DR. IŞIL KESKİN ŞAHAN
Son birkaç aydır olduğu gibi bu ay da konuyu biraz “ağır”dan almaya niyetliyim. Konumuz “ağır”, yani üzerinde düşünmeye, belki de zaman zaman bir parça uyku kaçırıp (pozitif anlamda) gelişime yönelik yeniden yapılanmalara davet edebilecek türden.
KOBİ GİRİŞİM AĞUSTOS 2021 tarihli sayıdan
En azından ben öyle olabileceğini umuyorum. Şirketlerin yönetim ve yeniden yapılanma süreçlerinde “şirket kültürü”, “şirket stratejisi”, “insan kaynakları yapılanması”, “kurumsal iletişim” ve benzeri diğer süreçleri ya da hepsi için düşünülmesi gereken bir konuyu gelin hep birlikte ele alalım, peki nedir bu konu?
Şirket içi imgeler, görme biçimleri ve görgü biçimleri. Bu üçlü üzerinde düşünmek neden önemli ve gerekli?
İmge-imago-Latince kökenli bir kelime. Kavram olarak imge; zihinde tasarlanan gerçekleşmesi istenen veya arzu edilen şey, tahayyül, görünüm, izlenim, imaj, duyu organlarının dıştan algıladığı bir nesnenin veya durumun bilince yansıyan benzeri, duyularla algılanabilen, bir uyaran söz konusu olmaksızın bilinçte beliren nesne ve olaylar şeklinde ifade edilebilir.
Robert H.Holt’a göre imge, bellek imgelerini ve tahayyül imgelerini içerir; görsel, işitsel ya da herhangi bir diğer duyusal halde ve ayrıca tamamen sözel de olabilir. İmgeye yetkesini veren, onu otorite haline getirip güçlü kılan en önemli özelliği tahayyülün yani hayalde canlandırma eyleminin bir sonucu olarak meydana gelmiş olmasıdır.
Richard Leppert, Sanatta Anlamın Görüntüsü-İmgelerin Toplumsal İşlevi adlı çalışmasında imgelerin insanlara gerçek dünyayı değil, kurgu içinde bir dünya gösterdiğini belirtir ve imgelerin, gösterilen şeyler değil bunların temsili yani “yeniden sunumu” olduğunu belirtir.
Kısacası bu görüşten yola çıkılırsa imgeler, maden cevheri gibi kazılıp çıkarılan şeyler değil, belli bir sosyo-kültürel ortam içerisinde belli bir işlev görmesi için inşa edilen şeylerdir. Şimdi burada kısa bir ara verelim ve şirketlerde, şirket içinde imgeler neler olabilir? diye düşünelim.
Örneğin: şirket koridorlarına, toplantı odalarına çerçevelenip asılmış ve “biz bir aileyiz” mesajı veren görseller, postlar, mottolar vb.; çalışan yaka kartları (hatta şirket dışında bile şirket yaka kartı ile dolaşıldığını görmek olası); plaza çalışanı olmanın hissettirdiği duygular; işe gelirken veya öğle arası al-götür (take-away) kahve satan kafelerden alınan kahvelerle arz-ı endam edilmesi, toplantılarda kaykılarak oturmak ve hatta ayağını masaya dayamak (Hollywood sineması film sahnelerinden esinlenilmiş olsa gerek), bazı fabrika ve şirketlerde üst düzey yöneticilerin öğlen yemek yedikleri- onları diğer şirket çalışanlarından “sözde” ayıran- ayrı masalar vb... örnekler çeşitlendirilip çoğaltılabilir.
Şimdi yeniden bir düşünelim: “biz bir aileyiz” mesajı içeren tüm enstrümanlar, farklı yemek masaları, yaka kartları ve diğer alışkanlık haline getirilmiş davranışlar bütünü kısacası şirket içi ve hatta dışına bile sarkabilen imgeler her zaman olumlu ve kalıcı etkiler oluşturuyor mu?
Tüm bunları düşünürken, tespit ve çözümlemeleri yaparken bilimsel temellendirmelerden de uzaklaşmamak gerekiyor.
Çünkü; imgeler aslında bilimsel bir alanı oluşturuyor ve imge bilim alanına iki açıdan yaklaşılması gerekiyor: birincisi; imgelerin daima görmeye ve gözlemlemeye dayanıyor olması, dolayısıyla beynin içyapısında oluşan bilişsel süreçlere ve algılamaya dayanıyor olması; ikincisi ise anlamın fark edilip çözümlenmesi ve bütünsel olarak anlamlandırılmasıdır.
Böylelikle şirket içinde/departmanlarda derinleşmiş, geliştirmeye yönelik bir görme biçimi oluşmaya başlıyor. Orta ve uzun vadede ise görme biçimleri görgü biçimlerini oluşturmaya başlıyor. Kısacası; görgünün görme biçimlerinden oluşan kümülatif bir birikim olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Bu çerçeveden bakarsak şirket vizyonunun, kurumsal kültürün bir yönü de görme biçimlerinin toplamından oluşan görgü biçimlerini temsil eder. Sanırım şimdi yazının başında belirttiğim gibi konunun neden “ağır” olduğunu daha iyi anlamlandırmış oluyoruz.
Gelgelelim modern dünyada kıyasıya bir ticari kazanç elde etme adına imgeler de metalaştırılmış
durumda. Böyle olunca metalaşan imgeler tüketim döngüsünün öznesi haline gelmiş vaziyette. İmgelerdeki dönüşüm dolayısıyla görme ve görgü biçimlerindeki dönüşüm yeniden üretim sürecinin mutlak egemenliği altında olunduğu günümüzde de gelecekte de bizi şaşırtmaya devam edecek.
Her imge kendi uzamında hakimiyetini sürdürürken ait olduğu zamana ve onun mülkiyetini taşıyan kişilere bağlı olarak da farklı anlamlar içermekte. İmgeler statü sembolü olarak, zenginlik göstergesi olarak, başarı tanımı olarak, kıskanılacak bir imaj oluşturmak adına meta düzeyinde karşılıklar üretmekte.
Şirketlerin tahayyüllerindeki bazı imgeler, alışkanlık haline gelmiş görme biçimleri, bu imgelerin ürünü olarak karşımıza çıkan kimlikler, tüketim ve daha çok tüketmek üzerine kurulmuş durumda.
Önemli olan eleştirel perspektiften ele alınan şirket içindeki bazı alışkanlıkların “habitus” haline dönüşmemesi. Tabi tam tersinin olması da istenilen bir şey olur.
Yani olumlu, besleyici ve geliştirici alışkanlıkların habitusa dönüşmesi.
Peki, “habitus”u alışkanlıktan ayıran nedir? Bourdieu, habitusu alışkanlıktan ayıran özelliklerini şu şekilde ifade eder: Alışkanlık, kendiliğinden bir şekilde tekrarlanan, mekanik, otomatik ve üretici olmaktan ziyade kopyalanan bir şey olarak kabul edilir.
Oysa habitus’un büyük ölçüde yaratıcı olduğu düşüncesi üzerinde durur. Habitus koşullanmaların, nesnel mantığı yeniden üretmeye yönelen koşullanmaların bir ürünüdür, onu aynı zamanda dönüşüme maruz bırakır; kendi üretimimizin koşullarını “üretmemizi” sağlayan dönüştürücü bir özelliğe sahiptir.
Bu yüzden habitusun farklı yönleri şu şekilde tanımlanabilir. 1. Belirli şekillerde davranmaya yönelik ampirik eğilimler olarak (iş yaşam tarzı), 2. Tercihler, beğeniler ve hisler olarak, 3. Somutlaşmış davranış olarak, 4. Aktörlerin sahip olduğu bir nevi dünya görüşü olarak, 5. Beceriler ve yetenekler olarak, 6. Yaşam fırsatlarına ve kariyer yollarına ilişkin büyük amaçlar ve beklentiler olarak.
Kısacası habitus; “edinilmiş olan, ama sürekli yatkınlıklarla ve devamlılıklarla kalıcı şekilde cisimleşmiş veya içselleştirilmiş olan seydir”.
Olumlu habitus aslında şirketler için bir tür sermaye biçimidir de. Olumlu imgeler, görme biçimleri ve görgü biçimleriyle şekillenmiş bir şirket habitus’u şirketlerin devamlılığı ve yeni kuşaklara aktarımı noktasında çok değerli bir birikimdir.
Son birkaç aydır olduğu gibi bu ay da konuyu biraz “ağır”dan almaya niyetliyim. Konumuz “ağır”, yani üzerinde düşünmeye, belki de zaman zaman bir parça uyku kaçırıp (pozitif anlamda) gelişime yönelik yeniden yapılanmalara davet edebilecek türden.
KOBİ GİRİŞİM AĞUSTOS 2021 tarihli sayıdan
En azından ben öyle olabileceğini umuyorum. Şirketlerin yönetim ve yeniden yapılanma süreçlerinde “şirket kültürü”, “şirket stratejisi”, “insan kaynakları yapılanması”, “kurumsal iletişim” ve benzeri diğer süreçleri ya da hepsi için düşünülmesi gereken bir konuyu gelin hep birlikte ele alalım, peki nedir bu konu?
Şirket içi imgeler, görme biçimleri ve görgü biçimleri. Bu üçlü üzerinde düşünmek neden önemli ve gerekli?
- Şirket içi alışkanlıkları yeniden değerlendirmek için,
- Neleri bir yerlerden kopyala-yapıştır (copy-paste) ettiğimizi ve hatta bir süre sonra normalleştirdiğimizi tanımlayabilmek için,
- Şirketleri yeni kuşaklara devrederken pozitif “habitus”lar oluşturabilmek için.
İmge-imago-Latince kökenli bir kelime. Kavram olarak imge; zihinde tasarlanan gerçekleşmesi istenen veya arzu edilen şey, tahayyül, görünüm, izlenim, imaj, duyu organlarının dıştan algıladığı bir nesnenin veya durumun bilince yansıyan benzeri, duyularla algılanabilen, bir uyaran söz konusu olmaksızın bilinçte beliren nesne ve olaylar şeklinde ifade edilebilir.
Robert H.Holt’a göre imge, bellek imgelerini ve tahayyül imgelerini içerir; görsel, işitsel ya da herhangi bir diğer duyusal halde ve ayrıca tamamen sözel de olabilir. İmgeye yetkesini veren, onu otorite haline getirip güçlü kılan en önemli özelliği tahayyülün yani hayalde canlandırma eyleminin bir sonucu olarak meydana gelmiş olmasıdır.
Richard Leppert, Sanatta Anlamın Görüntüsü-İmgelerin Toplumsal İşlevi adlı çalışmasında imgelerin insanlara gerçek dünyayı değil, kurgu içinde bir dünya gösterdiğini belirtir ve imgelerin, gösterilen şeyler değil bunların temsili yani “yeniden sunumu” olduğunu belirtir.
Kısacası bu görüşten yola çıkılırsa imgeler, maden cevheri gibi kazılıp çıkarılan şeyler değil, belli bir sosyo-kültürel ortam içerisinde belli bir işlev görmesi için inşa edilen şeylerdir. Şimdi burada kısa bir ara verelim ve şirketlerde, şirket içinde imgeler neler olabilir? diye düşünelim.
'BİZ BİR AİLEYİZ'
Örneğin: şirket koridorlarına, toplantı odalarına çerçevelenip asılmış ve “biz bir aileyiz” mesajı veren görseller, postlar, mottolar vb.; çalışan yaka kartları (hatta şirket dışında bile şirket yaka kartı ile dolaşıldığını görmek olası); plaza çalışanı olmanın hissettirdiği duygular; işe gelirken veya öğle arası al-götür (take-away) kahve satan kafelerden alınan kahvelerle arz-ı endam edilmesi, toplantılarda kaykılarak oturmak ve hatta ayağını masaya dayamak (Hollywood sineması film sahnelerinden esinlenilmiş olsa gerek), bazı fabrika ve şirketlerde üst düzey yöneticilerin öğlen yemek yedikleri- onları diğer şirket çalışanlarından “sözde” ayıran- ayrı masalar vb... örnekler çeşitlendirilip çoğaltılabilir.
Şimdi yeniden bir düşünelim: “biz bir aileyiz” mesajı içeren tüm enstrümanlar, farklı yemek masaları, yaka kartları ve diğer alışkanlık haline getirilmiş davranışlar bütünü kısacası şirket içi ve hatta dışına bile sarkabilen imgeler her zaman olumlu ve kalıcı etkiler oluşturuyor mu?
Tüm bunları düşünürken, tespit ve çözümlemeleri yaparken bilimsel temellendirmelerden de uzaklaşmamak gerekiyor.
Çünkü; imgeler aslında bilimsel bir alanı oluşturuyor ve imge bilim alanına iki açıdan yaklaşılması gerekiyor: birincisi; imgelerin daima görmeye ve gözlemlemeye dayanıyor olması, dolayısıyla beynin içyapısında oluşan bilişsel süreçlere ve algılamaya dayanıyor olması; ikincisi ise anlamın fark edilip çözümlenmesi ve bütünsel olarak anlamlandırılmasıdır.
Böylelikle şirket içinde/departmanlarda derinleşmiş, geliştirmeye yönelik bir görme biçimi oluşmaya başlıyor. Orta ve uzun vadede ise görme biçimleri görgü biçimlerini oluşturmaya başlıyor. Kısacası; görgünün görme biçimlerinden oluşan kümülatif bir birikim olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Bu çerçeveden bakarsak şirket vizyonunun, kurumsal kültürün bir yönü de görme biçimlerinin toplamından oluşan görgü biçimlerini temsil eder. Sanırım şimdi yazının başında belirttiğim gibi konunun neden “ağır” olduğunu daha iyi anlamlandırmış oluyoruz.
Gelgelelim modern dünyada kıyasıya bir ticari kazanç elde etme adına imgeler de metalaştırılmış
durumda. Böyle olunca metalaşan imgeler tüketim döngüsünün öznesi haline gelmiş vaziyette. İmgelerdeki dönüşüm dolayısıyla görme ve görgü biçimlerindeki dönüşüm yeniden üretim sürecinin mutlak egemenliği altında olunduğu günümüzde de gelecekte de bizi şaşırtmaya devam edecek.
Her imge kendi uzamında hakimiyetini sürdürürken ait olduğu zamana ve onun mülkiyetini taşıyan kişilere bağlı olarak da farklı anlamlar içermekte. İmgeler statü sembolü olarak, zenginlik göstergesi olarak, başarı tanımı olarak, kıskanılacak bir imaj oluşturmak adına meta düzeyinde karşılıklar üretmekte.
Şirketlerin tahayyüllerindeki bazı imgeler, alışkanlık haline gelmiş görme biçimleri, bu imgelerin ürünü olarak karşımıza çıkan kimlikler, tüketim ve daha çok tüketmek üzerine kurulmuş durumda.
Önemli olan eleştirel perspektiften ele alınan şirket içindeki bazı alışkanlıkların “habitus” haline dönüşmemesi. Tabi tam tersinin olması da istenilen bir şey olur.
Yani olumlu, besleyici ve geliştirici alışkanlıkların habitusa dönüşmesi.
Peki, “habitus”u alışkanlıktan ayıran nedir? Bourdieu, habitusu alışkanlıktan ayıran özelliklerini şu şekilde ifade eder: Alışkanlık, kendiliğinden bir şekilde tekrarlanan, mekanik, otomatik ve üretici olmaktan ziyade kopyalanan bir şey olarak kabul edilir.
Oysa habitus’un büyük ölçüde yaratıcı olduğu düşüncesi üzerinde durur. Habitus koşullanmaların, nesnel mantığı yeniden üretmeye yönelen koşullanmaların bir ürünüdür, onu aynı zamanda dönüşüme maruz bırakır; kendi üretimimizin koşullarını “üretmemizi” sağlayan dönüştürücü bir özelliğe sahiptir.
Bu yüzden habitusun farklı yönleri şu şekilde tanımlanabilir. 1. Belirli şekillerde davranmaya yönelik ampirik eğilimler olarak (iş yaşam tarzı), 2. Tercihler, beğeniler ve hisler olarak, 3. Somutlaşmış davranış olarak, 4. Aktörlerin sahip olduğu bir nevi dünya görüşü olarak, 5. Beceriler ve yetenekler olarak, 6. Yaşam fırsatlarına ve kariyer yollarına ilişkin büyük amaçlar ve beklentiler olarak.
Kısacası habitus; “edinilmiş olan, ama sürekli yatkınlıklarla ve devamlılıklarla kalıcı şekilde cisimleşmiş veya içselleştirilmiş olan seydir”.
Olumlu habitus aslında şirketler için bir tür sermaye biçimidir de. Olumlu imgeler, görme biçimleri ve görgü biçimleriyle şekillenmiş bir şirket habitus’u şirketlerin devamlılığı ve yeni kuşaklara aktarımı noktasında çok değerli bir birikimdir.