Avrupa pazarındaki avantajı kaybedebiliriz

13 Eylül 2017
Almanya’nın Gümrük Birliği güncellemelerini veto edeceğini açıklamasıyla, bu ülke ile bir süredir yaşamakta olduğumuz siyasi gerilim ilk kez ekonomik alana da yansımış oldu. Türkiye iş dünyası bu gelişmeleri kaygıyla izliyor.

ARAM EKİN DURAN
eduran@ekonomist.com.tr

İktisadi Kalkınma Vakfı (İKV) Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, “Gümrük Birliği’nin güncellenmemesi, Türkiye’nin AB pazarındaki avantajını giderek kaybetmesi anlamına gelir” diyor. Türkiye’nin en büyük ticari partneri olan Almanya ile arasındaki diplomatik gerilim, son dönemde Türkiye-AB ilişkilerinin geleceğini etkileyecek bir noktaya ulaştı.

Almanya Başbakanı Angela Merkel, Türkiye ile Gümrük Birliği’nin güncellenmesine resmen karşı olduklarını açıkladı. Seçimler öncesi yapılan televizyon açık oturumunda, Türkiye’nin AB üyeliğine yönelik olumsuz mesajlar verildi.

AB üyelik müzakerelerinin son yıllarda fiilen askıya alınmasının ardından Gümrük Birliği’nin siyasi anlaşmazlıkların bir parçası haline gelmesi, Türk iş dünyasını tarafından kaygıyla izleniyor.

Biz de yaşanan süreci ve ekonomik ilişkilerin siyasi restleşmelerden nasıl etkilendiğini İktisadi Kalkınma Vakfı (İKV) Başkanı Ayhan Zeytinoğlu ile konuştuk.

Zeytinoğlu’na sorularımız ve aldığımız yanıtlar şöyle:

Son dönemde Türkiye ile Avrupa Birliği kurumları, özellikle de Almanya ile yaşanan siyasi gerilim, ticari ilişkilerimizi nasıl etkiliyor?
Siyasi açıdan AB ve özellikle Almanya ile oldukça zor bir dönemden geçiyoruz. Alman siyasetçiler, Başbakan Merkel, Dışişleri Bakanı Gabriel, Ekonomi Bakanı Zypries gibi hükümetin başındaki isimler Türkiye’ye ekonomik yaptırım uygulanmasını, Gümrük Birliği güncellenmesi görüşmelerine başlanmamasını savunuyor. Bu ortam elbette ekonomik işbirliği açısından da sorun yaratıyor. Fakat, ihracat rakamlarına bakacak olursak, AB’ye ihracatın artmaya devam ettiğini görüyoruz.

Yani siyasi krizlere rağmen ticaret artmaya devam mı ediyor?
Ağustos ayında Almanya’ya ihracat yüzde 28, İngiltere’ye yüzde 37, İtalya’ya yüzde 28 oranında artarken, AB’ye toplamda yapılan ihracat yüzde 29 yükselmiş durumda. AB’nin toplam ihracattaki payı ise yüzde 51’i buldu. Son olarak rüzgar enerjisi ihalesinde bir Alman firmasının ihaleyi içinde bulunduğu konsorsiyum ile birlikte kazanmasını ve Başbakanımızın Alman firmaları ile yaptığı toplantıyı hatırlayacak olursak, ekonominin kendi mantığı içinde ilişkilerin gelişmeye devam ettiğini görüyoruz. 15 Temmuz sonrasında yabancıların Türkiye’ye gelme konusundaki tedirginlikleri de yavaş yavaş atlatılıyor. Türkiye’de yatırım ortamının daha da gelişmesi, hukuk sistemi ve yargıda gerekli iyileştirmelerin yapılması da bu süreci ilerletecektir.

Merkel’in Gümrük Birliği güncellemesine onay vermeyeceğine dair açıklamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Merkel Türkiye’ye karşı giderek sert bir yaklaşım içine girdi. Ekonomik yaptırımlar kullanmayı ve Gümrük Birliği’nin güncellenme sürecini askıya almayı da telaffuz etti. Bu durum eylül ayında yapılacak seçimler öncesi kampanya ortamındaki rekabetten kaynaklanıyor. Alman kamuoyunda Türkiye’ye karşı güçlü bir akım var. Siyasetçiler de bu görüşü daha da artıracak söylemlerde bulunuyor. Bu durum Gümrük Birliği güncellenmesi sürecini geciktirebilir. Bu müzakerelerin yılın ilk altı ayı içinde başlamasını bekliyorduk. Ancak hala başlamadı. Almanya ve Avusturya gibi ülkeler onay sürecini daha da geciktirebilir. Ancak nihai olarak bu süreç iki taraf için de önemli. Türkiye’de yatırım yapmış, üretim yapan Alman firmaları var. Türkiye’deki üretimlerinden önemli gelir elde ediyorlar. Gümrük Birliği’nin güncellenmesi AB ve üye devletler ile ekonomik işbirliğinin yeni alanlara da yayılmasını sağlayacak olan bir mekanizma. Bu nedenle bu süreci çok da fazla geciktirebileceklerini ya da daha doğru bir ifadeyle geciktirmek isteyeceklerini sanmıyorum.

Gümrük Birliği’nin güncellenmemesi Türkiye’ye ne kaybettirir?
Gümrük Birliği Türk ekonomisine önemli katkıda bulunsa da, artık güncelliğini kaybetti. Kapsam olarak sadece sanayi ürünleri ve işlenmiş tarım ürünleri ile sınırlı kaldı. Bugünkü yeni nesil STA’lar dahi hizmetler, tarım, SPS önlemleri, fikri mülkiyet gibi birçok farklı konuyu barındırıyor. O yüzden Gümrük Birliği’nin de güncel ticaret gelişmeleri doğrultusunda güncellenmesi bir zorunluluk. İki tarafın da Gümrük Birliği’ne ilişkin şikayetlerinin dikkate alınması ve sürdürülebilir bir şekilde çözüme kavuşturulması gerekiyor. Gümrük Birliği’nin güncellenmemesi Türkiye’nin AB pazarındaki avantajını giderek kaybetmesi anlamına gelir. Çünkü Kanada’dan tutun Japonya’ya kadar AB üçüncü ülkelere AB pazarına imtiyazlı giriş hakkı veriyor.

İlişkilerin düzeltilmesi için sizce hangi adımlar atılmalı?
İlişkilerin düzeltilmesi için siyasi ve diplomatik adımların atılması ve giderek sertleşen siyasi retoriğin terk edilmesi gerekiyor. Özellikle AB’ye burada çok iş düşüyor. Türkiye’nin AB ile ilişkilerinin bu hale gelmesinde, müzakerelerin Kıbrıs sorunu nedeniyle durdurulması, siyasi vetoların koyulması gibi engellemeler önemli rol oynadı. Eğer müzakereler hızla ilerleseydi, Türkiye bu süreçte önüne engel çıkarılacağı yerde teşvik edilseydi, bugün çok farklı bir tabloyla karşı karşıya olabilirdik. AB ve üye devletlerin bunun bilinciyle Türkiye’ye sırtlarını çevirmek yerine el uzatmaları gerekir. Türkiye’nin de “pire için yorgan yakmaması”, siyasi ve ekonomik reformlara hız vermesi ve AB sürecinden ayrılmaması, kalkınma hedefleri ve demokratikleşme süreci açısından kritik önemde olmaya devam ediyor.