DOLAR
34,95
0,17%
DOLAR
EURO
36,76
0,37%
EURO
GRAM ALTIN
2976,55
-0,98%
GRAM ALTIN
BIST 100
10125,46
0,66%
BIST 100
USD/TRY
Döviz Çevirici
TRY
USD
EUR
Hesapla

“KOBİ’ler için destek mekanizmaları şart”

27 Ekim 2022 | 22:56
“KOBİ’ler için destek mekanizmaları şart”
ARAM EKİN DURAN [email protected]

Türkiye Ekonomi Politikaları Araştirma Vakfı (TEPAV) Kurucu Direktörü Prof. Dr. Güven Sak, "Yeşil dönüşüm sürecinde, KOBİ'lerin ilk hissedecekleri şey maliyet artışları olacak. KOBİ'ler için destek mekanizmaları hazırlanmalı" diyor.

Başta ABD ve Avrupa Birliği ülkeleri olmak üzere, küresel çapta giderek yayılan "yeşil dönüşüm" süreci, Türkiye iş dünyası tarafından da yakından takip ediliyor. Dünya ile entegre olan büyük holdingler, şimdiden yeşil politikaları devreye alırken, ekonominin yüzde 95'ini oluşturan KOBİ'ler ise henüz hangi adımları atacakları konusunda bilgisiz ve yardıma muhtaç bir durumda.

31 Ekim – 13 Kasım 2021 tarihli sayıdan

Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) Kurucu Direktörü Prof. Dr. Güven Sak ile Türkiye'nin Yeşil Mutabakat'a uyum konusunda yapması gerekenler ve iş dünyasının bu alandaki performansını konuştuk. Sorularımız ve aldığımız yanıtlar şöyle:

Yeşil Mutabakat, Türkiye ekonomisi ve dış ticareti için nasıl bir değişim yaratacak?

Yeşil Mutabakat'ı Atlantik'in iki kıyısında şekillenmekte olan yeni ticaret bölgesinin adı olarak özetleyebiliriz. Aynı zamanda iklim değişikliği gündeminin de somuta bürünmüş bir hali diyebiliriz.

Dolayısıyla şöyle düşünmek gerekiyor: Sınırda karbon vergisi uygulaması, Atlantik'in iki kıyısındaki ülkelerin diğer ülkelere karşı aldığı bir tedbir değil; ithal edilen mallarda bir karbon eşitleme vergisi olarak görülmeli. Şu an beş sektörde başladı ama bunun giderek yaygınlaştığını göreceğiz.

Şimdiden kara ve hava ulaşımının da listeye dahil edildiğini görüyoruz. Türkiye gibi ülkelerin Yeşil Mutabakat'a uyumunda tek başlık sınırda karbon vergisi de değil.

Başka hangi başlıklar var?

Aynı zamanda ürün standartlarıyla ilgili çalışmalar başlatıldı, yeni düzenlemeler hazırlanıyor. Ayrıca AB kaynaklı değer zincirlerini organize eden firmalara, tedarik zincirleri içerisinde birlikte çalıştıkları diğer şirketlerin hem iş ve işçi sağlığı ile ilgili tedbirleri hem de karbon emisyonları ile ilgili tedbirleri dikkatli biçimde takip etmesine imkan
veren bir düzenleme hayata geçiyor.

Yani küresel ölçekte sanayi üretiminde yeni bir çağa mı giriyoruz?

Aslında çok kapsamlı bir dönüşüm sürecinin başlangıcında olduğumuzu söyleyebiliriz. Bu anlamda Yeşil Mutabakat, sistemin merkezindeki ülkelerin üretim ve ticareti kapsamlı bir değişime tabi tutması olarak tanımlanabilir.

Greenpeace'in kuruluş tarihi olan 1971'den beri, yani tam 50 yıldan beri iklim değişikliğinin önemli olduğunu biliyoruz. İnsani aktivitenin gezegenimizin hoyratça kullanılmasına neden olduğunu biliyoruz. İşte 50 yıl sonra ilk kez ülkeler bu gündemle harekete geçiyor.

Zaten son yıllarda karbon emisyonları ile büyüme ve yeni istihdam yaratma arasındaki bağlantının giderek zayıflamasına vesile olan yeni teknolojiler ortaya çıktı. Şimdiye kadar bu teknolojiler kapsamlı bir şekilde kullanılmamıştı. Ama şimdi bu teknolojiler geniş anlamda kullanılmaya başlıyor ve bunu aslında Covid-19'un yarattığı krize borçluyuz.

Genel anlamda Türkiye iş dünyası, "yeşil dönüşüm" trenine atlamakta geç mi kalıyor?

Bu dönüşüm, NATO'nun kuruluşundan beri, sistemin merkezindeki en büyük yeniden yapılanma. Türkiye'nin böyle bir sürecin dışında kalabilme şansı yok. Uluslararası rekabet gücümüzü korumak ve geliştirmek için bu yeni düzene adapte olmak zorundayız.

Önümüzdeki 30 yılda karbon emisyonları ile büyüme arasındaki ilişkiye son verecek hızlı bir teknolojik gelişme dönemi olacak. Dolayısıyla bu yeni teknolojilere uyumda geç kalırsak, uluslararası rekabette gerileyebiliriz. Bizim gibi ülkelerin bu tür yoğun transformasyon süreçlerini kendi başına halletmesi mümkün değil.

Peki neler yapılmalı?

Karar alıcı ülkelerin yanında yer almamız gerekiyor. Bu nedenle 5-6 yıllık bir gecikme ile de olsa Paris İklim Anlaşması'nı onaylamış olmamız önemli. Eğer bu değişime hazırlıklı olmazsak, ekonomimiz ciddi bir şok yiyecek. Bu şokun şiddetini, yaptığımız hazırlıkların niteliği belirleyecek.

Ne kadar hazırlıklı olursak, şoku o kadar az hissedeceğiz. Peki geciktik mi? Bence evet, biraz geciktik. Ama hükümetin 2053 net sıfır salım hedefi kapsamında hızlanabilir ve süreci yakalayabiliriz.

Türkiye ekonomisinin yüzde 95'ten fazlasını oluşturan KOBİ'lerin yeşil dönüşüme adapte olabilmesi için hangi adımların atılması gerekiyor?

Genelde büyük şirketlerin bu dönüşümle ilgili farkındalığının yüksek olduğu düşünülür, KOBİ'ler yetersiz olarak görülür.

Öncelikle atacağımız adımlardaki en önemli başlıklardan biri enerji sektöründe ne yapacağımız olacak. Enerji politikalarımız netleştikçe, büyük şirketlerin de KOBİ'lerin de nasıl hareket edeceği belli olacak. Bu hem yeşil dönüşüm hem de dijital dönüşüm için gerekli ve önemli.

KOBİ'lerin hazırlığı söz konusu olduğunda, onların ilk hissedecekleri şey maliyet artışları olacak. Bu noktada KOBİ'lere ne tür destek mekanizmalarının tasarlanacağı son derece önemli. KOBİ'ler için mutlaka kapsamlı destek mekanizmaları hazırlanmalı.

Ayrıca OSB'ler içinde de uyumun nasıl sağlanacağına dair planlarımız olmalı. Yerelde yaşanacak yeşil dönüşümde özellikle ticaret ve sanayi odalarına da önemli rol düşecek. Yeter mi? Hayır. Sonuçta sektör sektör firma firma nasıl sıçrayacağımızı tasarlamak zorundayız.

Yeşil büyüme için sanayi üretiminin yanı sıra para ve vergi politikalarında ne gibi değişiklikler olmalı?

Para ve vergi politikaları yeni dönem için son derece önemli. Bir kere yeni bir vergi kalemi ortaya çıkacak. Biz karbon fiyatlamasına bir an önce geçmezsek, karbon vergisi benzeri bir vergimiz olmazsa, ihraç mallarımız için ithalatçı ülkelere doğrudan vergi ödemek zorunda kalacağız.

Bu nedenle mevcut vergilerin üstüne gelecek yeni bir vergi için, diğer vergilerde indirim yapılması da gerekiyor. Bu noktada istihdam gibi, dijitalleşme gibi önünün açılması gereken alanlarda vergi indirimi olabilir. Bazı ülkelerde istihdam zerindeki vergi yükünü azaltmak üzere çalışmalar yapılıyor.

OECD ülkeleri içinde yüksek bir istihdam vergisine sahip olan Türkiye de bunu yapabilir. Öte yandan doğrudan doğruya şirketlerin Kurumlar Vergisi oranlarında indirim yapılabilir. Para politikaları açısından baktığımızda ise, genişletici politikalar ile likidite sorunu yaşanmayacak bir seviyeye gelmek gerekiyor.

"ABD İLE ÇİN ARASINDA SOĞUK SAVAŞ OLMAZ"

Küresel ticarette, özellikle Asya Pasifik bölgesinde ABD ve Avrupa ülkeleri ile Çin arasında çok gerilimli bir ilişki yaşanıyor. Sizce dünya ekonomisindeki eksen kayması nasıl sonuçlanacak?

Çin'de eskiden ana vurgu "Işığını gizle, zamanını bekle" olarak özetlenebilirdi. Son yıllarda ise Çin, önemli bir iktisadi güç haline geldi. 2001 yılında Çin'deki kişi başına gelir ABD'nin 33'te biriydi. Bugün ise bu oran 6'da bire kadar gelmiş durumda.

ABD ve Sovyetler Birliği'nin iki kutuplu dünyasında böyle bir şey yaşanmamıştı. Daha önce hiçbir zaman ABD'nin karşısındaki ülke hem iktisadi olarak bu kadar güçlü olmamıştı, hem de küresel sistemin bu kadar ayrılmaz bir parçası olmamıştı.

Dolayısıyla batı ile Çin arasındaki gerilim, bu şartlarda bir soğuk savaşa yol açmaz. Çünkü küresel ticaretin canlanması için Çin'in de canlanması gerekiyor. Bölgesel anlaşmazlıklar olsa da Sovyetler Birliği ile ABD arasındaki gibi şiddeti giderek artan bir çatışma ortamı olmayacaktır.

 
0


  • ALTIN GRAM - TL 2976,55 -0,98%
  • ALTIN ONS 2648,82 -1,16%
  • BIST 100 10125,46 0,66%
  • DOLAR/JAPON YENI 153,659 0,65%
  • DOLAR/KANADA DOLARI 1,42361 0,0724%
  • DOLAR/RUS RUBLESI 104,5 -0,1932%
  • DOLAR/TURK LIRASI 34,9519 0,1703%
  • EURO/DOLAR 1,0504 0,3482%
  • EURO/TURK LIRASI 36,7644 0,3705%
  • STERLIN/DOLAR 1,26194 -0,39033%
EKONOMİST YENİ SAYI
Ekonomist Dergisini takip etmek için abone olun.
ABONE OL