EY Sosyal Güvenlik ve İş Mevzuatı Türkiye Lideri Dr. Hakkı Demirci ile Kale Business A.Ş. Kurucu Ortağı Halil Kağan Öyken, kök maaş kavramını ekonomist.com.tr için kaleme aldı. İşte paylaştıkları bilgiler:
KÖK AYLIK GERÇEĞİ VE TABAN MAAŞIN GÖLGESİNDEKİ EMEKLİLİK
Türkiye’de emeklilik sistemi, sosyal adalet ile bütçe disiplini arasında sıkışmış bir dengeyi kurmaya çalışıyor. Bu arayış, kimi zaman zamlarla, kimi zaman en düşük aylık uygulamalarıyla şekilleniyor. EYT sonrasında ve özellikle 2024 yılı sonunda yoğun olarak gündeme gelen optimum tahsis talep zamanı ile aylıklar arasındaki korelasyon da ayrı bir tartışma ve rasyonel çerçevesi anlaşılamayan bir uygulama olarak hayatımızda güncelliğini korumaktadır. Ama tüm bunların tam ortasında, kamuoyunun hâlâ yeterince bilmediği bir kavram var: kök aylık. En düşük emekli aylığı ile kök aylık kavramlarının iç içe geçtiğini söyleyebiliriz. 2015 yılında 1.000 TL ile taban tutarı ile hayatımıza giren en düşük emekli aylığı uygulaması 2025 yılına geldiğimizde 14.469 TL olarak devam etmektedir.
En düşük aylık alanlarda; sigortalı çalıştıkları toplam gün sayıları, yatırılan prim tutarı ve yaş gibi doğrudan emekli aylığı hesabını etkileyen kalemleri her bir emekli için farklı. Dolayısıyla hesaplanan aylık tutarları da farklı. Ancak ortak yönleri alınan idari kararlarla hepsinin aylığının en düşük aylık sınırına yükseltilerek ödenmesi. Hal böyle olunca; en düşük aylık alanlar arasında birbirine göre farklı çalışma günü olanlar ya da farklı prim yatıranlar aynı aylığı alıyor. Bir başka ifade ile 3.600 gün çalışan ile 5.000 gün çalışanın emekli aylığı en düşük aylıkta eşitlenmiş durumda. Diğer yanda ise en düşük aylık artırıldıkça, en düşük aylık alanların sayısının artması yer alıyor.
Kök Aylık Nedir?
Basitçe söylemek gerekirse, kök aylık; bir emeklinin sigortalılık süresi, prim günü ve prime esas kazancı gibi kriterlere göre SGK tarafından hesaplanan ham maaştır. Yani herhangi bir ek ödeme, iyileştirme ya da sosyal denge katkısı olmadan hak edilen gerçek maaş. Peki, neden kök aylık ile bankaya yatan maaş arasında fark var? İşte burada devreye en düşük aylık uygulaması giriyor.
Devlet, son yıllarda kök aylığı çok düşük kalan emekliler için bir tür “tamamlama” sistemi uygulamaya başladı. Örneğin, kök aylığı 9.800 TL olan bir emekliye 14.469 TL ödeme yapılabiliyor. Ama bu, kök maaşın arttığı anlamına gelmiyor. Bu fark, kalıcı değil; geçici ve idari bir müdahale. Diğer bir deyişle en düşük emekli aylığına zam yapılmadığında; sadece kök aylığa zam yapılacak ve bu durumda hali hazırda alınan en düşük aylık tutarını zamlı kök aylık geçmediği sürece bu emeklinin aylık tutarı değişmeyecek.
Örneğin kök maaşı 10.000 TL olan bir emekli, 2025 Temmuz ayında şayet %25 zam yapılır ve en düşük aylık sınırı arttırılmaz ise; maaşı 12.500 TL’ye çıkıyor. En düşük aylık olan 14.469 TL ayrıca arttırılmadığında; emeklinin eline geçen para hiç değişmeyecek.
Kök Aylık Nasıl Öğrenilir?
E-Devlet’e girip “aylık bilgisi” ekranına bakarsanız, orada “Aylık Tutarı” kısmında kök maaşınızı görebilirsiniz. Bu tutar, 5510 Ek Madde 19 gibi taban destekleri hariç tutularak belirtilmiştir. Gerçek maaşınız orada yazar. Geri kalanı, sistemin size yaptığı eklemelerdir. Kök aylık ile en düşük aylık arasındaki fark Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından ödenmektedir. Toplam Emekli Maaşı tutarından, 5510 EK 19 Hazine Desteği tutarını çıkardığınızda kök aylığınızı bulacaksınız.
Peki, Taban Maaş Kalıcı mı?
Bu sorunun cevabı siyasi ve ekonomik sistemin nereye evrileceğine bağlı. Bir gün en düşük aylık tutarının arttırılması yönünde karar alınmaz ise bu durumda en düşük aylık alan emekliler kök aylıları üzerinden maaş artışı almaya başlayacaklar.
Bu durum, sosyal güvenlik sisteminin bir yardım mekanizmasına dönüşmesi anlamına geldiği yönünde eleştiriye açık bir kapı bırakmaktadır. Oysa emekli maaşı, yardım değil; ödenen primler karşılığında hak edilmiş bir gelirdir.
Sonuç Yerine: Gölge Gerçekliğe Veda Zamanı
25 yıl boyunca düzenli prim ödeyen bir sigortalının, emeklilikte taban yardımıyla ayakta kalması kendi içinde adil olup olmadığına ilişkin soruları taşıdığı gibi sosyal güvenlik sisteminin sürdürülebilirliğinin de sorgulanmasına yol açmaktadır.
Kök maaşlar artırılmadan yapılan her iyileştirme, aslında bir görüntüden ibarettir. Bu durumun sürdürülebilir olması mümkün değil. Çünkü sosyal güvenlik sistemi, sürdürülebilirliği “gerçek prim geliri” üzerine kurulmaktadır; eklemeler ya da yardımlarla değil.
Taban maaş uygulaması yalnızca bugünün emeklilerini değil, yarının çalışma hayatını da etkiliyor. Çünkü sistem, kök maaşı düşük kalmasına rağmen taban maaşla bir tür "garanti ödeme" sunuyorsa, sigortalının aklına şu soru geliyor:
"Ben neden daha fazla prim ödeyeyim ki?"
Bu sorgulama sadece bireysel değil, sistemsel bir sorundur. Çünkü belirli bir kazanca kadar ödenen primler, emeklilikte alınacak kök aylığı artırmakta yetersiz kalmakta; kök maaş, devletin belirlediği taban maaşın altında kalmaktadır. Hal böyle olunca, çalışan birey için daha fazla prim ödemek sadece maliyetli bir tercih haline gelir; karşılığı olmayan bir yük gibi algılanır.
Bu da doğrudan şu sonuçlara yol açar:
- Prim ödeme isteği zayıflar.
Özellikle asgari ücretin biraz üzerinde maaş alan bireyler, daha yüksek bildirimin emeklilikte anlamlı bir fark yaratmadığını fark ettikçe, yüksek primli sigortalılık yerine düşük primli veya hiç bildirim yapılmayan çözümleri tercih etmeye başlar. - Kayıt dışılık artar.
"Nasıl olsa sonunda herkese benzer maaş veriliyor" algısı, hem işvereni hem çalışanı kayıt dışı çalışmaya yönlendirebilir. - Prim tahsilatı düşer.
SGK’nın en büyük gelir kalemi olan prim tahsilatı, bu tür bir güven erozyonuyla birlikte düşüşe geçebilir. - Aktüeryal denge bozulur.
Emekli maaş ödemelerinin büyük kısmı prim gelirlerinden karşılanır. Bu gelirler azalırsa, SGK’nın uzun vadeli mali dengesi ciddi risk altına girer. Sistemin sürdürülebilirliği, yardım sistemi gibi işleyen taban maaş uygulamaları nedeniyle zayıflar. - Kamuda verim düşer.
Çalışan memurlar ile emekli memurlar arasında son dönemde artan makas nedeniyle; motivasyonunu kaybettiği, verimi düştüğü halde emekliliği 65 yaşına erteleyenlerin varlığı da ayrıca bir başlık halinde incelemeye değerdir.