KOBİ Girişim Mayıs 2022 tarihli sayıdan
SUİSTİMAL KAVRAMLARI
Suistimal kavramı tarihte yüzyıllardır var olan bir suçtur. Suistimaller, etik kuralların ihlal edilmesinden kaynaklandığı için literatürde etik teoriler ile ele alınmaktadır. İşletmelerde yapılan suiistimalleri birkaç gruba ayırmak mümkündür:
- Yolsuzluk
- Varlıkları Kötüye Kullanma
- Finansal Tablo Suistimalleri
İşletmelerde suiistimallerin birçok nedeni vardır. Ancak, temelde işletmelerin kurumsallaşamaması, kurumsal yönetim ilkelerini benimsememeleri ve etik kurallarının olmayışı gibi başlıca etkenler vardır. Bunun yanı sıra, kurumsal yönetilen işletmelerde de suiistimallerin olmayacağı anlamı çıkarılmamalıdır.
Kurumsal yönetim ilkelerine uyum, işletme suistimallerini ortaya çıkaran nedenleri en aza indireceğinden, işletmelerdeki suistimalin kurumsal yönetilen işletmelerde nispeten daha az olacağı çıkarılabilir.
İşletme suistimallerini, kurumsal yönetim ilkeleri boyutuyla incelemek için “vekalet teorisi” ve “paydaş teorisi” kavramlarını hatırlamakta fayda vardır.
Vekalet (Agency) Teorisi; Jensen ve Meckling tarafından 1976 yılında ortaya atılmıştır. Teoriye göre işletme sahipleri (asiller) ile işletme yönetimine atanan yöneticiler (vekiller) arasında çıkar çatışması bulunmaktadır.
Vekalet problemi olarak adlandırılan bu durumda asiller tarafından işletme faaliyetlerini sürdürmek için görevlendirilen vekiller, kendi menfaatlerini öncelikli tutmaya ve işletme varlıklarını kasten kendi servetlerini artıracak şekilde tahsis etmeye meyillidir.
Fırsatçılık olarak açıklanan bu davranışlar genellikle işletmenin aleyhindedir. Öyle ki vekiller stratejik kararlar alırken kendi pozisyonlarını korumak adına daha az riskli düşük getirili yatırım projelerini onaylayabilmektedir.
Vekalet problemi, vekillerin fırsatçı davranışlarını sergilemeye başladıkları zamana göre 2 türlü ortaya çıkmaktadır. Vekillerin iş ilişkisine başlanmadan önce asillerden daha fazla bilgiye sahip olduğu ve bu bilgi asimetrisinin yöneticilerle hissedarlar arasında çıkar çatışmasına yol açtığını ileri sürülmektedir.
İş ilişkisi başladıktan sonra vekillerin kendi menfaatleri için karşı tarafa yanlış veya eksik bilgiler vermesi ya da davranışlarını değiştirmesi ise ahlaki tehlike sorununa yol açmaktadır.
Vekalet probleminden kaynaklanan mali kayıplar 'vekalet maliyetleri’ olarak adlandırılmaktadır. Asillerin vekalet problemlerini en aza indirmek için katlandıkları 3 tür vekalet maliyeti vardır:
I. İZLEME MALİYETLERİ
Vekillerin faaliyetlerini izlemek için katlanılan maliyetlerdir. Finansal tabloların doğruluğu için yapılan bağımsız denetim harcamaları izleme maliyetlerinin en tipik örneğidir.
II. BAĞLANMA MALİYETLERİ
Vekillerin asillerin çıkar ve haklarına zarar verici eylemlerden kaçınmalarını garanti altına almaya yönelik katlanılan maliyetlerdir. Hileli finansal tablo hazırlanması durumunda vekillerin şahsi olarak sorumlu tutulması örnek verilebilir.
III. ÖNLENEMEYEN KAYIPLAR
İzleme ve bağlanma maliyetlerine rağmen halen önlenemeyen kayıplardır. Genellikle izleme ve bağlama çabalarının yetersiz olduğunu göstermektedir.
1984 yılında ise Freeman, Paydaş Teorisi ile işletme kararlarının yalnızca çalışanlar, yöneticiler ve hissedarlar gibi işletme içi aktörleri değil tedarikçilerden müşterilere, devlet kurumlarından topluma kadar tüm paydaşları etkilediğini savunmuştur.
Paydaş Teorisine dayanan normatif yaklaşıma göre suistimaller tüm paydaşlara doğrudan veya dolaylı olarak zarar verdiğinden işletmeler topluma karşı ahlaki açıdan sorumludur.
20. yüzyılın sonlarına kadar işletme yönetimi alanında hakim olan hissedar teorisi, sermaye yatırdıkları için hissedarların ayrıcalıklı olduğunu ve bu nedenle hissedar çıkarlarının ayrıcalıklı tutulması gerektiği görüşüne dayanmaktaydı.
İşletmelerin hissedarların yanı sıra başka gruplarla da etkileşim kurmasından hareketle Freeman, faaliyetleriyle etkilediği veya faaliyetlerinden etkilendiği tüm kesimlerin çıkarlarının dikkate alınması gerektiğini ileri sürmüş ve bunları paydaşlar (menfaat sahipleri) olarak tanımlamıştır. Freeman’a göre iki tür paydaş grubu vardır.
Birincil paydaşlar işletmelerin operasyonel sürekliliğinin sağlanması için hayati öneme sahip olan çalışanlar, tedarikçiler, müşteriler, yatırımcılar ve işletme sahipleri iken işletmelerle dolaylı yoldan etkileşimde olan medya, sendikalar, devlet ve kamu kurumları ikincil paydaşlardır.
Hissedar teorisinin aksine paydaş teorisi, işletmelerin katma değer yaratarak rekabet üstünlüğü sağlamalarının, tüm paydaşların talep ve beklentilerini yanıtlamak olduğunu savunmaktadır.
Donaldson Dunfee ise işletmelerin faaliyetlerinden sorumlu oldukları iddialarını destekler şekilde 1995 yılında Bütünleştirici Sosyal Sözleşme Teorisi’ni ortaya atmıştır.
Bu kapsamda işletmelerin toplumun refahına aykırı eylemlerde bulunmayacaklarını ve paydaşların haklarını gözeteceklerini taahhüt ettikleri bir sözleşme (toplumdaki tüm üyelerle sosyal sözleşme) imzaladığı varsayılmaktadır. Sözü edilen teoriler, birçok ülkenin ticaret kanunlarını da etkilemiştir.
Kurumsal yönetim bakış açısıyla ele alındığında, bir şirkette ortaya çıkan suistimal sadece şirketin sorunu değil, tüm paydaşları etkileyebilen büyük bir sorundur. Bu nedenle de doğru kurgulanmış ve etkin çalışan bir kurumsal yönetim sistemi şirketi suistimallere karşı koruyacaktır.
Türkiye’deki İşletmelerin Suistimal Sorunlarının Başlıca Nedenleri
1. PATRON ŞİRKETLERİ OLMALARI
Şirket kurucularının yönetimde aktif rol aldığı işletmelerde kurucuların şirket içindeki tüm olaylardan haberdar olduklarını ve tüm süreçleri kontrol ettiklerini zannetmeleri, çalışanlarının suç işlemelerine ihtimal vermemeleri denetim zafiyetine yol açmaktadır ve suistimalciler için fırsat yaratmaktadır.
2. SUİSTİMALLERİN YALNIZCA İŞLETMEYİ İLGİLENDİRDİĞİ VARSAYIMI
İşlenen suistimal vakalarının yalnızca olaya dahil olan kişiler arasında olduğunun düşünülmesi suistimallerin örtbas edilmesine ve gerçek maliyetinin azımsanmasına neden olmaktadır.
3. KAYIT DIŞI EKONOMİNİN ÖNÜNE GEÇİLEMEMESİ VE ENFLASYONUN GİDEREK ARTMASI
Ülkede kayıt dışılığın önlenememesi ve yükselen enflasyon karşısında alım gücünün düşmesi, bireylerin gelirlerini artırmak için yasal olmayan yollara yönlendirmektedir.
4. DOĞAL AFETLER VE PANDEMİ GIBI OLAĞANÜSTÜ DÖNEMLERDE ETKİN ÖNLEMLER ALINAMAMASI
Özellikle pandemi dönemindeki uzaktan çalışma sisteminde fiziki suistimaller yerini dijital suistimallere bırakmaya başlamıştır.
Türkiye’de Suistimallerin Önlenmesi Adına Alınması Gereken Tedbirler Suistimallerin gerçekleşmesi için 3 faktörün aynı anda var olması gerekmektedir:
- Fırsat
- Baskı
- Normalleştirme (rasyonelleştirme)
Yayınlanan raporlara göre; geçim sıkıntısı yaşayan, daha lüks bir hayat isteyen veya bir satış hedefini tutturmak gibi baskılar altında kalan failler, işletme içinde denetim açıkları bulduklarında suistimal planlarını işleme fırsatı yakalamakta ve olay ortaya çıktığında hak ettiği maaşı almadığını, buna zaten hakkı olduğu gibi bahanelerle suçu normalleştirmeye çalışmaktadır.
Dolayısıyla işletmelerde;
- İç denetim mekanizmalarıyla suistimale fırsat verecek etmenler azaltılmalı,
- Şirkette Etki Kurallar oluşturulmalı
- Şirkette çalışan barışı sağlanmalı ve/veya korunmalı
- İnsan Kaynakları biriminin çalışanlarla iletişim halinde olması sağlanarak şirketlerde etik farkındalığın artırılması adına eğitimler verilmelidir.
Ancak suistimaller tek başına polisiye tedbirlerle önlenememektedir çünkü suistimaller şirket sorunu değil toplum sorunudur ve suistimallerin yaygınlaşması toplumu ahlaki yönden yozlaştırmaktadır. Bu nedenle ortak akıl ile üniversiteler, iş dünyası ve sivil toplum örgütleri bir araya gelerek tüm toplum bilinçlendirilmelidir.