Uzmanlar, BM bünyesindeki IPCC'nin yeni raporunun, gelecek yıllarda olabilecekleri bilimsel bir çerçevede ve bölgesel anlamda detaylı bulgularla ortaya koyduğunu belirtti.
Birleşmiş Milletler (BM) bünyesindeki Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli'nin (IPCC) dünyada merakla beklenen ve 66 ülkeden 234 bilim insanının 5 yıllık çalışmayla hazırladığı altıncı raporu Cenevre'de açıklandı.
İklim değişikliğinin "yaygın, hızlı ve yoğun" olduğu uyarısında bulunulan raporu değerlendiren İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Orman Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yusuf Serengil, rapora göre son yıllarda global olarak görülen aşırı atmosferik olayların artışının şu ana kadar gerçekleşen 1,1 derecelik ısınmanın bir sonucu olduğunu aktardı. Serengil, "IPCC bu konuda artık daha net konuşmakta. 1850'den günümüze gerçekleşen bu seviyedeki ısınma eğer yeni önlemler alınmazsa 20 yıl içinde 1,5 derecenin üzerine hatta 2 dereceye çıkacak. Sıcaklık artışı buzulların erimesiyle sisteme daha fazla su girmesini, buharlaşmanın artmasını dolayısıyla atmosferde daha fazla su buharı bulunmasını sağlamakta. Bunun bir sonucu olarak ise bazı bölgelerde aşırı yağışları, bazılarında ise daha kurak dönemleri gözlemlemekteyiz." diye konuştu.
Serengil, raporda 5 farklı senaryoya yer verildiğine değinerek, şöyle devam etti:
"Bu senaryoların tümünde küresel ortalama sıcaklık 2050 yılına kadar 1,5 derecenin üzerine çıkacak. Emisyonlar ciddi şekilde azaltılır ve 2050 yılında net sıfır emisyon hedefi gerçekleştirse -ki bu en iyi senaryo- bu durumda 1,5 derecenin az üzerinde yani 2 derecenin altında tutulabilir. Bu da Paris İklim Anlaşması'ndaki 2 derece hedefinin tutturulması anlamına gelmekte. Öte yandan Paris İklim Anlaşması kapsamındaki mevcut azaltım hedeflerinin yeterli olmadığı ve 191 taraf ülkeden sadece 110 tanesinin azaltım hedefini güncelleyip güçlendirdiği vurgulandı. Eğer toplam sera gazı emisyonlarının yüzde 80'ini gerçekleştiren gelişmiş 20 ülke emisyonlarını azaltmazsa 2 derecenin altı hedefi bir hayal. Basın toplantısında üç temel konu vurgulandı; şahit olduğumuz aşırı hava olaylarının nedeni emisyona sebep olan insan faaliyetleri, iklim değişikliği dünyadaki her bölgeyi etkilemekte, iklim değişikliğini durdurmanın tek yolu ciddi şekilde emisyonların azaltılması. Raporun kasım ayında Glasgow’da yapılacak 26. Taraflar Toplantısında müzakerecilere yol göstermesi bekleniyor."
Kovid-19 salgınının emisyonlara kalıcı etkisinden söz edilemeyeceğinin, sadece bir süre emisyonların ve hava kirliliğinin azaldığının anlatıldığını dile getiren Serengil, emisyonları tutan ve sıcaklık artışını frenleyen okyanuslar ve karasal ekosistemlerin yıllık yüzde 56 civarındaki azaltım etkisinin ormansızlaşma devam ederse yıllar içerisinde düşebileceğinin altının çizildiğine işaret etti.
İklim Değişikliği Politikaları Uzmanı Gamze Çelikyılmaz da rapora göre küresel atmosferde ortalama 2 derecelik sıcaklık artışı halinde Türkiye'nin de içinde bulunduğu Akdeniz Havzası'nda hidrolojik, tarımsal ve ekolojik kuraklıkta ve yangınlara uygun hava koşullarında artış beklendiğini söyledi.
Çelikyılmaz, "Rapor, 2 derecelik bir sıcaklık artışı olması halinde Akdeniz Havzası'nda ısınma, ekstrem sıcaklıklar, kuraklıklarda artış, yağışlarda azalma, yangına uygun hava koşullarında artış, deniz seviyesinde yükselme, kar örtüsünde azalma ve rüzgar hızlarında azalma gibi iklim etkileri kombinasyonlarında yüzyılın ortalarında önemli değişiklikler bekliyor. Ancak biz bu değişiklikleri özellikle son 20 yılda net bir şekilde gözlemliyoruz. Bu etkilerin sıklıkları ve şiddetleri de giderek artıyor. Yani bu etkileri 2050 yılına yaşamayacakmışız gibi bir yanılgıya düşmemek lazım. İklim değişikliğini çok net bir şekilde gözlemliyoruz." dedi.
Türkiye'nin de öngörülen tüm iklim değişikliklerinden etkilendiğini belirten Çelikyılmaz, "Yerelde farklılık gösterse de başta kuraklık, sellerin yanı sıra fırtına, hortum, aşırı sıcak, aşırı soğuk, aşırı ve ani yağışlar gibi aşırı hava olayları ve bunlara bağlı iklim değişikliğinin etkileri tüm yurtta kendini hissettiriyor. Bu etkilerden sadece ekolojik sistemler değil, ekonomik sektörler de etkileniyor. Başta tarım olmak üzere, gıda sektörü tedarik zinciri, şehir altyapıları, ulaştırma, turizm, sigortacılık, enerji sektörü gibi kilit alanlar olumsuz etkileniyor." diye konuştu.
Türkiye'nin uluslararası iklim değişikliği çalışmalarına katkıda bulunabilmek için Paris Sözleşmesi'ne acilen taraf olması gerektiği görüşünü dile getiren Çelikyılmaz, AB'nin yürürlüğe koyduğu Yeşil Mutabakat'a uygun olarak her sektörde düşük karbonlu kalkınma hedefleri konulması ve sıkı şekilde uygulanması gerektiğini kaydetti.
Karbon piyasaları uzmanı Zeynep Pınar Öztürk ise şu değerlendirmeleri yaptı:
"IPCC'nin yeni raporu, sunuş biçiminin önceki bildirimlere göre daha basit anlaşılır bir dille yapılması, ısınmanın artmasıyla olası etkilerin rakamsal olarak ifade edilmesi ve hazırlanan interaktif atlasla bölgelerdeki ısı ve yağış değişiminin herkes tarafından modellenebilmesiyle farklılık yarattı. 5 ayrı senaryo üzerinde yapılan çalışmaların özetlendiği grafiklerde 2050 yılına kadar net sıfır hedefinin dünya çapında uygulanmasıyla Paris İklim Antlaşması hedefi olan ortalama 1,5 dereceyi yakalamanın mümkün olduğu görüldü. İnsan faktörünün küresel ısınmada temel belirleyici olduğunun altı çizilen sunum boyunca, özellikle G20 ülkelerine sera gazı emisyonlarında hızlı, güçlü ve sürdürülebilir azaltımların yapılması için sık sık çağrıda bulunuldu. Bu çağrı sadece hükümetlere değil, yerel yönetimlere, özel sektöre ve vatandaşlaraydı."
Birleşmiş Milletler (BM) bünyesindeki Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli'nin (IPCC) dünyada merakla beklenen ve 66 ülkeden 234 bilim insanının 5 yıllık çalışmayla hazırladığı altıncı raporu Cenevre'de açıklandı.
İklim değişikliğinin "yaygın, hızlı ve yoğun" olduğu uyarısında bulunulan raporu değerlendiren İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Orman Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yusuf Serengil, rapora göre son yıllarda global olarak görülen aşırı atmosferik olayların artışının şu ana kadar gerçekleşen 1,1 derecelik ısınmanın bir sonucu olduğunu aktardı. Serengil, "IPCC bu konuda artık daha net konuşmakta. 1850'den günümüze gerçekleşen bu seviyedeki ısınma eğer yeni önlemler alınmazsa 20 yıl içinde 1,5 derecenin üzerine hatta 2 dereceye çıkacak. Sıcaklık artışı buzulların erimesiyle sisteme daha fazla su girmesini, buharlaşmanın artmasını dolayısıyla atmosferde daha fazla su buharı bulunmasını sağlamakta. Bunun bir sonucu olarak ise bazı bölgelerde aşırı yağışları, bazılarında ise daha kurak dönemleri gözlemlemekteyiz." diye konuştu.
Serengil, raporda 5 farklı senaryoya yer verildiğine değinerek, şöyle devam etti:
"Bu senaryoların tümünde küresel ortalama sıcaklık 2050 yılına kadar 1,5 derecenin üzerine çıkacak. Emisyonlar ciddi şekilde azaltılır ve 2050 yılında net sıfır emisyon hedefi gerçekleştirse -ki bu en iyi senaryo- bu durumda 1,5 derecenin az üzerinde yani 2 derecenin altında tutulabilir. Bu da Paris İklim Anlaşması'ndaki 2 derece hedefinin tutturulması anlamına gelmekte. Öte yandan Paris İklim Anlaşması kapsamındaki mevcut azaltım hedeflerinin yeterli olmadığı ve 191 taraf ülkeden sadece 110 tanesinin azaltım hedefini güncelleyip güçlendirdiği vurgulandı. Eğer toplam sera gazı emisyonlarının yüzde 80'ini gerçekleştiren gelişmiş 20 ülke emisyonlarını azaltmazsa 2 derecenin altı hedefi bir hayal. Basın toplantısında üç temel konu vurgulandı; şahit olduğumuz aşırı hava olaylarının nedeni emisyona sebep olan insan faaliyetleri, iklim değişikliği dünyadaki her bölgeyi etkilemekte, iklim değişikliğini durdurmanın tek yolu ciddi şekilde emisyonların azaltılması. Raporun kasım ayında Glasgow’da yapılacak 26. Taraflar Toplantısında müzakerecilere yol göstermesi bekleniyor."
Kovid-19 salgınının emisyonlara kalıcı etkisinden söz edilemeyeceğinin, sadece bir süre emisyonların ve hava kirliliğinin azaldığının anlatıldığını dile getiren Serengil, emisyonları tutan ve sıcaklık artışını frenleyen okyanuslar ve karasal ekosistemlerin yıllık yüzde 56 civarındaki azaltım etkisinin ormansızlaşma devam ederse yıllar içerisinde düşebileceğinin altının çizildiğine işaret etti.
"Etkileri 2050 yılına yaşamayacakmışız gibi bir yanılgıya düşmemek lazım"
İklim Değişikliği Politikaları Uzmanı Gamze Çelikyılmaz da rapora göre küresel atmosferde ortalama 2 derecelik sıcaklık artışı halinde Türkiye'nin de içinde bulunduğu Akdeniz Havzası'nda hidrolojik, tarımsal ve ekolojik kuraklıkta ve yangınlara uygun hava koşullarında artış beklendiğini söyledi.
Çelikyılmaz, "Rapor, 2 derecelik bir sıcaklık artışı olması halinde Akdeniz Havzası'nda ısınma, ekstrem sıcaklıklar, kuraklıklarda artış, yağışlarda azalma, yangına uygun hava koşullarında artış, deniz seviyesinde yükselme, kar örtüsünde azalma ve rüzgar hızlarında azalma gibi iklim etkileri kombinasyonlarında yüzyılın ortalarında önemli değişiklikler bekliyor. Ancak biz bu değişiklikleri özellikle son 20 yılda net bir şekilde gözlemliyoruz. Bu etkilerin sıklıkları ve şiddetleri de giderek artıyor. Yani bu etkileri 2050 yılına yaşamayacakmışız gibi bir yanılgıya düşmemek lazım. İklim değişikliğini çok net bir şekilde gözlemliyoruz." dedi.
Türkiye'nin de öngörülen tüm iklim değişikliklerinden etkilendiğini belirten Çelikyılmaz, "Yerelde farklılık gösterse de başta kuraklık, sellerin yanı sıra fırtına, hortum, aşırı sıcak, aşırı soğuk, aşırı ve ani yağışlar gibi aşırı hava olayları ve bunlara bağlı iklim değişikliğinin etkileri tüm yurtta kendini hissettiriyor. Bu etkilerden sadece ekolojik sistemler değil, ekonomik sektörler de etkileniyor. Başta tarım olmak üzere, gıda sektörü tedarik zinciri, şehir altyapıları, ulaştırma, turizm, sigortacılık, enerji sektörü gibi kilit alanlar olumsuz etkileniyor." diye konuştu.
Türkiye'nin uluslararası iklim değişikliği çalışmalarına katkıda bulunabilmek için Paris Sözleşmesi'ne acilen taraf olması gerektiği görüşünü dile getiren Çelikyılmaz, AB'nin yürürlüğe koyduğu Yeşil Mutabakat'a uygun olarak her sektörde düşük karbonlu kalkınma hedefleri konulması ve sıkı şekilde uygulanması gerektiğini kaydetti.
"İnteraktif atlasla bölgelerdeki ısı ve yağış değişimi herkes tarafından modellenebilecek"
Karbon piyasaları uzmanı Zeynep Pınar Öztürk ise şu değerlendirmeleri yaptı:
"IPCC'nin yeni raporu, sunuş biçiminin önceki bildirimlere göre daha basit anlaşılır bir dille yapılması, ısınmanın artmasıyla olası etkilerin rakamsal olarak ifade edilmesi ve hazırlanan interaktif atlasla bölgelerdeki ısı ve yağış değişiminin herkes tarafından modellenebilmesiyle farklılık yarattı. 5 ayrı senaryo üzerinde yapılan çalışmaların özetlendiği grafiklerde 2050 yılına kadar net sıfır hedefinin dünya çapında uygulanmasıyla Paris İklim Antlaşması hedefi olan ortalama 1,5 dereceyi yakalamanın mümkün olduğu görüldü. İnsan faktörünün küresel ısınmada temel belirleyici olduğunun altı çizilen sunum boyunca, özellikle G20 ülkelerine sera gazı emisyonlarında hızlı, güçlü ve sürdürülebilir azaltımların yapılması için sık sık çağrıda bulunuldu. Bu çağrı sadece hükümetlere değil, yerel yönetimlere, özel sektöre ve vatandaşlaraydı."