Küresel ticaret sistemi, ABD Başkanı Donald Trump’ın fitilini ateşlediği gümrük savaşları ile büyük bir dönüşümden geçiyor. Bununla birlikte Ukrayna-Rusya savaşı, İsrail’in Ortadoğu’da genişleme hamleleri ve son olarak Hindistan-Pakistan gerilimi, küresel diplomaside de sancılı bir sürece işaret ediyor. Ülkeler yeni dönemde farklı ittifak arayışlarına, alışılmış birlikteliklerin ötesine gözünü dikmiş durumda.
Ekonomist’in 11-24 Mayıs 2025 tarihli sayısından
Bir yüzü doğuya bir yüzü batıya dönük olan Türkiye ise tüm bu değişimin adeta ortasında yer alıyor. Trump yönetimi ile güçlü ilişkiler kurmaya çalışan Türkiye, öte yandan en büyük ticari ortağı konumundaki Avrupa Birliği (AB) ile de yeni dönemde yakınlaşma sinyalleri veriyor.
Özellikle AB’nin amiral gemisi ve Türkiye’nin en büyük ticaret ortağı Almanya ile ilişkiler, Türkiye açısından yeni dönemin en belirleyici unsurlarından biri olacak. Almanya’da Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) lideri Friedrich Merz, Federal Meclis’te yapılan oylamanın ikinci turunda Almanya’nın yeni Şansölyesi seçildi ve göreve başladı. Hristiyan Birlik partileri ve SPD’den oluşan yeni hükümeti zorlu bir dönem bekliyor. Zira taraflar hem kırılgan bir koalisyonu sürdürmek hem de ciddi bir durgunluk yaşayan Alman ekonomisini güçlendirmek zorunda. Tüm bu gelişmeleri ve Türkiye-Almanya ilişkilerindeki kritik değişimi Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) Türk-Alman İş Konseyi Başkanı Mehmet Ali Yalçındağ ile konuştuk. Sorularımız ve aldığımız yanıtlar şöyle:
“Yatırım merkezi haline gelebiliriz”
“Türkiye dünyanın her yerine mal ve hizmet satmaya devam etsin ama 2,5-4,5 saat arası uçuş mesafesindeki coğrafyalar artık öne çıkacak. ABD de Çin de Avrupa da kendi yakın coğrafyasına odaklanacak. Bu nedenle ticaret ve yatırımda ilk konsantrasyonumuzun Avrupa pazarı olması lazım. 500 milyon nüfuslu ve 20 trilyon dolarlık büyüklüğe sahip Avrupa pazarında kendimizi yeniden konumlandırmalıyız. İnanıyorum ki bu yeni süreçte atılacak doğru adımlarla Türkiye Avrupa sermayesi açısından da bir yatırım merkezi haline gelecektir.”
Almanya’da kurulan yeni hükümet döneminde ve özellikle de Trump ABD’sinin küresel ticaretin yeniden dizayn ettiği bu dönemde, Türkiye-Almanya ilişkilerini neler bekliyor?
Son bir yıldır Türkiye-Alman İş Konseyi olarak, Türkiye ile Almanya arasındaki ticari ve ekonomik ilişkileri yeniden yapılandırmak için bir proje tasarladık. 10’uncu Almanya Cumhurbaşkanı Christian Wulff ve benim eş başkanları olduğumuz yeni bir platform kurduk. Donald Trump’ın ikinci kez ABD başkanı seçilmesinden sonra bu proje farklı bir evreye geçmiş oldu. Artık sadece Almanya ile değil, genel anlamda Avrupa Birliği ile Türkiye arasında yeni bir hikaye yaratmak, yeni bir masa kurmak gerekiyor. Başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere, tüm ilgili bakanlıkların bu projeyi birincil gündem maddeleri yapmaları gerektiğini düşünüyorum.
Bahsettiğiniz bu projenin ana gövdesini hangi fikir oluşturuyor?
Projemizin özü şu: Bizim Almanya ile 55 milyar dolarlık bir ticaret hacmimiz var. Bu yönüyle Türkiye’nin en fazla ticaret yaptığı ülke, Almanya. Ayrıca Almanya, her yıl Türkiye’ye yaklaşık 7 milyon turist yolluyor. Keza, Almanya’da yaşayan Türklerin sayısı 3,5 milyonu buluyor. Üstelik Almanya’daki Türkler, sistemle öyle bir entegre olmuş durumda ki biz her iki ülkenin ilişkilerini güçlendirmek için bu örneği baz aldık. Alman ekonomisini tahlil ettiğimizde, güç kaybettiğini görüyoruz. Ayrıca ABD ile güvenlik konusunda, Rusya ile enerji konusunda, Çin ile tedarik konusunda ciddi sorunlar yaşıyor. Almanya’nın AB’nin itici motoru olduğunu düşünürsek, Almanya’nın yaşadığı sıkıntıların doğrudan Türkiye’yi de olumsuz etkileyebileceğini söyleyebiliriz. Oysa Almanya bu sorunların üstesinden Türkiye ile birlikte gelebilir.
Sadece ticaret açısından değil, bireylerin çalışma imkanları açısından nasıl bir iş birliği kurulabilir?
Önümüzdeki beş yılda Almanya’da 6 milyon kişi emekliye ayrılacak ve çok önemli mesleklerden emekli olacaklar. Almanya’nın şu anda bu 6 milyonu nasıl yerine koyacağına dair bir planı yok. Burada Türkiye çok öne çıkabilir. Almanya’da sağlıktan futbola kadar pek çok alanda Türkler çok başarılı işlere imza atıyorlar. Almanya ile tarihten gelen hiçbir sorunumuz yok. İki ülkeyi birlikte düşündüğümüzde, 170 milyonluk bir nüfus ve 6 trilyon dolarlık bir ekonomiden bahsediyoruz. Bu, çok önemli bir güç. Türkiye sadece genç nüfusu ile değil, sorunlara çözüm bulma kabiliyetiyle, hızlı karar alma refleksleri ile de Almanya için çok önemli bir iş gücü, beyin gücü haline gelebilir.
Sayın Wulff ve sizin hükümetler üstü çabanız ile şekillenen bu projeye, siyasi destek açısından nasıl bir tablo var?
Birinci adım şu: Devletler arası yapılan görüşmelerde her zaman ortada olan ve çözülemeyen sorunlarla vakit kaybetmek yerine, yeni bir sayfa açmak zorundalar. Avrupa, yeni küresel oyunu Türkiye ile kurmak zorunda, ben bundan başka bir şans görmüyorum. Örneğin birkaç yıldır çeşitli sebepler üretilerek ciddi bir vize sorunu ortaya çıkarıldı. İş insanları, akademisyenler, sanatçılar dahil ciddi bir vize sıkıntısı yaşıyoruz. Bunların artık bir kenara konması ve Türkiye’ye Avrupa kapılarının açılması lazım. Tabii ki belli tedbirler alınarak vize prosedürü izlenecektir ama bir iş adamı ticari anlaşmaları için bile vize alamıyorsa bu sorunun bir an önce çözülmesi lazım. İki ülke arasındaki yeni sayfanın ilk adımı bu olmalı. Avrupa’yı kendine getirmek durumundayız. O yavaşlamış, eskimiş, hantallaşmış Avrupa’yı sarsmak durumundayız. Bizim de bir dönem yüzde 80’lere ulaşan AB’ye üyeliğe destek oranını, düştüğü yerden yeniden diriltmemiz gerekiyor. Biz bunun için kurduğumuz platformla her iki ülkede de karar vericileri, iş dünyasını ve toplumu bilgilendirmeye çalışıyoruz.
“Avrupa’daki değişim Türkiyesiz olmaz"
Türkiye-Almanya İş Konseyi Başkanlığı öncesinde altı yıl boyunca Türkiye-ABD İş Konseyi (TAİK) Başkanlığı görevinde bulunan Mehmet Ali Yalçındağ, ABD Başkanı Trump ile olan yakın dostluğu ile tanınıyor. Trump’ın ikinci başkanlık döneminde küresel ticareti derinden etkileyen gümrük savaşlarının başladığını ifade eden Yalçındağ, şunları söylüyor: “Trump’ın yerine daha ılımlı bir başkan gelse bile Avrupa ile ABD arasında oluşan güvensizliği tamir etmek kolay olmayacak. Avrupa ülkeleri artık hem güvenlik hem de ticaret açısından kendi kendine yetmek zorunda olduğunu anladı. Bu, ne olursa olsun değişmeyecek bundan sonra. Ve bu değişim, Türkiyesiz olabilecek bir değişim değil.”