Türkiye ekonomisinin tepe ismi Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in 6 Temmuz 2023’te açıkladığı yeni ekonomi programının üzerinden iki yıl geçti. Bakan Şimşek, 4 Haziran 2023 yılında göreve geldiğinde rasyonel ekonomi modeline tekrar dönüşün temsili olarak görülmüş ve başta iş dünyası olmak üzere kendisinden büyük beklentilerle koltuğuna oturmuştu. Göreve geldiğinde yükselen kur, dirilen enflasyon canavarı ve ekonomide yükselen yangını söndürmesi beklenen Mehmet Şimşek’in uygulamaya koyduğu ekonomi programı, geçen iki yıl içinde artıları, eksileri ve eksikleriyle kamuoyunda çok tartışıldı, tartışılmaya devam ediyor.
Ekonomist’in 6 - 19 Temmuz 2025 tarihli sayısından
Programın ana gövdesini ‘enflasyonla mücadele’ oluştursa da veriler bu alanda elde edilen başarının yeterli olmadığını gösteriyor. Öyle ki Şimşek’in görevi üstlendiği 2023 yılı Haziran ayında TÜFE verisi Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından yayımlanan aylık göstergelere göre yüzde 38,2 iken, Haziran 2025’te bu oran yüzde 35,05 oldu. İki yıl önce faiz yüzde 15, dolar kuru ise 21,4 TL iken; bugün faizler yüzde 46, dolar kuru ise 40 TL’ye dayandı.
Şimşek programına yapılan eleştirilerde yapısal reform eksikliği ve enflasyonla mücadelede kamu tarafından uygulanması gereken tasarrufların yetersizliği öne çıktı. Öte yandan son iki yılda Rusya-Ukrayna savaşı, İsrail’in Gazze’yi işgali ve İran-İsrail çatışması gibi Türkiye’nin yakın coğrafyasında patlak veren gerilimler, hem Türkiye’nin dış ticaretini zorlayan hem de küresel ölçekte maliyetleri artıran etkiler yaptı. Bununla birlikte, Şimşek döneminde Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) yönetimi yeniden yapılandırılırken, faiz politikasında daha gerçekçi adımlar atıldı. TCMB’nin güvenilir ve tutarlı politikalar uygulaması sağlandı.

MEHMET ŞİMŞEK / HAZİNE VE MALİYE BAKANI
HEDEFLER TUTTU MU?
Nureddin Nebati’nin 18 aylık Hazine ve Maliye Bakanlığının ardından koltuğu devralan Mehmet Şimşek göreve ilk geldiğinde “Türkiye’nin rasyonel bir zemine dönme dışında bir seçeneği kalmamıştır” sözleriyle yeni dönemi başlatmıştı. Piyasalardan aldığı güven oyuyla göreve ilk geldiğinde ekonomi programının üç temel bileşenini açıklayan Mehmet Şimşek programı şöyle özetlemişti: Mali disiplinin yeniden tesis edilmesi, bütçe açığının Maastricht kriterleri ile uyumlu bir seviyeye çekilmesi, enflasyonun orta vadede tek haneye düşürülmesi için kademeli parasal sıkılaştırma ve enflasyon hedefiyle uyumlu gelirler politikası, makro finansal istikrarı ve diğer tüm kazanımları kalıcı hale getirecek yapısal reformlar…
En son geçen hafta Haliç Kongre Merkezi’nde dördüncüsü düzenlenen Tarım Ekosistemi Buluşması’nda kürsüye çıkan Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, konuşmasında, OVP’nin etkilerine ve çıktılarına da değindi. Programın en önemli önceliğinin hayat pahalılığıyla mücadele olduğunu ifade eden Şimşek, enflasyonu kalıcı bir şekilde düşük tek hanelere indirmeyi amaçlayan programda epey mesafe kat edildiğini söyledi. Şimşek, “Son bir yıldır kesintisiz bir şekilde devam eden bir dezenflasyon söz konusu, mayıs ayında yıllık enflasyon son 3,5 yılın en düşük düzeyine indi. Temel mallarda enflasyon yüzde 20’ye kadar düştü. Manşet enflasyon yüzde 35 civarı, inanıyoruz ki yılı yüzde 20’lerde kapatacağız, temel mallarda ve birçok üründe yıllık enflasyon 10’lu rakamlarda artmış olacak” dedi.

“VERGİ REFORMU İLE DESTEKLENMEDİ”
Sanayici, ihracatçı ve çalışan kesimlerden yükselen seslere bakılırsa önümüzdeki süreçle ilgili beklentiler o kadar da iyimser değil. Çalışan kesimin enflasyon nedeniyle ara zam beklediği bugünlerde iş dünyası temsilcileri ve akademisyenlere ekonomi programının başarısını sorduk. Genel kanı, para politikasındaki başarının mali politikada çok da kendini gösteremediği yönünde.
Ekonomi programının tam teşekküllü bir enflasyonla mücadele programı olduğunu iddia etmenin kolay olmadığını kaydeden Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan Kara, kamu harcamalarının daha verimli hale getirilmediği ve vergi reformuyla desteklenmediği için para ve kur politikasına çok yük bindiği görüşünü dile getiriyor. Ekonomi dışı faktörler nedeniyle beklentileri yönetmenin de zorlaştığını kaydeden Kara, “Bu çerçevede ekonomi programının arzu edilen hızda sonuç verdiğini söyleyemeyiz. Şu anda Brent petrol fiyatlarının yılın kalanında ortalama 70 dolar civarında seyretmesi durumunda yıl sonu enflasyon tahminim yüzde 29,5 düzeyinde. Gelişmelere bağlı olarak bunun biraz altında veya üzerinde olabilir. Sanayici ve çalışan kesimin rahatlaması için öncelikle enflasyonla mücadelede taviz verilmemesi şart” diyor.
“KONUT ARZI DESTEKLENMELİ”
Kara, beklentileri olumluya çevirecek ve siyasette gerginliği azaltacak adımların gelmesi gerektiğini de belirtiyor. Konut piyasasında arzı destekleyecek ve hizmetler sektöründe rekabeti artıracak düzenlemelerin de bir o kadar kritik olduğunu sözlerine ekleyen Hakan Kara şöyle devam ediyor: “Bunlar yapılıp da enflasyonun tek hanelere ineceği kamuoyunda genel kabul görürse, kademeli olarak kredi ve döviz piyasalarındaki kısıtlamalar gevşetilebilir, faizler de daha makul düzeylere indirilebilir. Bir sonraki aşamada da çalışan kesimin alım gücündeki kayıpları telafi edecek ücret ayarlamaları yapılabilir.”
DAR GELİRLİNİN VERGİ YÜKÜ ARTTI
Hazine ve Maliye Bakanlığı rakamlarına göre, 2024’te vergi gelirleri bir önceki yıla göre yüzde 62,3 artarak 7 trilyon 304 milyar 863 milyon TL oldu. Beykoz Üniversitesi Prof. Dr. Evren Bolgün, bakanın vergi artışını kendisi için bir başarı olarak değerlendirebileceğini söyleyerek sözlerine başlıyor. Gelirler politikasında sabit ücretli, dar gelirli, emekli kesimlerin üzerinde vergi yükünün arttığını belirten Bolgün, “Mehmet Şimşek, kamu hariç tasarrufta başarılı oldu. Vergi oranlarında iki yılda artış var. Bu kendisi açısından başarı olabilir. Ama kamu harcaması gerekli tasarrufu sağlayamadı. Malzeme, kırtasiye, temsil ağırlama gibi kalemlerde küçük tasarruflar yapılmış görünse de gelir politikası topluma yük ekledi, maliye politikasındaki kamu kesiminin buna katılmaması bir başarısızlık” değerlendirmesinde bulunuyor. Son iki yılda önceki döneme göre kıyasla sıkı para politikasının uygulanmasının ise bir başarı olduğunu kaydeden Prof. Bolgün, “Burada da başarısızlık olan kısımlar ister istemez kur tarafının baskılanması ve ihracatçıya etkileri diyebiliriz” diyor.
“2026 YILI DA KAYIP”
Sanayi geri giderken, perakende satışlarının ise hep yukarı gittiğini anlatan Bolgün, enflasyonda da başarı olmadığı fikrini paylaşıyor. Bolgün sözlerini şöyle sürdürüyor: “Yüzde 38 ile aldığı enflasyonu iki yıl sonra yüzde 35,05’e geriletebildi. 2023 yüzde 60, geçen yıl yüzde 45 ile kapandı. Takvime bağlı bir ekonomi programı da yok. Büyüme tarafı da geriye gidiyor. Yüzde 4,5 bekleniyordu ama ben yüzde 2,8 büyüme öngörüyorum. Enflasyonda ise bu yıl sonu yüzde 30 ve üzeri bir tahminim var. Merkez Bankası faiz indirimini temmuz ayından itibaren başlayarak 10 puana yani yüzde 36’ya çekebilir. Dolayısıyla ben bu yılın da kaybedilmiş olduğu görüşündeyim. Asıl sorun 2026 yılı da kayıp gibi görünüyor. Seçim baskısı nedeniyle 2026’da tekrardan yeni bir ekonomi programı yapıp, topluma kabul ettirecek bir zaman yok. Tüm kesimlerin program dizaynı gerekiyor, fakat dediğim gibi o da kaçtı görünüyor. 2027 kasım ayında erken seçimin yapılması için baskı artacak. Bunu kontrollü döviz kuru sistemi, daha az yüksek reel faizin takip edeceğini öngörüyorum.”

FATİH KARAHAN / MERKEZ BANKASI BAŞKANI
“PARA POLİTİKASI İYİ YÖNETİLİYOR”
Ekonomi programını başarılı bulmayan bir diğer akademisyen ise Koç Üniversitesi Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kamil Yılmaz. Programın uzun bir zamana yayıldığını aktaran Yılmaz, burada zamanı iyi kullanabilmenin hedeflenmesi gerektiğini anlatıyor. Hem hane halkı hem de reel kesimin enflasyon beklentilerini hızlı bir şekilde aşağı çekmek gerektiğini belirten Yılmaz, “Yüksek enflasyon beklerlerse satın almaya devam ederler ve fiyatlar yüksek kalmaya devam eder. Gelecekte fiyatların düşeceğine kani olurlarsa bugünkü harcamaları yapmak durumunda kalmazlar. Beklentileri yönetmek konusunda program başarılı değil” şeklinde konuşuyor. Programın en önemli etki yaratacak mekanizmasının beklentileri yönetmek olduğunu vurgulayan Yılmaz, “İki ayağı var programın: Biri para ve diğeri mali politikadır. Para politikasında Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan’ın başkanlığından itibaren her şey daha yolunda gidiyor. İşi bilen, iyi iktisatçılar devrede ve bu işi teknik bir konu olarak ele alarak, ilerliyorlar” diyor.
“BÜTÇE FAZLA VERMELİYDİ”
Ancak genel anlamda programın başarılı olmadığını kaydeden Kamil Yılmaz, iyi giden bir programda bütçenin artı vermesi gerektiğini anlatıyor. Para politikası tarafında uzmanların elinden geleni yapsa da tek başına başarılı olmasının mümkün olmadığını belirten Yılmaz, programın mali tarafına bakıldığında Mehmet Şimşek’in birkaç önemli çabası olduğunu kaydediyor. Kamil Yılmaz, şunları dile getiriyor: “Bakan, 2024’te iki paket açıkladı. Tasarruf paketi 120 milyar TL idi, harcamalarda gelir artıracak vergi paketi ile birlikte toplam 240 milyar TL ancak bütçede bir uyarlama yapabiliyordu. Bu ikisinin katkısı milli gelire oranla yüzde 0,5 bile değildi. Çok küçük bir etki yarattı. Ne zaman yeni bir vergi çıkarmak istese, borsa, emlak, varlık vergisi geri döndü. Vergilendirmemiş çok ciddi bir gelir sahibi kesim var. Ama vergi artırmadan da bütçeyi kontrol etmek mümkün değil. Geçen yıl yüzde 5 bütçe açığı oldu. Yüzde 3 deprem harcamalarıydı. Onu çıkarınca bütçe yüzde 2 açık verdi. Gerçek anlamda enflasyonla mücadele eden bir program için bütçenin fazla veriyor olması lazımdır.”

SÜLEYMAN SÖNMEZ / TÜRKONFED
“BAŞARI FİNANSMAN VE MEVZUATLA MÜMKÜN”
Akademisyenlerin yanı sıra iş dünyasında da genel kanı ekonomi programının beklenen sonucu vermediği yönünde. Ekonomi programının enflasyonla mücadelede kararlılık ve rezerv birikimi gibi alanlarda ilerleme sağladığını kaydeden Türk İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED) Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Sönmez, programın uzaması, para politikasının diğer politika alanlarıyla desteklenmemesinin gerek hane gerekse reel sektör kesimlerinde beklentilerin hedefe yaklaşmamasını tüm kesimleri zorladığını söylüyor.
Öngörülebilirlik ve güven ortamının da henüz reel sektörün ihtiyaç duyduğu seviyeye ulaşmadığını belirten Sönmez, “Sanayici, esnaf ve çalışanlar için öncelik; finansmana erişimin kolaylaştırılması, yüksek faiz ortamında üretim ve istihdamın sürdürülebilir kılınmasıdır” diyor. KOBİ’lerin Türk ekonomisinin omurgası olduğunu kaydeden Sönmez, bu nedenle dijitalleşme, yeşil dönüşüm ve inovasyon odaklı bir KOBİ stratejisinin güçlü uygulama araçları ve kamusal garanti sistemleriyle desteklenmesi gerektiğinin altını çiziyor. Sönmez, “Kamu alımları ve vergi teşvikleri, stratejik sektörlerde ölçek atlamayı hızlandıracak şekilde yeniden düzenlenmelidir. Mevzuat altyapısı da bu dönüşüme ayak uydurmalıdır. Ekonomik başarı ancak finansman, mevzuat ve uygulamanın birlikte ilerlemesiyle mümkün olacaktır” diyor.

ADNAN DALGAKIRAN / MAKFED
“TÜM SORUMLULUĞU ŞİMŞEK’E YÜKLEMEK DOĞRU OLMAZ”
Türkiye Makine Federasyonu (MAKFED) Başkanı olan Adnan Dalgakıran ise ekonomiyi sadece Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek üzerinden değerlendirmenin haksızlık olacağını ve bunun bir ekosistem olduğunu söylüyor. Dolayısıyla Mehmet Şimşek’in tek başına yapabileceklerinin elbette sınırlı olduğunu söyleyen Dalgakıran, “Şimşek, faizleri yükseltip kuru bir yerde tutmak istedi. Bunun kısa vadede sonuç vermesi gerekiyordu. Kısa vadede sonuç vermeyip uzadı ve başka komplikasyonlar çıktı. Bu işin bir ucu siyaset, bir ucu da reel davranışlar. Bütün ekonominin içinde bulunduğu durumu tek başına Mehmet Şimşek’e yüklemek doğru olmaz. Yüksek faiz, yüksek ateş demek. Yüksek ateşle hasta bir yere kadar dayanabilir” diye konuşuyor. Henüz enflasyonda kalıcı ve köklü bir çözüm oluşmadığını dile getiren Dalgakıran, “Bundan sonrasında faizleri aşağı düşürdüğünde kur hareketlenme eğiliminde olacaktır. Bu nedenle Mehmet Şimşek’in işi hiç kolay değil” diyor.

ŞEKİB AVDAGİÇ / İTO BAŞKANI
“TÜM SIKINTILARI AŞACAK GÜCE SAHİBİZ”
İstanbul Ticaret Odası (İTO) Başkanı Şekib Avdagiç ise tüm olumsuzluklara rağmen Türkiye’nin ekonomideki sıkıntıları aşacak güce sahip olduğunu söylüyor. Türkiye’nin yatırım kabiliyetini yukarı doğru çekecek ve ihracatta yaşanan sıkıntıları kademeli olarak ortadan kaldıracak bir politika setini hızlıca devreye alınması gerektiğini belirten Avdagiç, üretimi artırarak, ülkenin rekabetçiliğini makul bir seviyede tutmayı başaracak bir politikayı yürütmek gerektiğini anlatıyor. Avdagiç, kısa vadede finansman maliyetlerinin aşağıya doğru çekilmesi gerektiğini, finansmana erişimle ilgili yeni açılımlar yapılması ve döviz kuru ile enflasyon arasındaki korelasyonun korunması gerektiğini de dile getiriyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın orta-yüksek ve yüksek teknolojili yatırımlar için ‘Yatırım Taahhütlü Avans Kredisi’ programının büyüklüğünü 500 milyar TL’ye çıkartıldığını açıklamasının çok önemli bir karar olduğunu vurgulayan Avdagiç, “Çok hızlı ve etkin bir şekilde potansiyel yatırımcıyla bu paketteki teşviklerin buluşturulması çok önemli.
SANAYİCİ AĞIR BEDEL ÖDÜYOR
Son yıllarda sanayicilerin kazandıkları paranın neredeyse tamamını finansman giderlerine ayırmak zorunda kaldıklarını belirten İstanbul Sanayi Odası (İSO) Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan ise Orta Vadeli Program’a (OVP) olan inancı her fırsatta dile getirdiklerini söylüyor. Ancak enflasyonla mücadelede en ağır bedeli sanayicinin ödediğini ifade eden İSO Başkanı, “Eğer OVP başarılı olacaksa, programın en büyük yükünün sanayinin omuzlarında olduğu gerçeğini söylemek gerekiyor. İSO 500 verileri ülkemizin üretimden uzaklaşan bir döngünün içine girme tehlikesiyle karşı karşıya olduğu gerçeğini bize net bir şekilde gösteriyor. Bunu kırmak ve tersine çevirmek elimizde. Türkiye üretimden daha fazla uzaklaşma döngüsüne girmeden teknolojiye ve ihracata dayalı, nitelikli üretim anlayışıyla rekabetçi, kaliteli ve sürdürülebilir bir büyümeyi ve refahı en önemli stratejik hedef olarak ortaya koymalıdır” değerlendirmesi yapıyor.
REKABET GÜCÜNDE GERİLEME
Geçen hafta Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) tarafından açıklanan Maliyet Bazlı Rekabet Gücü Endeksi de üreticinin yaşadığı zorlukları yansıtıyor. Son iki yıllık süreçte ara malı ve iş gücü maliyetindeki artışa dikkat çeken endeks, rekabet gücünde yıllık bazda yüzde 8,9 oranında gerilemeyi ortaya koyuyor. TÜSİAD Yüksek İstişare Başkanı Ömer Aras, Yüksek İstişare Konseyi (YİK) toplantısında yüksek enflasyon ve fiyat istikrarına dikkat çekmişti. Aras, “En önemli ekonomik sorunumuzun enflasyon olduğunu unutmamalıyız. Enflasyonla özel sektör ve kamu olarak birlikte mücadele etmeliyiz” diyor.

PROF. DR. HAKAN KARA / BİLKENT ÜNİVERSİTESİ
“Gerginliği azaltacak adımlar gelmeli”
“Ekonomi programının arzu edilen hızda sonuç verdiğini söyleyemeyiz. Şu an itibarıyla Brent petrol fiyatlarının yılın kalanında ortalama 70 dolar civarında seyretmesi durumunda yıl sonu enflasyon tahminim yüzde 29,5 üzeyinde. Sanayici ve çalışan kesimin rahatlaması için öncelikle enflasyonla mücadelede taviz verilmemesi şart. Bunun için de sıkı para politikası bir müddet daha devam etmeli, maliye politikası tarafında da çok gerekmedikçe dönemsel harcamalar ötelenmeli. Daha da önemlisi beklentileri olumluya çevirecek ve siyasette gerginliği azaltacak adımların gelmesi gerekiyor.”

PROF. DR. EVREN BOLGÜN / BEYKOZ ÜNİVERSİTESİ
“Kamu gerekli tasarrufu yapmadı”
“Vergi oranlarında iki yıldır artış var. Ama kamu harcaması gerekli tasarrufu sağlayamadı. Gelir politikası topluma yük getirdi. Maliye politikasına kamu kesiminin katılmaması bir başarısızlık. Takvime bağlı bir program yok. Enflasyonda ise bu yıl sonu yüzde 30 ve üzeri bir tahminim var. Merkez Bankası faiz indirimini temmuz ayından itibaren başlayarak 10 puana yani yüzde 36’ya çekebilir. Dolayısıyla ben bu yılın da kaybedilmiş olduğu görüşündeyim. Asıl sorun 2026 da kayıp gibi görünüyor. Seçim baskısı nedeniyle 2026 yılında tekrardan yeni bir ekonomi programı yapıp, topluma kabul ettirecek bir zaman yok.”

PROF. DR. KAMİL YILMAZ / KOÇ ÜNİVERSİTESİ
“2027’de de tek haneyi göremeyeceğiz”
“Başarı ölçütü 2027’de enflasyonu tek hanelere indirmek. Enflasyon bu yıl yüzde 30 altına inebilir. 2026 yüzde 20’lerde olacak. 2027’de ise enflasyonla mücadele rafa kaldırılacak ve tek haneyi göremeyeceğiz. Bakan teknik anlamda çabalıyor, Merkez Bankası elinden geleni yapıyor. Ama ülkeyi yöneten siyasi kadrolar enflasyonla mücadeleyi kabullenmiş değil. Kabullenmiş olsaydı, bir çıpa etkisi yaratmak isterlerdi. Siyasi otorite istemeyince enflasyonla mücadele bu kadar oluyor. Ben buna ağır çekim enflasyonla mücadele diyorum.”