Bist 100
9530,47
0%
Bist 100
Dolar/TL
32,5259
0,4394%
Dolar/TL
Euro/TL
34,7507
0,5416%
Euro/TL
Euro/Dolar
1,0683
0,0932%
Euro/Dolar
Altın/Gram
2489,45
1,07%
Altın/Gram
Piyasaları
İncele
USD/TRY
Döviz Çevirici
TRY
USD
EUR
Hesapla

Her 3 kişiden biri 2070'te iklim göçmeni olabilir

10 Mayıs 2022 | 12:05
Son Güncellenme: 28 Ekim 2022 | 01:46
Her 3 kişiden biri 2070'te iklim göçmeni olabilir
Göç Araştırmaları Vakfı araştırmacısı Suzan Ilık Bilben, sel, fırtına ve kuraklık gibi aşırı hava olaylarının 2010-2019'da afetlerden kaynaklı tüm yer değiştirme nedenlerinin yaklaşık yüzde 90'ını oluşturduğunu belirterek, 2070 yılına gelindiğinde her 3 kişiden birinin iklim göçmeni olabileceğini söyledi. Türkiye'nin tropikal fırtınalar ve aktif volkanlar hariç dünya genelinde görülen 31 doğal afetin büyük kısmına açık bir ülke olduğunu kaydeden Bilben, "Dünya Bankası raporunda 21. yüzyılın sonlarına doğru Avrupa ve Orta Asya bölgesinde uç iklim olaylarına en çok maruz kalacak 3. ülke olduğu ifade edilmektedir." diye konuştu.

İklim değişikliği, şiddeti artan ve sıklığı yoğunlaşan aşırı hava olayları gibi anlık etkilerin yanı sıra deniz seviyesinin yükselmesi ve artan kuraklıklar gibi uzun vadeli etkilerle dünyanın birçok farklı yerinde göç hareketliliğine yol açıyor.

Sel, hortum, sıcak hava dalgası, deniz seviyesinin yükselmesi, kasırga, kuraklık, kıtlık, orman yangını ve fırtına gibi afetler, her bölgeye özgü sosyoekonomik faktörlerle iç içe geçtiğinde farklı göç dalgalarına neden olabiliyor.

Akdeniz Üniversitesi Sosyoloji Bölümü araştırma görevlisi de olan Suzan Ilık Bilben, AA muhabirine yaptığı açıklamada, iklim değişikliğinin gelecek kuşakların yaşamları ve kırılgan topluluklar üzerindeki etkisine dikkati çekerek, "İnsanlığı sürdürülemez bir geleceğe doğru sürükleyen mevcut ekonomik ve toplumsal anlayış hem gelecek kuşakların yaşam hakkını elinden almakta hem de birçok topluluğu yersiz yurtsuz hatta kimliksiz bırakmaktadır." dedi.

Tarihte iklimsel olarak elverişli bölgelere hem tarım yapmak hem de barınmak için yerleşen insanlığın bugün aynı ihtiyaçları karşılayabilmek adına tekrar yer değiştirmek zorunda kaldığını ve kalacağını dile getiren Bilben, "Dünyanın karasal yüzeyinin yüzde 1'inden daha azını kaplayan aşırı sıcak bölgelerin, 2070 yılına kadar 5'te 1 oranında artabileceği ve potansiyel olarak her 3 kişiden birini yerinden edebileceği düşünülmektedir. Öngörülemeyen ve giderek istikrarsızlaşan yağış düzenleri, süresi ve yoğunluğu artan sıcak hava dalgaları ile artan kuraklıklar çiftçiliği zorlaştırmaktadır." ifadelerini kullandı.

İklim göçü ve iklim mültecileri kavramlarının yeni olmadığını, nispeten yakın zamanlı tarihte iklim göçünün yakın coğrafyalarda gözlemlendiğini belirten Bilben, "Suriye'de iç savaş çıkmadan ve milyonlarca insan göç etmeden önce kuraklık, binlerce Suriyelinin şehirlere göç etmesine sebep olmuştur. Mahsul kayıpları, Mısır ve Libya'da Arap Baharı'nı alevlendiren işsizliğe yol açmıştır. İklim göçünün mekanizmalarından olan gıda kıtlığı, su kıtlığı ve artan sıcaklıklar daha belirgin bir odak haline geldikçe, büyük ölçekli göç hareketleri beklenecektir." diye konuştu.

Göç rotaları


Latin Amerika, Güney Asya ve Sahra Altı Afrika'daki sıcak iklim noktalarında yaşayan yaklaşık 143 milyon insanın ülke içerisinde yerinden olacağının ve bunların çoğunun kırsal alanlardan yakındaki kasaba ile şehirlere taşınacağının tahmin edildiğini aktaran Bilben, muhtemel göç rotaları hakkında şu bilgileri verdi:

"Orta Amerika ve Meksika'dan 2025'te yılda yaklaşık 700 bin kişinin göç etmesi beklenirken, bu sayının 2050'de yılda 1,5 milyona yükseleceği ve çoğunun Mexico City'e yöneleceği ifade edilmektedir. Dünya nüfusunun 4'te 1'inin yaşadığı Güney Asya'da, gelecek yıllarda gıda güvensizliğinin artacağı, 8,5 milyondan fazla insanın Basra Körfezi'ne, 17 milyon ila 36 milyondan fazla insanın da Hindistan'ın Ganj Vadisi'ne yerleşeceği beklenmektedir. Afrika'da Victoria Gölü Havzası, Etiyopya'nın Doğu Yaylaları ve Malavi'nin başkenti Lilongwe çevresindeki bölgelerin göç için uygun yaşam alanları olabileceği düşünülmektedir. Ayrıca Kenya ve Tanzanya'nın kıyı bölgeleri, Batı Uganda ve Etiyopya'nın kuzey dağlık bölgeleri de bu alanlara dahildir."

Kuraklık ve gıda güvensizliği haricinde, sadece deniz seviyesinin yükselmesi sebebiyle dünya genelinde 150 milyondan fazla insanın yer değiştireceği tahminini paylaşan Bilben, "Yükselen gelgitlerin, şu anda 18 milyon insana ev sahipliği yapan Mekong Deltası'nın çoğu dahil olmak üzere, 2050 yılına kadar Çin ve Tayland'ın bazı kısımlarını, Güney Irak'ın çoğunu ve Mısır'ın geçim kaynağı olan Nil Deltası'nın neredeyse tamamını kapsayacağı öngörülmektedir." dedi.

Bilben, Doğu Afrika, Güney Asya, Meksika ve Orta Amerika'nın, 2050'ye gelindiğinde yılda ortalama 10,1 milyon iklim göçmeni görebileceğinin ve iklim göçmenlerinin nüfus içindeki payının da yüzde 0,6'dan yüzde 1,3'e yükseleceğinin tahmin edildiğini aktardı.

"2 milyar insan göç etmek zorunda kalabilir"


Potansiyel iklim göçmenleriyle ilgili 150 milyondan 2 milyara kadar uzanan birçok farklı projeksiyonun ortaya konulduğunu bildiren Bilben, 2010-2019'da yer değiştirmelere neden olan ilk üç etkenin sırasıyla seller, fırtınalar ve çatışmalar olduğunu, sel, fırtına ve kuraklık gibi aşırı hava olaylarının, afetlerden kaynaklı tüm yer değiştirme nedenlerinin yaklaşık yüzde 90'ını oluşturduğunu söyledi.

Düşük emisyon ve sera gazı konsantrasyonu ile daha sürdürülebilir bir kalkınma senaryosu altında bile sellere bağlı yer değiştirme riskinin 2090 yılında yaklaşık yüzde 100 artacağına işaret eden Bilben, yüksek emisyon ve sera gazı konsantrasyonu ile sürdürülebilir olmayan bir kalkınma senaryosu altında bu oranın yüzde 350'yi bulabileceğini vurguladı.

Bilben, Dünya Bankası verilerine göre 2050'ye kadar Sahra Altı Afrika, Doğu Asya ve Pasifik, Güney Asya, Kuzey Afrika, Latin Amerika, Doğu Avrupa ve Orta Asya'da 216 milyondan fazla insanın kendi ülkeleri içerisinde göçmen konumuna düşebileceğini de kaydetti.

"Türkiye iklim değişikliğinden en çok etkilenen 3. ülke olacak"


Dünyanın her bölgesinin gelecekte iklim değişikliği kaynaklı göçler yaşayacağını anlatan Bilben, "Şu oldukça açık ki dünyada iklim krizinin, toplulukların geçim kaynakları üzerindeki etkisinden, yaşanabilir alanların kaybından ya da bu gibi kayıplar nedeniyle oluşacak insan hareketliliğinden tamamen muaf kalabilecek hiçbir bölge bulunmamaktadır." dedi.

Akdeniz havzasında, küresel ortalamadan yüzde 25 daha fazla ısınma gerçekleşeceğinin öngörüldüğünü hatırlatan Bilben, Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) raporlarında muhtemel görülen 2 derecelik ısınma sonucunda Akdeniz'deki gıda mevcudiyetinin ciddi oranda azalacağını, orman yangınları ile aşırı hava olaylarının sıklığı ve yoğunluğunun önceki on yıllara kıyasla artacağını söyledi.

Türkiye'nin tropikal fırtınalar ve aktif volkanlar hariç dünya genelinde görülen 31 doğal afetin büyük kısmına açık bir ülke olduğunu dile getiren Bilben, "IPCC'nin Dördüncü Değerlendirme Raporu'nda, Türkiye'nin iklim değişikliği etkilerine karşı savunmasız kaldığı, Dünya Bankası raporunda ise 21. yüzyılın sonlarına doğru Avrupa ve Orta Asya bölgesinde uç iklim olaylarına en çok maruz kalacak 3. ülke olduğu ifade edilmektedir." diye konuştu.

Bilben, iklim değişikliği kaynaklı uluslararası göçler açısından da Türkiye'yi hassas bir ülke olarak nitelendirdi. Türkiye'nin yaklaşık 4 milyon zorunlu göçmene ev sahipliği yapan, gelişmekte olan bir ülke olarak dünyada birinci sırada yer aldığını hatırlatan Bilben, "Ayrıca konumu itibarıyla zorunlu göçler için hem hedef ülke hem de göçe transit alan sağlayan bir ülkedir. Dolayısıyla iklim krizi kaynaklı küresel insan hareketliliğinden payını almaması mümkün değildir." değerlendirmesinde bulundu.

Suzan Ilık Bilben, afetlerin yol açacağı iç göçlerin önüne geçebilmek için kırsal ve kentsel alanlarda uyum ile dayanıklılığı artırmanın önemli olduğunu kaydetti.

Dezavantajlı toplulukların haklarının savunulması için iklim adaletinin önemli bir hukuksal araç olduğuna değinen Bilben, sözlerini şöyle tamamladı:

"Birçok sosyal ve çevresel problemde olduğu gibi iklim hareketliliği ya da hareketsizliği konusunda da yoksul kentsel ve kırsal nüfuslar, kadınlar, çocuklar, engelliler ile yerli halklar daha kırılgan grupları oluşturuyor. Sera gazı salımlarında artışa yol açan sanayileşmenin ve onun yan ürünü olan yaşam tarzının yarattığı toplumsal, ekonomik ve ekolojik yıkımın yükü, halklar arasında hiç de adil olmayan bir şekilde paylaşılmaktadır."

 
Etiketler
Manşet
0
Günün En Çok Okunanları
EKONOMİST YENİ SAYI
Ekonomist Dergisini takip etmek için abone olun.
ABONE OL