Ajandanın üst sıraları...

19 Eylül 2016
tyesıl
Yoğun, hızlı, acı dolu bir yaz gündemimiz oldu. Bunun neden kaynaklandığını zaten herkes biliyor, dolayısıyla tekrarlamanın anlamı yok. Ancak yaşamın olağan akışı, ne bizi ne de bir başkasını bekliyor. Zaman akıp gidiyor ve Türkiye’nin aydınlık geleceği için kaybedecek bir saniyemiz bile yok.

TALAT YEŞİLOĞLU
tyesil@ekonomist.com.tr

Demek istiyorum ki, ajandamızın gündemini hızlı bir şekilde değiştirmemiz gerekiyor. Bunu nasıl yapabiliriz? Bu konuya ilişkin naçizane fikirlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Yaşanan bütün olumsuz gelişmelere rağmen, gelecek için pozitif olduğumu tekrar paylaşmak istiyorum.

Birincisi, Türkiye’nin ekonomik başkenti olsun, Anadolu’nun göbeği, ücra köşeleri olsun büyük bir moralite sorunu var. Sorunun ciddiyetle ele alınması ve moraliteyi yükseltecek adımların atılması gerekiyor. Bu adımların ‘at izi, it izine karıştı’ söylemini unutturacak şekilde olması gerektiğini yazmaya gerek olmadığı görüşündeyim.

Olağanüstü Hal’in devamının gelmemesinin bu moraliteyi birinci derecede etkileyeceğini paylaşmak istiyorum. Bu benim kişisel görüşüm değil, iş ve finans dünyasının yöneticileriyle yaptığım sohbetten ortaya çıkan net bir sonuç olduğunu kayda geçirmeliyim.

İkincisi, hukuka ve maruz kalınan uygulamalara ilişkin ciddi bir tartışma ve endişe söz konusu. Türkiye’nin ihtiyacı olan temel gelişmenin birinci sınıf hukuk olduğunu tekrarlıyorum. Hukuki güvencenin zayıflamasının, Türkiye’ye kaynak akışını sağlamak için alınan bütün düzenlemelerin altını boşalttığını anımsatmama gerek var mı, bilemiyorum.

Örneğin ekonomi yönetiminden bir bakan iş insanlarına “Yurtdışındaki sermayenizi, varlığınızı getirin, soru, sorgu yok” derken, yargı süreci bitmeden mal varlıklarına el konulması haberleri maalesef birbiriyle örtüşmüyor.

Üçüncüsü, iş ve finans dünyasına verilen mesajlarda uyum sorunu var. Örneğin hem tasarruflar artırılsın isteniyor hem de harcamalar! 2008 krizinden bu yana gelirleri reel olarak azalan kitlenin bunu nasıl yapacağının sihirli formülünü bilen varsa, lütfen öne çıksın. Evet, ekonominin yeni bir soluğa ve morale ihtiyacı var. Ama bu kadar çelişkili mesajlar vermek maalesef olumlu yankı bulmuyor.

Dördüncüsü, Basel 3 düzenlemeleri Ocak 2017’de yürürlüğe girecek. Türkiye bu konuda hakikaten Batılı ülkelerin de önünde bir yapıya sahip. Finans sektörünün teknik ve sermaye gücü, yeni ve daha katı uygulamalara ayak uydurabilecek yapıda.

Ancak aynı yapının şirketlerde olduğunu söylemek son derece zor. Örneğin bankaların en büyük müşteri grubunu oluşturan, ekonominin lokomotifi KOBİ’lere kullandırılacak kredilerin daha pahalı olacağını biliyoruz değil mi?

Sonuçta hamaset kitleleri coşturabilir ama gerçekler acıtır. Ne sorumluluklarımızdan ne de sonuçlarından kaçınmayalım. Faturası ağır olur.

İyi bir hafta diliyorum.