Açılım, değer ve marka

06 Mayıs 2019





İç piyasanın durumu, şirketlerin satışlarını büyütmesine katkı sağlayacak bir görünüme sahip değil. Şirketlerin tepe yöneticileri, en iyi senaryonun “mevcudu korumak” olduğunu dile getiriyor.





TALAT YEŞİLOĞLU
tyesil@ekonomist.com.tr





İyi de bu durum bile herkes için geçerli değil. Bazıları için mevcudu korumak bir önceki dönemin rakamlarını yakalamak. İyi de yüzde 20’lik enflasyonun getirdiği erime ne olacak? Telafi etmenin yolu yeni arayışlara girmek.





Şüphesiz iç piyasadaki daralmayla yenilmek istemeyenler, dış piyasalara daha fazla yönelerek, büyüme temposunu sürdürmenin arayışında. Burcu ve Ayşegül’ün hazırladığı haberde yer alan 56 şirket gibi… Listede yer alanların büyük bir bölümü gıda alanında faaliyet gösteriyor.





Yakın coğrafya kadar dünyanın farklı ülkelerinde de master franchise’larla işbirliği yaparak büyüme atağındalar. Büyüme, yeni yatırım demek. Bu yatırımların, Türkiye’nin ihracatında ortalama kg değerini 1,34 dolardan yukarıya çekecek kapasitesi var mı? Öyle görünüyor.





Hatta, bazıları ortalamanın bir hayli üzerinde değerlerle satış yapıyor. İkinci önemli bir konu da büyümenin finansmanı. Türkiye’de Hazine’nin döviz üzerinden yüzde 7’lerle borçlandığı bir ortamda, şirketlerin yüzde kaç ile borçlanabileceğini tahmin edersiniz. Bu yüzden özellikle Batı Avrupa’daki yatırımların finansman maliyetleri Türkiye ile kıyaslanmayacak düzeyde düşük kalıyor.





Girişimciler, iş insanları, finansman maliyetlerindeki farkın yurtdışına yatırımı cazip kıldığını ifade ediyor. Yurtdışına açılım, bölgesel ve global marka olma yolunda önemli bir adımı oluşturuyor. Bu adımın risksiz olduğunun söylenemeyeceğini biliyoruz. Bu yüzden de kapak haberinde daha çok ‘uyarı’ ve ‘tavsiye’ nitelikte içeriğe ağırlık verdiğimiz hemen dikkatinizi çekebilir.





Bir kere ‘bakir’ piyasalara gidilmediği biliniyor. İkincisi, geçmiş deneyimler önemli dersleri getiriyor. Nasıl olmasın ki? Geçmişte, girilen pazarlar iyi analiz edilmediği için çok sayıda şirket ve markanın ciddi tutarlarda kaynağını heba ettiğini biliyoruz.





Doğal olarak kimse özgeçmişine “şu pazarda başarısız oldu” diye yazdırmak istemiyor ve bu nedenle de yaşanan olumsuz deneyimleri paylaşmanın pek sevildiği söylenemez. Lakin, azımsanmayacak sayıda açılımın hayal kırıklığı yarattığı ve ciddi bir sermaye kaybı yarattığı da bir gerçek.





Türkçesi şu: Hiçbir şirketimizin yurtdışı açılımında 1 dolarını bile heba etmesini arzu etmiyoruz. Bu yüzden bilimin rehberliğinin, bilginin, beceriyi iyi kullanmanın başarıyı getireceğini anımsatmak istiyoruz.





Türkiye’ye daha fazla değer yaratmak için açılım kaçınılmaz. Markalarımızı koruyalım, değerini artıralım ve iç piyasada oluşan açığı kapatmanın yolunu bulalım. Türkiye’nin bu atağa ihtiyacı çok…





İletişimin daha çok olduğu bir hafta diliyorum…