Ekonomist Dergisi Haber Müdürü Talip Yılmaz’ın da katıldığı toplantıda açılış konuşmasının ardından Erdal Bahçıvan basın mensuplarının sorularını yanıtladı. Bahçıvan başlıklar halinde şu değerlendirmelerde bulundu.
"BİR FIRSAT OLABİLİR"
Covid-19’un üzerimizde yarattığı manevi ve maddi tahribatın büyüklüğünü ve vahametinin ne olduğunu ileriki yıllar çok daha iyi anlayabileceğiz. Sağlıkta yaşadığımız insani kayıplar bir yana insanları eve kapayan ve talep denen, ekonominin en olmazsa olmaz aktörünü ortadan kaldıran bir süreç bu. Bu zor süreci sağlık açısından yöneten Sağlık Bakanımız Fahrettin Koca olmak üzere tüm sağlık çalışanlarımızı canı gönülden ve minnetle kutluyorum. Sağlık alanında yakalanan bu başarı bir fırsat olabilir. Türkiye bu süreci ekonomik anlamda orta vadede sağlıklı ve doğru bir şekilde geçirirse, bu işten de daha iyi çıkacağımızı göreceğiz. Tedarikçilerde Çin korkusu başladı. Çin’e yönelik negatif algı var. Türkiye farklı avantajlara sahip. Birikmiş potansiyeli, tecrübeli iş gücü ve lojistik konumu var. Bunun ortalamasına baktığımız zaman Türkiye, Çin’e alternatif olan en önemli tedarik merkezi olmaya aday. Bunu doğru yöne yönlendirebilirsek, orta vadede olumluya dönüşebilir. Bir de dünyanın paranın bol olduğu döneme gireceğiz. Bu rehabilitasyon sürecini doğru yönetirsek bu paranın akmaması için sebep yok.
"PARADİGMA DEĞİŞİMİ"
İnsanlığın Covid-19 sürecinde sağlıkta yaşadığı büyük tahribat, bir başka boyutuyla ekonomide de yaşanıyor. Ekonominin en önemli kuralının, talebin oluşması olduğunu adeta yaşayarak öğreniyoruz. Talep şalterini bir anda indirdiğinizde neler olduğunu görüyoruz. Pandemi ile birlikte eski alışkanlıklarımızı, yaşam biçimimizi, sosyal ilişkilerimizi, tüketimlerimizi, kısacası her şeyimizi artık gözden geçiriyoruz. Hiçbir işkolu eski hayatını bulamayacak. Bu gerçeği kabullenerek geleceğe hazırlıklı olmalıyız.
"ÜRETİM VE SANAYİ İÇİN 3 ÖNCELİK"
Daha krizin başladığı mart ayının ortalarında, üretim hayatımızın devam etmesinin ekonomimiz ve günlük hayatımız için ne kadar hayati olduğunu ve bunun için de 3 temel konuyu, gerek hükümet yetkililerimizle gerekse kamuoyu ile paylaştık. Bunlardan ilki, şirketlerimizin nakit akışının bu dönem boyunca olabildiğince güçlü tutulmasıydı. İkinci önemli konu olarak istihdamı öne çıkarmıştık. Üçüncü olarak da kamunun reel sektördeki belirli alacaklarının bu dönem boyunca bir süreliğine ötelenmesi. Zaten ilk alınan kararlardan itibaren görmekteyiz ki; Hükümet tarafından alınan en temel kararlar bu üç konunun çözümüne yönelik oldu. Tabii ki bunların her birinin kendi içinde tatmin ettiği sektörlerimiz var, tatmin etmediği sektörler var, tatmin etmediği bireyler var.
İSO’NUN SANAYİDE ATTIĞI ADIMLAR
Öncelikle böyle bir dönemde İSO olarak en büyük sorumluluğumuz sanayiye daha güvenli çalışma koşullarını oluşturmak. Türkiye üretmek zorunda. Üretim gücünü ayakta tutmak zorunda. İSO olarak bugün olduğu gibi pandemi sonrası önceliğimiz üretimi çalışanlar açısından daha sağlıklı bir ortam oluşturarak ayakta tutmak şeklinde olacak.
Bunun yanı sıra, üretim hayatında, sanayide neler yaşandığına ilişkin de bir saha çalışmasını bu hafta başlattık. Bütün sektörlerin nabzını tutacağız. Bütün sektörlerimizin orta vadede projeksiyonlarını tek tek görebileceğimiz bir rapor olacak. “Hangi sektörleri önümüzdeki dönem ne bekliyor?” sorusunu bu rapor ile vereceğiz. Bu konuda elde ettiğimiz verileri önümüzdeki günlerde bir rapor olarak açıklayacağız.
En önemli hayalimiz; meslek liselerine verdiğimiz destek… Pandemi döneminde yıldızı parlayan iş kollarımızdan biri hiç kuşkusuz sağlık sektörü ve sağlık çalışanlarıysa, ikinci parlayan yıldız da Meslek Liselerimiz oldu. Bu okullarda geleceğimize ve ülke ekonomisine katkısı olacak girişimciler yetişiyor. İnşallah geleceğin Türkiye’sinde de hak ettikleri aktörler olma yolunda ilerleyecekler.
KDV SİSTEMİ GÜNCELLENMELİ
KDV konusu 1980’li yıllarda hayatımıza girdi. Önce tüketici vergisi dendi. KDV, AB tarafından kazıklanmış bir vergi modeli. Çünkü bir üretim vergisi. Açık şekilde söylüyorum. Finansman gibi pahalı ve zor olan bir enstrümanı KDV ile devlete fon olarak çekiyorsunuz. Sanayiden KDV yoluyla vergi transferi adı altında bir fon transferi yapılıyor. Bu kadar desteklenmesi gereken bir sektör, bir fon sağlıyor. Bu vergi, adeta geri dönmeyen bir şekilde sizden çekiliyor ve uzun yıllar geri ödenmeden devlet kasasında kalıyor. Yatırım yaparken KDV, alırken KDV… Batı bunu, tüketici vergisi olarak yapıyor. Özetle; direkt satış ya da tüketici vergisi olarak dönüşmesini istiyoruz.
BORÇLULUK ESKİSİ KADAR DERT DEĞİL
Borçluluk ise yılların sorunu. Şu anda faiz maliyetlerinin daha az olması daha iyi bir durum. Borçluluk eskisi kadar dert olmayan bir dönem. Maliyetler nispeten daha düşük seyrederse ben borçluluğun bir derece daha tolere edileceğini düşünüyorum. Dünyadan Türkiye’ye akacak yeterli kaynak var. Türkiye geçmişte de öyle ya da böyle hem borç ödeme sadakati hem reel ekonomisinin çok iyi olması hem de dinamik nüfusu gibi nakit bulabilme referansları taşıyor. Ben orta vadede doğru politika ve stratejilerle kaynak çekmesi noktasında büyük zorlukla karşılaşmayacağını düşünüyorum. Önemli olan kaynak kullanımının doğru kullanımı. Türkiye’nin odaklanması gereken konu doğru ve bize katma değer yaratacak Çin’e alternatif olacak, cari açığımızı düşürecek işlerinin olması. Biz doğru işler yaparsak o kaynaklar Türkiye’ye gelir.
İSO 500 ARAŞTIRMASI TEMMUZ’DA
İSO 500 Araştırması’nın sonuçlarını malum sebeplerden dolayı Temmuz 15’i gibi açıklayacağız. Sanayicilerimizde mayıs ayı ile birlikte çalışma arzusu olduğunu duyuyoruz ama mayısta bayram çok var. O nedenle başlamak isteyenler de bayramların sekteye uğratmasından dolayı çok başlamıyorlar ama ufak ufak hazırlıklar var. İç piyasadaki perakendenin seyri burada önemli. Herkes fabrikasını üretimini özlemiş. Ama haziran herhalde üretime başlayacağını çarkların dönemeye başlayacağını düşünüyorum.
"BİR FIRSAT OLABİLİR"
Covid-19’un üzerimizde yarattığı manevi ve maddi tahribatın büyüklüğünü ve vahametinin ne olduğunu ileriki yıllar çok daha iyi anlayabileceğiz. Sağlıkta yaşadığımız insani kayıplar bir yana insanları eve kapayan ve talep denen, ekonominin en olmazsa olmaz aktörünü ortadan kaldıran bir süreç bu. Bu zor süreci sağlık açısından yöneten Sağlık Bakanımız Fahrettin Koca olmak üzere tüm sağlık çalışanlarımızı canı gönülden ve minnetle kutluyorum. Sağlık alanında yakalanan bu başarı bir fırsat olabilir. Türkiye bu süreci ekonomik anlamda orta vadede sağlıklı ve doğru bir şekilde geçirirse, bu işten de daha iyi çıkacağımızı göreceğiz. Tedarikçilerde Çin korkusu başladı. Çin’e yönelik negatif algı var. Türkiye farklı avantajlara sahip. Birikmiş potansiyeli, tecrübeli iş gücü ve lojistik konumu var. Bunun ortalamasına baktığımız zaman Türkiye, Çin’e alternatif olan en önemli tedarik merkezi olmaya aday. Bunu doğru yöne yönlendirebilirsek, orta vadede olumluya dönüşebilir. Bir de dünyanın paranın bol olduğu döneme gireceğiz. Bu rehabilitasyon sürecini doğru yönetirsek bu paranın akmaması için sebep yok.
"PARADİGMA DEĞİŞİMİ"
İnsanlığın Covid-19 sürecinde sağlıkta yaşadığı büyük tahribat, bir başka boyutuyla ekonomide de yaşanıyor. Ekonominin en önemli kuralının, talebin oluşması olduğunu adeta yaşayarak öğreniyoruz. Talep şalterini bir anda indirdiğinizde neler olduğunu görüyoruz. Pandemi ile birlikte eski alışkanlıklarımızı, yaşam biçimimizi, sosyal ilişkilerimizi, tüketimlerimizi, kısacası her şeyimizi artık gözden geçiriyoruz. Hiçbir işkolu eski hayatını bulamayacak. Bu gerçeği kabullenerek geleceğe hazırlıklı olmalıyız.
"ÜRETİM VE SANAYİ İÇİN 3 ÖNCELİK"
Daha krizin başladığı mart ayının ortalarında, üretim hayatımızın devam etmesinin ekonomimiz ve günlük hayatımız için ne kadar hayati olduğunu ve bunun için de 3 temel konuyu, gerek hükümet yetkililerimizle gerekse kamuoyu ile paylaştık. Bunlardan ilki, şirketlerimizin nakit akışının bu dönem boyunca olabildiğince güçlü tutulmasıydı. İkinci önemli konu olarak istihdamı öne çıkarmıştık. Üçüncü olarak da kamunun reel sektördeki belirli alacaklarının bu dönem boyunca bir süreliğine ötelenmesi. Zaten ilk alınan kararlardan itibaren görmekteyiz ki; Hükümet tarafından alınan en temel kararlar bu üç konunun çözümüne yönelik oldu. Tabii ki bunların her birinin kendi içinde tatmin ettiği sektörlerimiz var, tatmin etmediği sektörler var, tatmin etmediği bireyler var.
İSO’NUN SANAYİDE ATTIĞI ADIMLAR
Öncelikle böyle bir dönemde İSO olarak en büyük sorumluluğumuz sanayiye daha güvenli çalışma koşullarını oluşturmak. Türkiye üretmek zorunda. Üretim gücünü ayakta tutmak zorunda. İSO olarak bugün olduğu gibi pandemi sonrası önceliğimiz üretimi çalışanlar açısından daha sağlıklı bir ortam oluşturarak ayakta tutmak şeklinde olacak.
Bunun yanı sıra, üretim hayatında, sanayide neler yaşandığına ilişkin de bir saha çalışmasını bu hafta başlattık. Bütün sektörlerin nabzını tutacağız. Bütün sektörlerimizin orta vadede projeksiyonlarını tek tek görebileceğimiz bir rapor olacak. “Hangi sektörleri önümüzdeki dönem ne bekliyor?” sorusunu bu rapor ile vereceğiz. Bu konuda elde ettiğimiz verileri önümüzdeki günlerde bir rapor olarak açıklayacağız.
En önemli hayalimiz; meslek liselerine verdiğimiz destek… Pandemi döneminde yıldızı parlayan iş kollarımızdan biri hiç kuşkusuz sağlık sektörü ve sağlık çalışanlarıysa, ikinci parlayan yıldız da Meslek Liselerimiz oldu. Bu okullarda geleceğimize ve ülke ekonomisine katkısı olacak girişimciler yetişiyor. İnşallah geleceğin Türkiye’sinde de hak ettikleri aktörler olma yolunda ilerleyecekler.
KDV SİSTEMİ GÜNCELLENMELİ
KDV konusu 1980’li yıllarda hayatımıza girdi. Önce tüketici vergisi dendi. KDV, AB tarafından kazıklanmış bir vergi modeli. Çünkü bir üretim vergisi. Açık şekilde söylüyorum. Finansman gibi pahalı ve zor olan bir enstrümanı KDV ile devlete fon olarak çekiyorsunuz. Sanayiden KDV yoluyla vergi transferi adı altında bir fon transferi yapılıyor. Bu kadar desteklenmesi gereken bir sektör, bir fon sağlıyor. Bu vergi, adeta geri dönmeyen bir şekilde sizden çekiliyor ve uzun yıllar geri ödenmeden devlet kasasında kalıyor. Yatırım yaparken KDV, alırken KDV… Batı bunu, tüketici vergisi olarak yapıyor. Özetle; direkt satış ya da tüketici vergisi olarak dönüşmesini istiyoruz.
BORÇLULUK ESKİSİ KADAR DERT DEĞİL
Borçluluk ise yılların sorunu. Şu anda faiz maliyetlerinin daha az olması daha iyi bir durum. Borçluluk eskisi kadar dert olmayan bir dönem. Maliyetler nispeten daha düşük seyrederse ben borçluluğun bir derece daha tolere edileceğini düşünüyorum. Dünyadan Türkiye’ye akacak yeterli kaynak var. Türkiye geçmişte de öyle ya da böyle hem borç ödeme sadakati hem reel ekonomisinin çok iyi olması hem de dinamik nüfusu gibi nakit bulabilme referansları taşıyor. Ben orta vadede doğru politika ve stratejilerle kaynak çekmesi noktasında büyük zorlukla karşılaşmayacağını düşünüyorum. Önemli olan kaynak kullanımının doğru kullanımı. Türkiye’nin odaklanması gereken konu doğru ve bize katma değer yaratacak Çin’e alternatif olacak, cari açığımızı düşürecek işlerinin olması. Biz doğru işler yaparsak o kaynaklar Türkiye’ye gelir.
İSO 500 ARAŞTIRMASI TEMMUZ’DA
İSO 500 Araştırması’nın sonuçlarını malum sebeplerden dolayı Temmuz 15’i gibi açıklayacağız. Sanayicilerimizde mayıs ayı ile birlikte çalışma arzusu olduğunu duyuyoruz ama mayısta bayram çok var. O nedenle başlamak isteyenler de bayramların sekteye uğratmasından dolayı çok başlamıyorlar ama ufak ufak hazırlıklar var. İç piyasadaki perakendenin seyri burada önemli. Herkes fabrikasını üretimini özlemiş. Ama haziran herhalde üretime başlayacağını çarkların dönemeye başlayacağını düşünüyorum.