Sanayide artan maliyetler rekabetçilik ve yurt dışı pazarlarda fiyat dezavantajıyla pazar kayıplarına neden oluyor. Türkiye’nin en önemli sanayi kentlerinden biri olan Kocaeli’nin Sanayi Odası’nın yanı sıra, İktisadi Kalkınma Vakfı’nın (İKV) da başkanlığını yürüten Ayhan Zeytinoğlu, üretimde maliyet baskısı ve ihracatta rekabetçilik sorununa işaret ederek, “Durum göründüğünden daha kötü. Birçok şirket, vardiya azaltıyor veya çalışma saatlerini indiriyor” diyor.
Ekonomist’in 14 - 27 Eylül 2025 tarihli sayısından
Ekonomide yaşanan zorlu süreçte bütün yükün üreticinin üzerine bırakıldığını ve kamunun da elini taşın altına koyması gerektiğini aktaran Zeytinoğlu, yeni açıklanan Orta Vadeli Program (OVP) ile sabit kur anlayışının bir süre daha devam edeceğini ve enflasyon yükünün yine sanayicinin omuzlarına bırakıldığını anlatıyor.
“Türkiye için AB’nin alternatifi yok”
“AB, Avrupa ekonomisini regüle eden ticari ve siyasi bir aktör olarak ağırlığını koruyor. Türkiye’nin 2025’in ilk altı ayındaki ticaretinin yüzde 59’u Avrupa’ya yapıldı. Bu açıdan Avrupa ile ilişkilere de en az Çin ve Rusya kadar ağırlık vermeliyiz. AB başka bir organizasyon, Şangay Beşlisi ve BRICS ise temenniler grubu. AB, ŞİÖ ve BRICS gibi platformlarda Türkiye’nin de üye olmasa da bir diyalog ortağı olarak yer alması stratejik önem taşıyor. Ancak ŞİÖ gibi platformlar Türkiye’nin AB hedefinin geri plana atılmasına yol açmamalı. ŞİÖ veya BRICS gibi oluşumlar AB’nin alternatif değil.”
OVP ile yeni hedefler açıklandı. Enflasyonla mücadele konusunda OVP’nin yaklaşımını değerlendirir misiniz?
Ekonomi yönetiminin enflasyonla mücadele adına birçok adımına genel olarak prensipte katılıyorum. Fakat tutarlı olmayan birçok durum var. Sadece kurları sabit tutarak buradaki tüm yük üreticinin üzerine bırakılmış durumda. Enflasyonu yavaşlatma konusunda sanayiciler olarak elbette özveriye hazırız. Fakat devletimiz de elini taşın altına koymalıdır ve en azından bütçe açıklarını kapatıyor olmalıdır. Oralarda eksiklikler görüyoruz. Bütçe açığı oransal olarak bile artıyor, bakınız artık depremin bütçeye bir etkisi yok. Sadece kuru sabit tutarak bu işin üstesinden gelinmesinin beklenmesini haksızlık olarak görüyoruz.
Büyüme rakamları da açıklandı. Üretim ve sanayideki sıkıntılara rağmen öngörülenin üzerinde büyüme oldu. Bunu nasıl değerlendirmek gerekir?
Büyüme rakamları konusunda da ciddi endişelerimiz var. Nominal olarak büyüme rakamları yüzde 3 seviyesinde olduğunda bile kişi başı gelir artışı bu rakamın çok yukarısında oluyor. Büyüme hedefinin 2025 yılında yüzde 3,3, 2026 yüzde 3,8, 2027’de yüzde 4,3, 2028’de yüzde 5 olmasına rağmen gayrisafi milli hasılada artışlar dolar bazlı çok daha yüksek oranda öngörülüyor. Kişi başına milli gelir 2024’te 15 bin 2025’te 17 bin 720, 2026’da 18 bin 620, 2027’de 19 bin 700 ve 2028’de 20 bin 978 dolar olarak öngörülüyor. Burada bir sıkıntımız olduğu açık. Doları sabit tutalım ve durduğumuz yerde milli gelirimiz de artsın. Yani dolar bazlı orta vadede öngörülen kişi başı milli gelirle büyüme rakamları birbiriyle örtüşmüyor.
Sizce ekonomide atılması gereken adımlar nelerdir?
Önümüzdeki 3- 4 yıl daha doları düşük tutarak bir milli gelir artışı sağlanması hedefleniyor. Bunun sağlanması kolay değil, bedeli ağır. Çünkü hakikaten bu senenin ilk yarısında geçen yılın tümü kadar konkordato ilan edildiğini görüyoruz. Böyle bir süreçte üretim ve dolayısıyla ihracat artışları maalesef olamayacak. Üretime dayalı bir büyüme olmayacak ve biz de ondan endişe duyuyoruz. Dolar artışı frenlenerek milli gelir artışı sağlanacak. Kocaeli Sanayi Odası olarak ağırlıklı otomotiv şirketlerine ev sahipliği yapıyoruz. Odamıza kayıtlı tekstil tesisi olanlar kapandılar. Kapanan işletmelerin sesini sedasını duymuyoruz. Bu noktada yatırım çekilmesi için fiilen adımlar atılmalıdır. 2004 ve 2005’te yapılan reformlar bugün yapılsa yine ciddi ilgi çekecektir. Hem demokrasi hem de hukuk adımlarına ihtiyaç var. Bugün reform yerine tam tersi durumlar var. Biz siyaset yapmıyoruz. Ama bölgemizde yatırımların yüzde 10’u yabancı sermayedir ve bunun da önemli bir kısmı AB yatırımlarıdır. Ülkemizin orta ve uzun vadede kalkınmasının yegane formülü bellidir; AB ile olan Gümrük Birliği güncellenmesi, vize serbestisi ve tam üyeliktir. Bu konularda adımlar atılmalıdır. Böylece ülkemize başka sermayedarların girmesini de sağlarız. Bu şartlarda şu an yatırım için gelen, giden yok.
Kocaeli’nde imalat sanayinin durumu nedir? Yeni siparişlerde sıkıntı var mı?
Kocaeli’nde yaptığımız PMI çalışmalarına göre imalat tarafında yüzde 2 civarında kapasite kullanım oranlarında azalma söz konusu. Şirketler anketlerde daha iyimser oluyorlar fakat aslında durum göründüğünden daha kötü diyebilirim. Vardiya eksilten, çalışma saatini azaltan, hafta sonu çalışmayı bırakan tesis sayısı hayli fazla. Burada durumlar pek parlak değil. Bulunduğumuz konum gereği negatif konuları konuşmayı çok sevmiyoruz. Fakat maalesef girdi maliyetlerimiz son üç yılda yüzde 300 artmış, kur ise yüzde 118 civarında artmış. Yüzde 180 fark söz konusu. 2028’e kadar yapılan projeksiyonda da benzer bir durum söz konusu. Sanayimizi ve üretim gücümüzü kaybetmekten endişeleniyorum.
Otomotiv sektörü için durum nedir?
Bizim bölgede Türkiye otomotiv üretiminin yüzde 44’ünü yapıyor. Bu tesisler yenilenmezse 3-4 yılda bir kapasitelerini kaybederler. Devamlı yenilenmesi gerekir. Şu anda yenilenemiyor. İç ve dış siparişlerde sıkıntı var. Bir de Çin’den çok fazla ithal ürünler geliyor. Çin ile ticaretimizde 45 milyar dolar açık söz konusu. 50 milyar ihracat yapıyorlar, 5 milyar dolar bizden alım yapıyorlar. Dolayısıyla tam da böyle bir zamanda Trump’ın Avrupa Birliği’ne, Çin’e ve Hindistan’a yüksek vergi uygulamamız yönünde bir talepte bulunmuş olması fırsat yaratabilir. Aslında tasvip etmiyoruz tarife artışlarını ama belki Türkiye için bir ferahlama yaratabilir. Artık bildiğiniz gibi Dünya Ticaret Örgütü’nde atılan imzaların bağlayıcılığı kalmadı. Dolayısıyla Çin ihracatçısına 30 puan prim verirken, bizler döviz almazsa ihracatçıya yüzde 3 teşvik yapabiliyoruz. Kurun artık güncel enflasyon verilerine yakın artışlar sağlaması lazım ki ayakta durabilelim. Pazarımızı kaybettiğimizde tekrar kazanmamız zor.
Sanayici açısından 2026 yılı için öngörünüz nedir?
OVP, ‘büyüyeceğiz ama döviz kurunu düşük tutacağız’ diyor. Bu rekabet gücümüzü olumsuz etkiliyor. Mevcut kararlar devam ederse maalesef ferahlama öngöremiyorum. OVP’de ihracat artışlarına bakıldığında bu yıl 273 milyar dolar, gelecek yıl 282 milyar dolar, 2027 yılı içinde 294 milyar dolar hedefleniyor. Fakat sabit tutulan kurdaki bu hareketler bizim rekabet gücümüzü azaltmaya devam edecek. Satmak isteyip satamayacağız, endişelerimiz var.
“Kurun artık güncel enflasyon verilerine yakın artışlar sağlaması lazım ki ayakta durabilelim. Pazarımızı kaybettiğimizde tekrar kazanmamız zor.”