Bu tedbirler yetmez yeni hamleler gerek

04 Nisan 2020
Koronavirüs kaynaklı kriz ülkelerin aldığı tedbirlerle hafifletilmeye çalışılıyor. Chicago Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ufuk Akçiğit, bunlara ilave tedbirler alınması gerektiğini söylüyor. Akçiğit, bu süreçte yeni sektörlerin öne çıkmasını bekliyor.

TALAT YEŞİLOĞLU tyesil@ekonomist.com.tr

Koronavirüs, dünyada daha önce ender görülmüş büyüklükte bir sağlık krizi. Yakın zamandaki domuz gribi, kuş gribi gibi salgınların aksine çok hızlı bir şekilde bütün dünyayı etkisi altına aldı. Bu sıra dışı krizi çözmek için sıra dışı tedbirler alınırken, bu önlemlerin çok ciddi ekonomik maliyetleri de oluyor.

Yaşanan süreci IMF, Chicago Merkez Bankası, Danimarka Bilim ve Teknoloji Bakanlığı başta olmak üzere birçok uluslararası kuruma danışmanlık yapan ve Türkiye’de de TCMB için proje danışmanlığı yapan Chicago Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ufuk Akçiğit ile konuştuk.

Koronavirüsün dünya ekonomisine etkilerini ve alınan tedbirleri değerlendirir misiniz?

Yaşananların ekonomik etkilerini görmek için, öncelikle bu yaşadığımız şokun ekonomi açısından ne ifade ettiğini anlamamız gerekir. Bir ülke ekonomisi dev bir makine gibidir. Hanehalkı, onların çalıştıkları şirketler, eğitim sistemi, sağlık sistemi, dış ticaret yapılan ülkelerden gelen arz ve talep ve bütün bu mekanizmayı idare eden siyasi yapı, bu dev makinenin temel çarklarını oluşturur.

Yaşadığımız kriz, bu çarkların hepsine direkt olarak zarar veriyor. Dolayısıyla her ülkenin bu sağlık kriziyle ekonomik olarak da çok ciddi mücadele etmesi gerekiyor. Ekonominin acil kanayan yerlerinin belirlenip, güdümlü politikalarla pansuman yapılıp desteklenmesi şart. Böyle bir dönemde öncelikle yapılması gereken, tüketicilerin önlerindeki işten atılma ve gelir kaybı belirsizliğini olabildiğince azaltmaktır. Örneğin iş kaybı korkusu yaşayan insanlara çeşitli politikalarla sağlanacak gelir garantisi bunun bir yöntemidir.

Önlemlerde ihmal edilen taraflar ne oldu?


Bazı ülkeler yaklaşan tsunaminin büyüklüğünü anlamakta, önleyici kararlar almakta (bazı sektörleri yavaşlatmak, kalabalıkları önlemek, okulları kapatmak gibi) ve ekipman tedarik etmekte (sahra hastaneleri kurma, soluk alma cihazı ve maske temini gibi) gecikti. Sonuç olarak, İtalya ve İspanya gibi, vatandaşlarının ölüme terk edildikleri, ekonomilerinin tamamen çökme noktasına geldiği ülkeler ortaya çıktı.

Ne yazık ki bütün bu olanlara rağmen salgının ekonomik anlamda şirketlerde ve onların üretim ağlarında yaratacağı şokun daha henüz çok başındayız. Bu olası büyük sarsıntının önüne geçmek için yapılacak müdahaleler hem arzı hem de talebi canlı tutmayı hedeflemeli.

Bu yeni uygulanacak politikalar ekonomi düzlüğe çıkana kadar sürmeli. Bana göre, şirketlerde ve onların üretim ağlarında krizin yarattığı etkilerdaha iyi anlaşıldıkça, hükümetler tarafından yapılan destekler daha da arttırılacak.

Benim şu ana kadar gördüğüm başka bir temel eksiklik de ülkeler arasında hemen hemen hiçbir koordinasyon olmaması. Örneğin Dünya Sağlık Örgütü Ocak 2020 sonunda Covid-19 için “halk sağlığı acil durumu” ilan etmesine rağmen G-20 ülkelerinin bir araya gelmesi 26 Mart’ı buldu. İtalya’nın yaşadığı kriz boyunca Avrupa Birliği tarafından nasıl yalnız bırakıldığı ortada. Bu salgını tamamen durdurmak ve ekonomileri yeniden ayağa kaldırmak uluslararası koordinasyon olmadan mümkün olmaz.

Ülkelerin uyguladıkları paketlere karşı öz kaynakları yeterli olabilecek mi?

Ülkelerin uygulayacakları kriz politikaları ister istemez çok maliyetli oluyor. Gelişmiş ülkelerin öz kaynakları bu agresif politikalar için yeterli olsa da gelişmekte olan ülkelerin çoğu ek desteğe ihtiyaç duyacak. Bu nedenle dış kaynak bulma konusunda hazırlıklı olmaları ve hatta şimdiden harekete geçmeleri gerekiyor. Bu konuda da IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşlara büyük iş düşüyor.

Bu paketlerin bireyleri ve KOBİ’leri ayakta tutabilmesi için nasıl şekillenmesi gerekiyor?

Kişilerin ve şirketlerin üretim yapmadan da ödemek zorunda oldukları harcamaları var. Bu nedenle yapılabilecekler menüsünde kira yardımları, ihtiyaç halindeki hane halkına para transferleri, şirketlere maaş destekleri, geçici vergi muafiyeti gibi politikalar kişi ve şirketlerin kriz sonuna kadar ayakta kalmasına yardımcı olacaktır. Küçük şirketler günü kurtarmak için kredi çekmek isteseler bile teminat olarak kullanabilecekleri varlıklarının eksikliğinden ötürü ciddi bir kredi sorunu yaşayacaklar.

Merkez bankaları ülkelerindeki diğer bankalara, özellikle KOBİ finansmanı sağlayanlara likidite sağlamaya hazır olmalı. Hükümetler, KGF tarzı, KOBİ’lere destek sağlayan programları güçlendirebilirler. Hükümetlerin ve merkez bankalarının bu tarz programlarla piyasaya gereken desteği vereceği sözünü vermesi bile piyasaları rahatlatabilecek ve sonuçta destek vermelerini gerektirecek kötü ortamı belki de engelleyecektir.

Türkiye’nin açıkladığı önlem paketi için düşünceniz nedir?

Türkiye‘nin açıkladığı programı bir başlangıç olarak görüyorum. Özellikle nakit akışı bozulan firmaların kredi borçlarına yapılacak destek sözünü, KGF limitlerindeki artışı, ihtiyaç sahibi ailelere maddi yardımı, emeklilerin maaş artışını, asgari ücretlere yapılan destek planlarını yerinde buluyorum.

Peki bu önlemler işten çıkarmaları engeller mi? İşsiz kalanları nasıl bir durum bekliyor?

Bu soruların cevaplarını zamanla göreceğiz. Çünkü problemin henüz başlangıcındayız. Dilerim problem daha fazla derinleşmez ama yapılan projeksiyonlara göre derinlik artarsa, politika yapıcılar da gereken yerlere daha şiddetli müdahale yapmak zorunda kalacak.

Türkiye‘de açıklanan paketin GSYH’ye oranı yüzde 1,7 civarında. Virüsün daha fazla yayıldığı ve ekonomik problemin daha derinleştiği ülkelerde, örneğin ABD’de bu oran yüzde 10’un üzerinde. Bütün dileğimiz ülkemizdeki problemin daha büyümemesi ancak büyürse de devlet desteğinin daha da artması kaçınılmaz olacak.

Toplumun en kırılgan kesimi olan çalışan, düşük ücretli, işsiz kesimi korumak için ne öneriyorsunuz?

Kısa Çalışma Ödeneği gibi programlar bu süreiçerisinde hem şirketlerin üzerindeki maaş yükünü azaltacak, hem işçilerin işlerini tamamen kaybetmelerini engelleyecek, hem de onların ekonomide yarattığı talebi ayakta tutacak bir girişim olacaktır. Aynı zamanda, işsizlik yardımlarının kapsamını genişletmek, karantina altında olan kişileri ya da çalışma saatlerinde azalma yaşayan işçileri de dahil etmek uygun olur.

Hesaba katılması gereken bir nokta da Türkiye’deki işgücünün yüzde 60’lık kısmı maaşlı ya da işverenken, geriye kalan yüzde 40’lık kısmı ise yevmiyeli, kendi hesabına çalışan ya da ücretsiz aile işçisidir. Dolayısıyla, Kısa Çalışma Ödeneği gibi programlardan yararlanamayacak düşük gelirli ailelere yapılacak geçici nakit yardımı ve vergi muafiyeti de bu kesimdeki insanlara bu zor zamanda nefes aldırır ve aynı zamanda ekonomide yaşanacak talep daralmasının bir miktar önüne geçebilir.

KOBİ’lerin yaşanan süreçte ayakta kalabilmeleri için ne yapılabilir?

TCMB Yapısal Araştırmalar ekibiyle yakın zamanda yaptığımız bir çalışmada, Türkiye’de son 6-7 yıl içerisinde başaltı dediğimiz, yani piyasa liderlerinin hemen arkasındaki rakip gruptaki şirketlerde bir zayıflama gözlemlemiştik. Dolayısıyla bu durumda, Türkiye’deki rekabet ortamını artırmak ve şampiyon şirketler çıkarmak için kaynakların başaltı şirketlerin desteklenmesi yönünde kullanılmasının ülkemiz için iyi olacağı sonucuna varmıştık. Ancak şu anda yaşadığımız salgın çok daha büyük bir sorunu karşımıza çıkardı. KOBİ’lerimiz kendileri dışından kaynaklanan bir kriz yüzünden türbülansa giriyor.

Kısa vadedeki önceliğimiz, geçici olarak hem arz hem talep sıkıntısı yaşan şirketlerimizi ve özellikle daha kırılgan olan KOBİ’lerimizi, fırtına dinene kadar ayakta tutmak olmalı. Burada da vergi indirimi/ötelemesi, asgari ücret desteği, kredi desteği ve kısa çalışma ödeneği gibi programlar uygun olacaktır. Ayrıca şirket evliliklerini kolaylaştırmak, kaynak eksikliği nedeniyle batmak üzere olan şirketlerin finansman olarak daha güçlü olan şirketler tarafından ekonomiye kazandırılmalarını sağlayacaktır.

Sizce dünyayı neler bekliyor? İş süreçleri nasıl değişecek? Hangi sektörler öne çıkacak?

Koronavirüs salgını yaşam tarzımızı çok ciddi şekilde sarstı. İnsanları evlerine kapatarak uzaktan iş yapmaya ve iletişim kurmaya zorladı. Bu değişiklikler yeni davranış biçimleri ve ekonomik modeller yaratacaktır. Şirketler evlere taşınacak, ofis ihtiyacı sorgulanmaya başlayacaktır.

Online işlem yapmaya başlayan sektörlerde yeni süperstarlar çıkacak ve herkes o kişi ya da şirketlerle iş yapmak isteyecektir. Bu değişimlerin ışığında ben önümüzdeki yıllarda daha çok yazılım, iletişim, online eğitim, veri depolama, online perakende ve lojistik sektörlerinin ön plana çıkacağını düşünüyorum.

“PİYASALARDAKİ DÜŞÜŞ SÜRPRİZ DEĞİL”
“Piyasalardaki düşüş neredeyse hiç kimse için sürpriz olmadı. Önümüzde çok ciddi bir arz ve talep daralması var. Ekonomist Danny Quah’nın Singapur’un koronavirüs mücadelesindeki başarı hikayesinde özetlediği gibi, bu krizi yönetmek için üç madde çok önemli:

  1. Ekonomide her kesimin hesaba katıldığı ekonomik politikalar düzenlemek,

  2. Güçlü ve krize hakim bir siyasi irade göstermek,

  3. Spekülasyonlara yol açmadan sadece güvenilir bilimsel veriler ışığında hareket etmek.


ABD ve İngiltere ikinci ve üçüncü maddeleri göz ardı etti. Konunun önemini kavrayamamış gibi görünen ve bilimsel gerçekleri inkar eden politika yapıcıların aldığı kararlara piyasa olumsuz cevap verdi. Piyasaların verdiği bu mesajı almış gibi görünen siyasetçiler de uyguladıkları daha agresif ekonomik politikalarla problemin önemini daha iyi anlamış gibi görünüyor.

Unutulmaması gerekir ki şu anda bütün ülkeler kendi evlerindeki yangını söndürmeye çalışıyor ama bu sorun ciddi anlamda uluslararası koordinasyon gerektiriyor. Bir ülkenin tamamen normal haline dönmesi, iş yaptığı diğer ülkelerin normale dönmesine de çok bağlı.”

“SAĞLIKTA REKABET KORUNURSA SÜPERSTAR ŞİRKETLER ÇIKABİLİR”

“Son birkaç ayda sağlık alanında yapılan büyük yatırımlar, koronavirüse çare bulmanın yanında, orta ve uzun vadede bambaşka ilaçlar ve inovasyonlar çıkmasına da önayak olacaktır. Peki bu buluşlar yeni süperstar şirketler yaratır mı? Buradaki temel sorun, sağlık sektörünün dev şirketler tarafından domine ediliyor olması.

Literatürde ‘öldürücü şirket alımı’ (killer acquisition) diye adlandırdığımız yöntemle, büyük şirketler gelecek vaat eden küçük şirketleri daha en başından imha ediyor. O nedenle sağlık sektöründe daha fazla şampiyon şirket çıkarabilmek için artan kaynakların yanında rekabet yasalarının da acilen gözden geçirilmesi gerekiyor. Yoksa sağlık alanında üretilecek bu yeni teknolojiler, süperstar şirketler yaratmak yerine, zaten büyük olan piyasa devlerini daha da büyütecektir.”