Toprağa saygıyla başlayan bir girişim hikayesi

Arcadia Kurucusu Zeynep Arca Şallıel, endüstriyel tarımın unutturduğu şeyi hatırlatıyor: Toprak canlıdır… Girişimi ile toprağa yeniden hayat vermek için yola çıkan Şallıel, toprağın doğal dengesini yeniden kurarak işlemesiz tarım ve biyolojik yöntemlerle bağcılıkta sürdürülebilirliğin izini sürüyor.

06 Mayıs 2025 | 10:11
Son Güncellenme: 06 Mayıs 2025 | 14:21

Arcadia’nın kurucusu Zeynep Arca Şallıel’in anlattığı gibi, iyi bir şarabın ardında sadece üzüm değil, uzun yıllara yayılan sabır, toprakla kurulan derin bir bağ ve doğaya duyulan saygı yatıyor. Arcadia’nın Kırklareli’deki bağları kurulmadan iki yıl önce başlayan toprak hazırlığı, aslında tarımda sürdürülebilirliğin ve yenilikçi yaklaşımların nasıl sahaya indirildiğini anlatan bir örnek teşkil ediyor.

“Arcadia'nın bulunduğu yere önce toprak hazırlığı ile başladık. İki yıl toprağı hazırladık, sonra bağları diktik” diyen Şallıel, 2004 yılında başlayan bu sürecin, yalnızca fiziksel bir hazırlık değil, aynı zamanda toprakla yeniden tanışmak anlamına geldiğini vurguluyor. Bu süreç, endüstriyel tarımın ardında bıraktığı yorgun toprakları canlandırmak için gösterilen çabanın bir özeti gibi. Sanılanın aksine, modern traktörlerle yıllarca işlenen toprağın, verimli hale gelmekten çok uzaklaştığını söyleyen Şallıel, “Ağır traktörlerle işlene işlene toprak sıkışıyor, kompaktlaşıyor ve adeta bir beton gibi sertleşiyor. Bu sıkışmış toprak, çok yıllık bitkiler için sağlıklı bir yaşam alanı sunmuyor. Eğer kökler derine inemezse, bitkinin enerjisi toprağı delmeye harcanıyor, gelişimi gecikiyor” diye anlatıyor.

TOPRAK DA CANLI BİR EKOSİSTEM

Arcadia’nın felsefesinin merkezinde, toprağın sadece bir üretim alanı değil, canlı bir ekosistem olduğu fikri yatıyor. Şallıel, bu konuda şu uyarılarda bulunuyor: “Toprağı sadece bizim koyduğumuz sıvıları tutacak bir ortam olarak algılamaya başladık. Bu çok yanlış bir yaklaşım. Toprakta tıpkı insan vücudundaki mikrobiyota gibi yaşayan organizmalar var. Tüm canlılığın ve dengenin korunması için bu mikroorganizma ekosisteminin yaşatılması gerekiyor. Arcadia’da bu yüzden yeşil gübreleme, dip patlatma ve mikrobiyal aşılama gibi uygulamalarla toprak yeniden canlandırılıyor. Toprağın içindeki mikroflorayla sizin mikrobiyotanız tamamen aynı mantık. Ortamın sağlıklı olabilmesi için o toprağın içindeki yaşamın da sağlıklı olması gerekiyor.”

GELECEĞİN TARIMI: İŞLEMESİZ TARIM 

Bugünün tarımında en çok konuşulan konulardan biri ‘işlemesiz tarım’... Tüm dünyada bugün işlemesiz tarımı nasıl yaparız konusunun gündemde olduğuna vurgu yapan Şallıel, Arcadia’da bazı bağ parsellerinde işlemesiz tarım denemelerine başladıklarını söylüyor. 

Buradaki temel hedef, toprağı her yıl sürmek yerine, organik madde zenginliğini artıracak şekilde örtü bitkileri kullanmak. Toprağın üstünü örtülü tutarak buharlaşmayı engellemek, toprak mikroorganizmalarını korumak ve erozyonla mücadele etmek bu yöntemin önemli avantajları arasında.

“Faklı tohumları oraya bitki örtüsü olarak yayıp sadece biçerek, yabani otlardan kurtuluyoruz. 8-9 tip farklı tohum var. Kimisi azot veriyor, kimisi toprağı gevşetiyor. Bu uygulamalar, sadece bağcılık değil, armut, lavanta, sebze, böğürtlen gibi farklı ürünlerle entegre edilmiş bir ekosisteme de hizmet ediyor. Bu çeşitlilik, toprağın doğal dengesini güçlendiriyor” diye anlatan Şallıel, Arcadia’daki her uygulamanın toprağa yapılan uzun vadeli bir yatırım olduğuna dikkat çekiyor. 

TOPRAĞA YATIRIM YAPIYOR

İlk etapta 300 dekar bağ dikimiyle başlayan süreç, bugün 2000 dönümlük arazinin tamamına yayılmış bir ekolojik tarım sistemine dönüşmüş bulunuyor. Şallıel, ancak bu işin kolay olmadığını da vurguluyor ve ekliyor: “Toprakla çalışmak çok zor bir şey. İnanılmaz enerji isteyen, iş gücü isteyen bir şey. Bizim toprakla çalışan insanlara hak ettikleri saygıyı bir an önce iade etmemiz lazım.”

BİYOLOJİYE BİYOLOJİ İLE ÇÖZÜM

Şallıel’in en çarpıcı tespitlerinden biri şu: “Eskiden biyolojik problemleri kimyayla çözmeye çalışıyorduk. Şimdi biliyoruz ki geleceğin tarımı, biyolojiyi biyolojiyle çözmek üzerine olacak.”

Arcadia’nın örneğinde gördüğümüz gibi, sürdürülebilir tarım artık doğaya karşı değil, doğayla birlikte çalışmak anlamına geliyor. Bu da hem çevreye duyarlı hem de kaliteli üretimi mümkün kılan bir yaklaşım sunuyor.

İKİCİ OTEL HAZIRLIĞI

Öte yandan Şallıel, Arcadia’yı, “İçinde tarım, tarımsal ürünleri dönüştüren bir üretim, ağırlama, gastronomi ve turizmi içeren multidisipliner bir yaşam alanı” olarak tanımlıyor.

Arcadia’nın altında konumlanan Bakucha Vineyard Hotel, lüksün yeniden tanımlandığı bir başka örnek. Şallıel’in tabiriyle, ‘lüks’ artık gösteriş değil; doğallık, sadelik ve israftan uzak gerçek tatlarla iç içe bir yaşam.

Bakucha’nın artık bir sürdürülebilir butik otel zinciri olmaya hazır hale geldiği görüşünde olan Şallıel, bu yönde aksiyon almaya da başlamış. 

Trakya’da doğayla bütünleşik konaklama deneyimi sunan Bakucha’nın, önümüzdeki üç yıl içinde ikinci lokasyonunun açılması hedefleniyor. 

NESLİ TÜKENEN KUŞLAR 

Arcadia’nın en dikkat çeken yönlerinden biri de doğayla birlikte yaşama yaklaşımı… Bu çerçevede bağ alanlarında 120’ye yakın kuş türü gözlemlenmiş durumda. Bunlardan bazıları -örneğin şah kartalı, küçük kerkenez gibi- nesli tükenme tehlikesi altındaki türler. Bu doğal çeşitliliği belgelemek için iki doğa fotoğrafçısıyla bir buçuk yıl süren bir çalışma gerçekleştirdiklerinden söz ediyor. Kuşlar özelinde başlayan bu arşivleme projesi, doğa belgeseline ve bir sergiye dönüşmüş bulunuyor. Şimdi hedef, bu hikâyeyi Türkçe ve İngilizce bir coffee table kitabı ile kalıcı hale getirmek.