Günümüzde şirketler, Paris İklim Anlaşması’na uyum zorunluluğu ve AB Yeşil Mutabakatı gibi kapsamlı regülasyonlar çerçevesinde çevreye duyarlı üretim süreçleri, temiz enerji kullanımı ve karbon emisyonlarını sıfırlama gibi iddialı hedefler belirliyor. Araştırma şirketi Deloitte'un 2024 CxO Sürdürülebilirlik Raporu’na göre de üst düzey yöneticilerin yüzde 85’i geçen yıl sürdürülebilirlik yatırımlarını artırdıklarını belirtiyor. Bir önceki yılki raporda bu oranın yüzde 75 olması da şirketlerin bu konuyu daha fazla gündemlerine aldığını ortaya koyuyor. Ancak diğer taraftan bu süreç şirketlerin yeşile boyama (greenwashing) veya bunun tam tersi olan yeşil sessizlik (greenhushing) kıskacına düşmesine de yol açabiliyor. Kolay İK tarafından yayımlanan İKahve Dergisi’nin sürdürülebilirlik temalı son sayısında yer alan bu konu hakkında bilgi veren Kolay İK CEO’su Çağlar Yalı, bu iki uç arasındaki dengeyi korumada İK departmanlarının ve çalışanların etkisine dikkat çekti.
Çağlar Yalı: “Yeşile boyama gibi yeşil sessizlik de yaygınlaşıyor”
Yeşile boyamanın şirketlerin çevre dostu görünmek için yanıltıcı iddialarda bulunması ve tüketicileri yanlış yönlendirmesi anlamına geldiğini anlatan Yalı, “Avrupa Komisyonu’nun 2020 yılında yayımladığı bir çalışmada, AB pazarındaki ürünlere yönelik çevresel iddiaların yarısından fazlasının (yüzde 53,3) belirsiz, dayanaksız ve yanlış yönlendirici olduğu tespit edilmişti. Komisyon bu kapsamda yayımladığı direktifle yeşil iddiaların ispatlanabilmesine ilişkin gereklilikleri de açıklamıştı. Öte yandan yeşil sessizlik de tıpkı yeşile boyama gibi giderek yaygınlaşan bir sorun. Çünkü şirketler, yanlış anlaşılma veya yeterince iddialı bulunmama endişesiyle sürdürülebilirlik çabalarını ve hedeflerini kamuoyuyla paylaşmaktan çekinebiliyor” dedi.
“Çalışanlar sürdürülebilirlik hedeflerinin belirlenmesinde aktif rol oynayabilir”
Şirketlerin yeşile boyama ile yeşil sessizlik kıskacından kurtulmasında insan kaynakları departmanlarının önemli bir görevinin olduğunu ifade eden Yalı şöyle devam etti; “Sürdürülebilirlik çevresel bir konu olmasının yanı sıra aynı zamanda şirketlerin rekabet gücünü artıran ve çalışanların motivasyonunu da yükselten bir faktör haline geldi. İnsan kaynakları departmanları da sürdürülebilirlik hedeflerinin şirket kültürüne entegre edilmesinde ve çalışanların bu konuda bilinçlendirilmesinde kritik bir görev üstleniyor. Bu süreçte çalışanlara verilecek rol çok önemli. Çünkü çalışanlar yalnızca şirketlerin sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmasında değil, aynı zamanda bu hedeflerin belirlenmesinde de aktif rol alabilir. Bu sayede çalışanların şirketlerine bağlılığı artarken şirketlerin de yeşile boyama veya yeşil sessizlik arasında kalmadan sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşması kolaylaşır.”