Hiç kuşku yok ki siyasetin kalbi Ankara’da, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) atıyor. Peki, Meclis’in kalbi nerede atıyor? Tabii ki hararetli tartışmaları ile vekillerin kürsüden hem halka hem de birbirlerine seslendikleri Meclis genel kurul salonunda... Ve ardından bitmek bilmeyen heyecanı ve koşuşturmasıyla 350 dekarlık Meclis Bahçesi’nde.
Büyüklük bakımından kıyaslandığında 110 hektarlık ABD Kongre Kompleksi Capitol Hill’den bile büyük. Gerçi kapalı alan büyüklüğü açısından Romanya’daki Parlamento Sarayı, 12 katlı yapısı ve bin 100 odasıyla Guinness Rekorlar Kitabı’na girmiş olsa da bahçe alanıyla TBMM onu bayağı gerilerde bırakıyor. Bin 100 oda deyince insanın aklına Cumhurbaşkanlığı Külliyesi geliyor ama konumuzla ilgisi yok.
TBMM bahçesi, 1938 yılında düzenlenen uluslararası bir mimarlık yarışmasını kazanan Prof. Holzmeister tarafından hazırlamıştı. 1961 yılında hizmete açılan TBMM binasının bu projesine uygun bir bahçe için de 1965 yılında peyzaj mimarlığı alanında ilk resmi ulusal yarışma açılmıştı. Her ne kadar seneler içinde meclisin park ve bahçe alanı genişlese de özünde yarışmayı kazanan Prof. Dr. Yüksel Öztan’ın projesine sadık kalındı. 1968- 72 yılları arasında ön bahçeler, 1979- 99 arasında ise arka bahçe ve Milli Egemenlik Parkı, 2001-2006 yılları arasında da spor tesisleri ve üretim alanları arasındaki bölüm yapıldı.

HAVUZDAN ‘KUVVETLER AYRILIĞI’ FIŞKIRIYOR
Özel günler dışında Meclis’e ve bahçesine girmek halka pek nasip olmuyor. Hatta Meclis’in önünde daha önce halka açık olan park bile, protesto eylemleri olur diye halkın kullanımı engelleniyor. Ancak ben Parlamento Muhabirleri Derneği (PMD) üyesi bir gazeteci olarak, sık sık gittiğim ve karış karış gezdiğim Meclis bahçesini anlatayım. Meclis’in Eskişehir yolundan görünen ön bahçesinde binanın horizontal yapısını kuvvetlendirecek geniş çim alanlar kullanıldı. Ayrıca, bina köşelerine dört mevsim algılanabilecek sütun formlu yüksek ağaçlar dikildi. Gezinti, oturma, çevreyi izleme amaçlı yapılan arka bahçe ise kent içinden yeşil bir tepe algılaması yaratmak için özel olarak tasarlandı. Bahçenin bu bölümünde genellikle doğal özellikte ve görünüşteki bitki türlerine yer verildi. İlgi çekici ve uzaktan algılanabilen ağaç ile çalı türleri de ihmal edilmedi.
Meclis’in güney ucunda yer alan Başkanlar Parkı da 2005 yılında TBMM’nin 85’inci yıldönümü etkinlikleri kapsamında açıldı. Parka gelen ziyaretçileri kuzey-güney doğrultusunda uzanan çiçeklerden oluşan Türk Bayrağı motifinin karşıladığı bu parkta, Mustafa Kemal Atatürk’ten başlayarak, 30 Meclis Başkanı için törenle anıt ağaç dikildi. Özetle TBMM bahçesi sadece bir yeşil alan değil, adeta Ankara’nın kalbinde yer alan bir botanik cenneti. Yaklaşık 350 dönümlük bu alan, 282 farklı ağaç türü ve binlerce çiçekle bezenmiş durumda. Karadeniz’in karayemişinden Ege’nin nar ve zeytin ağaçlarına, hatta Hiroşima’daki atom bombasından sağ çıkan ginkgo ağacına kadar pek çok özel tür burada yetişiyor. Bahçede ayrıca sincaplar ve papağanlar gibi canlılar da yaşıyor ki sadece bitki değil, küçük bir ekosistem söz konusu. Meclis’in kendi seralarında yılda 120 bin yazlık ve 120 bin kışlık çiçek üretiliyor, dışarıdan bitki alımına neredeyse hiç ihtiyaç duyulmuyor. Bu yönüyle TBMM bahçesi, dünya parlamentoları arasında en büyük peyzaj alanına ve bitki üretim tesisine sahip örnek bir alan olarak gösteriliyor.

HİROŞİMA’DAN SAĞ ÇIKAN AĞAÇ
İçinde bulunduğu şehir dokusuna yön veren bu bahçe, Ankara’da yetişmeyen bazı bitki türlerini bile barındırabiliyor. Gerçekten de doğa ve mimarinin uyum içinde buluştuğu, yaşayan bir peyzaj harikası. TBMM bahçesi, sadece Türkiye’nin değil, dünyanın dört bir yanından gelen ağaç türlerine ev sahipliği yaparak adeta bir diplomatik botanik bahçesi işlevi görüyor. Bu ağaçların bir kısmı, farklı ülkelerin Türkiye ile olan dostluklarını simgelemek amacıyla Meclis bahçesine dikilmiş.
Öne çıkan örneklerden biri, Japonya tarafından hediye edilen ginkgo ağacı. Bu ağaç, Hiroşima’daki atom bombası saldırısından sağ çıkan türlerden biri olarak hem dayanıklılığı hem de barışın sembolü olmasıyla dikkat çekiyor. Ayrıca bazı ülkelerin büyükelçileri ya da devlet başkanları tarafından dikilen ağaçlar da bulunuyor; bu ağaçlar genellikle üzerinde ülke adı ve dikim tarihi yazılı tabelalarla tanımlanıyor.

GÖZDEN UZAKTAKİ 60 BİN M2'LİK ALMAN BAHÇESİ
Şehir merkezindeki Almanya Büyükelçiliği’nin iç manzarasını ilk gördüğümde gözlerime inanamamıştım. Şehrin tam merkezine konumlanan Almanya Büyükelçiliği, Ankara’da ilk açılan büyükelçiliklerden biriydi. 1924’te 28 bin metrekare büyüklüğünde olan büyükelçilik, şimdi tam 65 bin metrekareye yayılmış durumda. Dile kolay, tam 60 bin metrekareye yayılmış bahçesi var. Bu adeta küçük bir kasaba büyüklüğünde bir alan!
Bahçe, rengarenk çiçekleri, yeşilin her tonunu barındıran ağaçları ve huzur veren doğasıyla hayranlık uyandırıyor. Büyükelçilikte köpek, kedi ve kaplumbağaların yanı sıra üç tane de at var. Almanlar, 15 bin metrekare çim alan ile 25 bin metrekare üzerinde de çeşitli ağaç, çam, maki ve süs bitkileriyle çevrili olan bahçeleri ile deyim yerindeyse gurur duyuyorlar. Ankara’nın kalbinde hayvan ve bitki dünyasının çok sayıdaki türüne vaha olarak yaşam alanı sağlayan Prusya tarzı mimariyle uyum içindeki muhteşem güzelliğe sahip park alanı, bin 125 bitki türünün habitatı gibi.

SIR GİBİ SAKLANAN GÖLLER
Gelelim bir başka gizli cennete... Ankara’nın Eskişehir yolu 10’uncu kilometresinde yer alan 204 hektarlık arazide biri büyük, diğeri küçük iki gölet ile çevresi gerçekten görülmeye değer. Tarım Gıda ve Hayvancılık Bakanlığı arazisi içinde kalan bu göletlerin varoluş amacı kurumun ziraat arazisine su temin etmek. Daha sonra ülkemizin milli botanik bahçesi olma yolunda geliştirilmiş. 1966 yılında yapımı tamamlanan büyük göletin havza alanı gerçekten kocaman. Gövde uzunluğu 170 metre olan barajı bile var. Etrafı sazlıklarla kaplı gölette turna balığı, ot yiyen sazan balığı, ördek, karabatak ve çeşitli türlerde su kuşları bulunuyor. Gölün çevresindeki arazide beş bin adet Lübnan sediri dikili ve yanı sıra karaçam, salkım söğüt, iğde, karaağaç, kayısı, Antep fıstığı ve benzeri ağaçlar bulunuyor. 1978 yılında yapılmış olan küçük gölet ise 45 bin metre küplük su havzasına sahip. Gölette ot yiyen sazan, su kaplumbağası gibi canlılar yaşıyor. Etrafındaki arazide kiraz ağaçları, kadıntuzluğu, süs elması, altın çanı, ıhlamur, ligustrum, Lübnan sediri, karaçam gibi çeşitli türlerde bitkiler bulunuyor. Şehrin göbeğindeki bu iki saklı cennete ulaşmak ise biraz güç...
Zira Tarım Gıda ve Hayvancılık Bakanlığı örnek tarım çalışmaları yaptığı bu araziyi vatandaşın kullanımına kapamış durumda. Dolayısıyla da girişler izne tabi ve bu izni alabilen çok az sayıdaki şanslı kişiden biri olmanız lazım. Sayın Bakan’a tavsiyem; mesire yerlerini vatandaşın hizmetine açmaya Tarım Gıda ve Hayvancılık Bakanlığı’nın bu sır gibi saklanan göletlerinden başlayabilirsiniz.