Hayırseverlik, iletişim dünyasındaki yeni adıyla ‘filantropi’, uzun yıllar sadece ‘veren’ ve ‘alan’ arasındaki çizgide sıkışıp kaldı. Bağışlar, burslar, maddi yardımlar ve sponsorluklarla tanımlanan bu modelin artık geçerliliğini yitirmeye başladığını söylemek yanlış olmaz. Dünya genelinde yükselen yepyeni bir yaklaşım var: Dayanışmacı filantropi...
Ekonomist’in 12 - 25 Ekim 2025 tarihli sayısından
“Nedir bu dayanışmacı filantropi?” diye merak edenler için hemen açıklayalım: Öncelikle bu modelde hiyerarşi yok. Yani ‘yardım eden’ ile ‘yardım alan’ hiyerarşisi yerini, ortak sorunlara karşı birlikte hareket eden, akıl ve mücadele üreten, uzun vadede ise çözüm bulan, eşitsizlikleri azaltan bir değişime bırakıyor. Bu yaklaşım özellikle ABD ve Avrupa’da hızla yayılıyor. Elbette işin merkezinde gençler var. Onlar, sadece para vermek değil; sosyal adalet, eşitlik, iklim krizi ve insan hakları gibi konularda somut ve kalıcı etki yaratmak istiyor. Hal böyle olunca gençlerin gönlüne girmenin yolu artık yüksek bütçe ve zengin gönüllerin ötesine geçiyor.
AMAÇ SORUNLARA KARŞI ORTAK AKIL
Kavram, tüketiciler için yeni olsa da son 20 yıldır Türkiye’nin öne gelen şirketlerinin filantropi gündemlerinde ‘dayanışmacı mıyız?’ sorusu en başta yer alıyor. Örneğin; Koç Holding’in 2006’da başlattığı ‘Ülkem İçin’ projesi, yalnızca şirket bağışıyla değil, çalışanların, bayilerin, tedarikçilerin ve yerel halkın da katılımıyla yürütülüyor. Sabancı Holding ise ‘Gençlik Seferberliği’ni tüm ülkeye yayarken hem çalışanlarını hem de gençleri projenin paydaşı olarak konumlandırıyor. En büyük dönüşüm ise online perakendede…
Trendyol ‘Yarının Köyleri’ni UNDP iş birliğiyle yürütürken, Amazon Türkiye ‘Gülümseten Hayaller Topluluk Evi’ için ‘Hayalime Ortak Ol’ oluşumuyla çalışıyor. Burada sadece yardım değil, bölge halkının psikososyal ihtiyaçlarına yönelik grup çalışmaları, sanat ve müzik terapisi gibi destekler de sunuluyor. Hepsiburada’nın ‘Yarınlara Söz’ projesi ise gençlerin eğitimine destek veriyor. Mesela; üniversitelerin son sınıflarında okuyan gençlere e-ticaret, pazarlama gibi alanlarda eğitimler sağlanıyor.
ÜLKE GENELİNE YAYILDI
Bu modeli sahiplenen bir diğer kurum ise İbrahim Çeçen Vakfı. 2004’te kurulan vakıf, burs vermekle sınırlı kalmayıp; ‘dayanışmacı filantropi’ yaklaşımıyla eğitim, gönüllülük ve kalkınmayı bir araya getiren bir modelin öncülerinden. ‘Dayanışmacı filantropi’nin en çarpıcı örneklerinden biri ise vakfın ‘Zirvenin Şefleri’ projesi. Adını Ağrı Dağı’ndan alan bu proje, gastronomi eğitimi gören gençleri profesyonel mutfak hayatına hazırlıyor.
Türkiye’nin doğusundan başlayarak ülke geneline yayılan bir iyilik zinciri oluşturmayı hedefleyen vakfın odağında eğitim var. Öyle ki vakfın yönetim kurulu başkanı Günseli Çeçen, “Babam İbrahim Çeçen, eğitime gönülden bağlı bir insan. Farklı alanlarda projelerimiz olsa da her şeyin merkezinde eğitim var. Çünkü eğitim olmadan hiçbir dönüşüm kalıcı olamaz” diyerek konuyu özetliyor. Bursun sadece maddi bir destek değil; öğrencilerin farklı alanlarda gelişimini mümkün kılan bir araç olduğunu söyleyen Çeçen, “Bursiyerler yalnızca finansal destek almakla kalmıyor; spor, kültür, gastronomi gibi alanlarda uygulamalara dahil oluyor. IC Holding’in şirketleri, çalışanları ve iş ortakları da sürece katılarak ortak faydayı büyütüyor. Bu model, gençlerin sadece kendi kariyerleri için değil, toplum için de değer yaratan bireyler haline gelmesini sağlıyor” diyor.
18 BİNDEN FAZLA ÖĞRENCİYE BURS
Bugüne kadar 18 binden fazla öğrenciye burs, 748 sporcuya destek, 11 kalıcı eser, 52 yayın, 950 akademik makale teşviki ve 250 Erasmus öğrencisi ile geniş bir etki alanı yaratan vakıf, Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi imzacısı olarak çalışmalarını BM Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları ile uyumlu şekilde yürütüyor. Nitelikli eğitim, toplumsal cinsiyet eşitliği, eşitsizliklerin azaltılması, insana yakışır iş ve ekonomik büyüme, sürdürülebilir şehirler ve amaçlar için ortaklıklar, vakfın pusulasını oluşturan ana başlıklar.