Temmuz 2025’te yasalaşan İklim Kanunu ile yeni bir eşiği geride bırakan Türkiye’de ambalajdan gıdaya, tekstilden kimyaya tüm sektörlerin ajandasında ilk sırada yeşil dönüşüm yer alıyor. Başta ihracatçılar olmak üzere tüm dev sektörler, rekabetçiliğini korumak için yeşil dönüşüme yatırım yapıyor.
ARAM EKİN DURAN [email protected]
AYŞEGÜL SAKARYA PEHLİVAN [email protected]
BURCU TUVAY [email protected]
CEREN ORAL BALABAN [email protected]
GÖZDE YENİOVA SAYLAK [email protected]
ÖZLEM BAY YILMAZ [email protected]
TALİP YILMAZ [email protected]
SİBEL ATİK [email protected]
Covid-19 pandemisi sonrasında küresel çapta giderek artan ‘yeşil dönüşüm’ seferberliği, son dönemde gerek ABD Başkanı Trump’ın iklim krizi konusundaki fikirleri gerekse Ukray na-Rusya savaşından İsrail’in İran’a saldırısına kadar bir dizi savaş ve çatışmalar gündemi nedeni ile gün demin arka sıralarına itilmiş izlenimi veriyor. Ancak insanlığın sonraki nesiller için hayati önemde olan sürdürülebilir bir çevre ve ekonomi yaratma çabasında ödün verme lüksü bu lunmuyor. Bununla birlikte enerji dönüşümü, yalnızca iklim hedefleri açısından değil; enerji güvenliği ve cari açık açısın dan da bir zorunluluk haline gelmiş durumda.
10-21 Kasım’da Brezilya’nın kuzeyindeki Para eyaletinin başkenti Belem’de düzenlenecek dünyanın en kapsamlı iklim zirvesi COP30’da iklim değişikliğiyle mücadelede gelinen nokta ve gündemdeki önemli konular ele alınacak. Zirvenin başkanlığını Büyükelçi Andre Aranha Correa do Lago yürütecek. Zirvede Türkiye’yi Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ile Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakan Yardımcısı Fatma Varank, Dışişleri Bakan Yardımcısı Büyükelçi Ayşe Berris Ekinci ve Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı İklim Değişikliği Başkanı Halil Hasar temsil edecek.

LİDERLERİN İLGİSİ AZALIYOR MU?
Yaklaşık iki hafta sürecek iklim müzakerelerinin tonunu belirleyecek olan zirveye katılımını teyit eden lider sayısının ise 60’ın altında kaldığı biliniyor. COP30, dünya liderlerinin katılımında son yılların en düşük seviyesini yaşayacağı öngörülüyor. Geçen yıl Bakü’de düzenlenen COP29’ta 80 lider yer alırken, 2023’te Dubai’de gerçekleştirilen toplantıya ise 165 devlet ve hükümet başkanı katılmıştı.
Küresel emisyonlardan en fazla sorumlu ülkelerden biri olan ABD’nin COP30’a üst düzey temsilci göndermesi beklenmiyor. Bu durum, ABD Başkanı Donald Trump’ın ülkesini Paris Anlaşması’ndan çekmesi ve fosil yakıtları destekleyen politikalarını sürdürmesiyle ilişkilendiriliyor. Zirvenin ana gündem maddelerinden biri, taraf ülkelerin her beş yılda bir sunduğu ve bu yıl 2035’e yönelik iklim taahhütlerini içerecek şekilde güncellemeleri gereken Ulusal Katkı Beyanları (NDC) olacak.

İKLİM KANUNU YÜRÜRLÜKTE
Uluslararası alanda bu gelişmeler yaşanırken, Türkiye de önüne koyduğu ‘yeşil dönüşüm’ hedefine dönük adımlar atmaya devam ediyor. Türkiye’nin 2019’dan bu yana üzerinde çalıştığı İklim Kanunu, 9 Temmuz 2025 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanarak resmen yürürlüğe girdi. 20 maddeden oluşan kanun, Türkiye’nin net sıfır emisyon hedefi doğrultusunda iklim değişikliğiyle mücadelesini yasal zemine oturtuyor. Kanunla birlikte Emisyon Ticaret Sistemi, Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması ve Yeşil Taksonomi gibi birçok temel uygulamanın yasal altyapısı da kurulmuş oldu. Kanuna göre, sera gazı emisyonuna neden olan işletmeler, kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç yıl içinde emisyon izni almakla yükümlü olacak. Bu sistem, karbon salımını sınırlamak ve piyasaya dayalı kontrol mekanizmaları geliştirmek amacı taşıyor. Ayrıca, Türkiye’nin karbon fiyatlandırma altyapısı da bu sayede şekillenmiş olacak. Öte yandan Ticaret Bakanlığı, Avrupa Birliği ile ticaret yapan sektörleri ilgilendiren Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM) için yeni düzenlemeler hazırlayacak. Bu mekanizma sayesinde Türkiye’de üretilen malların karbon ayak izi, AB standartlarına göre şeffaf bir şekilde raporlanacak. Kamu kurumları, 31 Aralık 2027’ye kadar belirlenen yükümlülükleri yerine getirmekle sorumlu olacak. Bu süre, gerektiğinde Cumhurbaşkanı kararıyla bir yıl uzatılabilecek.

2026-2028 GÜNDEMİ NE OLACAK?
2026-2028 yıllarına ilişkin açıklanan Orta Vadeli Program (OVP) hedeflerine göre ise İklim Kanunu’nun uygulamasına yönelik sera gazı emisyonlarının azaltımı ve iklim değişikliğine uyuma ilişkin düzenlemeleri içeren ikincil mevzuat hazırlıkları tamamlanarak uygulamaya konulacak. Ayrıca bu dönemde Türkiye Emisyon Ticaret Sistemi (TR ETS) uygulamaya geçirilecek. Avrupa Birliği’nin (AB) Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması’nın tesisine ve ETS gelirlerinin yeşil dönüşümün finansmanında kullanılmasına yönelik çalışmalar yürütülecek.
Bu adımların yanı sıra Avrupa Yeşil Mutabakatı (AYM) ve Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması’nın sektörlere etkileri değerlendirilecek, AB düzenlemelerinden etkilenecek sektörler için düşük karbon sektörel yol haritaları tamamlanacak. Yeşil dönüşüm sürecinde işletmelerin çevresel etkilerini izleyip şeffaf biçimde raporlaması sağlanacak. Raporlama standartları ve denetim altyapısı güçlendirilerek ihracatta çevresel düzenlemelere uyum ve rekabet gücü artırılacak. Ekonomist Dergisi olarak, Türkiye ekonomisinin ana iskeletini oluşturan 15 dev sektörün 2026 ve sonrası için hazırladığı yeşil dönüşüm stratejisini araştırdık.

ELVAN TUĞSUZ GÜVEN / HESİAD
ENERJİ
EN BÜYÜK PAY HİDROELEKTRİKTEN
Türkiye’nin yeşil enerji dönüşümü hız kesmeden devam ediyor. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın yayımladığı son verilere göre, Türkiye’nin toplam elektrik kurulu gücü 120 bin 784 MW. Bunun 74 bin MW’ını ise yenilenebilir enerji oluşturuyor. Hidroelektrik santralleri 32 bin 289 megavat kurulu güç ve yüzde 26,7’lik pay ile en yüksek kapasiteyi oluşturuyor. Hidroelektrik santrallerin Türkiye’nin enerji sisteminde yalnızca yenilenebilir enerji üretiminin temel taşları olmadığını, aynı zamanda su yönetimi ve çevresel risklerin azaltılması açılarından da stratejik öneme sahip yapılar olduğunu söyleyen Hidroelektrik Santralleri Sanayi İş İnsanları Derneği (HESİAD) Başkanı Elvan Tuğsuz Güven, 2026 ve sonrasına ilişkin sektör hedeflerini şöyle anlatıyor:

ONUR ÜNLÜ / EYODER
“Yüzer ve karasal GES’lerle hibrit olarak güçlendirilmesi, uzun ömürlü santrallerin yatırım verimi için rehabilitasyon süreçlerinin yönetilmesi, doğrudan sektörün sürdürülebilirliğini tehdit eden sorunlarının en hızlı şekilde çözüme kavuşturulması, verimli bir ‘havza yönetimi’ için ortak akıl platformu oluşturulması, pompaj depolamalı HES’lerin bir an önce hayata geçirilmesini mümkün kılacak düzenlemelerin devreye alınması ve her yıl en az bin MW yeni HES yatırımının mümkün kılınması durumunda ‘ülkemizin yeşil dönüşüm hedeflerine ulaşımda’ büyük ve etkili bir rol oynayacağını düşünüyoruz.” Enerji Verimliliği ve Yönetimi Derneği (EYODER) Yönetim Kurulu Başkanı Onur Ünlü ise başta gıda, ilaç, kimya ve otomotiv sektörleri olmak üzere, enerji verimliliği yatırımlarının devam ettiğini kaydediyor. Ünlü, “Ticari binalara sağlanan devlet desteği imkanları göz önünde bulundurulduğunda ise 2026 ve sonrasında özellikle hastane ve otel binalarına yönelik enerji verimliliği yatırımlarının hızla artacağını öngörüyoruz” diyor.

ERDAL EREN / TÜRKİYE MÜTEAHHİTLER BİRLİĞİ
İNŞAAT
REKABETÇİLİĞE SÜRDÜRÜLEBİLİR KATKI
2023 yılında yaşanan deprem felaketinden sonra yeniden yapılaşma ve kentsel dönüşüm projeleriyle iç talebin güçlü seyrettiği inşaat sektörü; finansman sıkıntıları, yüksek faiz, döviz kuru dalgalanmaları gibi ekonomik gelişmelerin etkisiyle zorlu yılı geride bırakıyor. Sektörün konut kredi faizlerindeki gevşemeyle talepte canlılığı beklediği 2026 yılında rekabetçilikte en önemli unsur ise yeşil dönüşüme açık binalar olacak. Türkiye Müteahhitler Birliği (TMB) de bu doğrultuda, Türkiye’nin 2053 Net Sıfır Emisyon hedefi çerçevesinde “Ulusal Katkı Beyanı” ve “Yeşil Mutabakat Eylem Planı” çalışmalarına katılmaya devam ediyor. Türkiye Müteahhitler Birliği Başkanı Erdal Eren, bu zorlu dönüşüm sürecinde, kamu ve özel sektörün sürekli ve yakın iş birliği içinde çalışması gerektiğine işaret ediyor. İnşaat sektöründe dönüşümün sağlanabilmesi için tüm paydaşların koordinasyon içinde aynı hedefe odaklanması gerektiğini belirten Eren, “Yapılaşma süreçlerindeki radikal dönüşümün özel sektör tarafından hızlı ve etkin bir şekilde hayata geçirilebilmesinde finansman temininin de önemi büyüktür. Geçmiş deneyimler ışığında, bu sürecin gönüllülük esasına dayalı olarak istenilen hızda ve yaygınlıkta başarıya ulaşması zor görünüyor” değerlendirmesinde bulunuyor. Türkiye’de yeşil dönüşümü gerçekleştirmek ve 2053 yılında karbon net sıfır hedefine ulaşabilmek için devletin ceza veya teşvik sistemi getirmesi gerektiğini vurgulayan Eren, şu görüşleri dile getiriyor: “Aksi halde özellikle ‘Yeşil Mutabakat’ nedeniyle Türk inşaat sanayi malzemelerinin AB ülkelerine ihracatı zora girecek, Türk müteahhitlerimiz AB ülkelerinde proje üstlenseler dahi Türk ürünlerini kullanmaları mümkün olmayacaktır. Sektörümüz de bu yeni döneme adapte olmak için çalışmalarını sürdürmektedir.”

TAYFUN KÜÇÜKOĞLU / İMSAD
Türkiye İMSAD Başkanı Tayfun Küçükoğlu ise “Türkiye çimento, seramik, demir-çelik ve cam gibi temel inşaat malzemelerinin üretiminde dünyada önde gelen ülkeler arasında yer alıyor. Sektörün rekabet gücünü sürdürebilmesi için sürdürülebilir üretim, yeşil dönüşüm ve doğru veri temelli stratejik kararlar büyük önem taşıyor” diye konuşuyor.
DEMİR VE DEMİRDIŞI METALLER
TON BAŞINA 60 EURO EK MALİYET
Türkiye demir çelik sektörü ve yine demir&demir dışı metaller sektörü, yeşil dönüşümden en çok etkilenen iş sahaları arasında yer alıyor. Çünkü hem enerji tüketimleri çok yüksek hem de atık yönetimi tarafında zorluklar yaşıyor. Bu sektörlerin ana pazarı ise Avrupa Birliği ve yine ABD. Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması’nın mali yükümlülükleri, 2026 yılı itibarıyla başlayacak. Yapılan ihracata karbon maliyetleri eklenecek. Avrupa Birliği, birlik dışı çelik ithalatında ton başına 60 Euro civarı ek maliyet öngörüyor. İlaveten Avrupa Birliği, kotaların düşürülüp vergilerin artırılması yoluyla pazara girişi zorlaştırma yönünde adımlar atmaya başladı.

FUAT TOSYALI / ADMİB
Bu konunun ilgili bakanlıkların ve sektör kuruluşlarının öncülüğünde AB ile müzakere edilmesi gerektiğini söyleyen Akdeniz Demir ve Demir Dışı Metaller İhracatçıları Birliği (ADMİB) Başkanı Fuat Tosyalı, “Küresel rekabette önümüzdeki dönemin belirleyici faktörü, çevreye duyarlı üretim olacak. Bu noktada, sürdürülebilirlik odaklı yatırımların ve verimlilik projelerinin artması gerekiyor” diyor.

ÇETİN TECDELİOĞLU / İDDMİB
İstanbul Demir ve Demir Dışı Metaller İhracatçıları Birliği (İDDMİB) Yönetim Kurulu Başkanı Çetin Tecdelioğlu ise sektör genelinin üretim süreçlerinde karbon ayak izini ölçebilme ve raporlayabilme kabiliyetlerinin tam olgunlaşmadığını bu konuda çalışmaların devam etmesi gerektiğini söylüyor. “Pazardaki gücümüzü korumak ve artırmak için ihracatımızı Yeşil Mutabakat kriterlerine uyarlamamız gerekiyor. En büyük pazarımız olan AB’nin açıkladığı Yeşil Mutabakata ve Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması’na (SKDM) uyum yükümlülüğümüzün bilincindeyiz” diyen Çetin Tecdelioğlu, SKDM’ye uyum için düşük karbonlu teknolojilere geçişin, 2-4 yıl sürebilecek bir dönüşüm süreci gerektirdiğini aktarıyor.

BARAN ÇELİK / OİB
OTOMOTİV
REKABET AVANTAJINA ÇEVİRECEK
Türkiye ihracatının en güçlü kaslarının başında gelen otomotiv sektörü de yeşil dönüşümün öncü alanlarından biri konumunda. Sektör, 2026 ve sonrasını yalnızca üretim hacmini artırmak değil, üretimin doğasını dönüştürmek açısından bir milat olarak görüyor. Otomotiv İhracatçıları Birliği (OİB) Başkanı Baran Çelik, artık otomotiv endüstrisinde rekabetin klasik üretim faktörleriyle değil; sürdürülebilirlik, dijitalleşme ve inovasyon üçgeninde şekillendiğini vurguluyor. Bu nedenle yeşil dönüşümü bir zorunluluktan çok, rekabet avantajı olarak değerlendirdiklerini kaydeden Çelik, “Öncelikli hedefimiz, Türk otomotiv sanayisini karbon nötr üretim kapasitesine adım adım yaklaştırmak. Bu kapsamda, elektrikli araç üretimi, batarya teknolojileri, alternatif yakıt sistemleri, hafif malzeme kullanımı ve yenilenebilir enerjiyle üretim alanlarında ciddi bir ivme yakalamış durumdayız” diyor.
SKDM’nin önümüzdeki birkaç yıl içinde özellikle AB’ye ihracat yapan firmalar için ciddi bir rekabet unsuru olacağına işaret eden Baran Çelik, “OİB olarak düzenlediğimiz SKDM eğitimleri ve Yeşil Dönüşüm UR-GE Projeleri, ihracatçılarımızın AB pazarındaki yeni kurallara uyum sağlamalarına ve sürdürülebilir rekabet gücü kazanmalarına katkı sağlıyor. Ayrıca, 2026 sonrasında karbon hesaplama ve raporlama sistemlerinin sektör genelinde standart hale getirilmesi hedefimiz var. Bunun için üniversiteler, teknoparklar ve araştırma merkezleriyle birlikte çalışıyor, sektörde veri tabanlı bir sürdürülebilirlik kültürü oluşturuyoruz” şeklinde konuşuyor.

ZEKİ SARIBEKİR / ASD
AMBALAJ
ÜRETİMDE TEMİZ ENERJİYE GEÇİYOR
Türkiye’nin her sene düzenli olarak dış ticaret fazlası veren sektörlerinden olan ambalaj sektörü, yaşanan tüm zorluklara rağmen ihracatını artırmaya devam ediyor. TÜİK verilerine göre, sektör 2025’in ilk altı ayında 3,5 milyar dolarlık ihracat yaptı. Ambalaj Sanayicileri Derneği (ASD) Başkanı Zeki Sarıbekir, 2026’dan itibaren çok daha iyi bir piyasa beklediklerini söylüyor. Son dönemin en önemli gündem maddelerinden biri olan sınırda karbon uygulaması olduğunu belirten Sarıbekir, “Bu bizim için bir tehlike ama Çin için daha büyük bir tehlike. Hem avantajlar hem de dezavantajlar var ama Türkiye bu uzaklıktan dolayı Nearshoring (Yakın ülkede üretim) kavramıyla daha çok avantaj sağlayabilir. Bir de son dönemde en çok zorlandığımız alan olan ham maddede de önemli adımlar atıyoruz, ham madde üreten firmaları zorluyoruz, üretim aşamasında daha temiz enerji kullanımına yönlendiriyoruz” diyor.
Ambalajda en önemli konulardan birinin de geri dönüşüm olduğuna işaret eden Sarıbekir, Türkiye’nin üretim kapasitesi, coğrafi konumu ve mühendislik gücüyle bu yeni dönemin kazanan ülkeleri arasında yer alabileceğine dikkat çekiyor. Türkiye’nin geri dönüşümde en önemli probleminin atıkların kaynağında ayrıştırılması olduğunu söyleyen Sarıbekir, atık yönetimi zincirinde belediyelerin aktif rol alması gerektiğini vurguluyor. Sarıbekir, “Atıkları geri dönüştürülebilecek ve geri dönüşüm tesislerine gidebilecek yolları oluşturup, açık tutup, oraları geliştirmemiz gerekiyor. Ambalaj atığı ithalatı kademeli biçimde azaltılmalı ve yerli atık geri dönüşüm altyapısı güçlendirilmeli” diye konuşuyor.

YAVUZ EROĞLU / PAGEV
PLASTİK
YEŞİL KÖPRÜ MODELİ
Plastik sektöründe yeşil üretim ve sürdürülebilirlik konusu günden güne önem kazanırken, Türkiye açısından da önemli fırsatlar doğuyor. Türk Plastik Sanayicileri Araştırma, Geliştirme ve Eğitim Vakfı’nın (PAGEV) hedefi; AB Yeşil Mutabakatı ve yeni ambalaj kurallarıyla uyumlu bir “Yeşil Köprü” modeli üzerinden Türkiye’yi döngüsel ambalaj ve geri dönüşümün stratejik merkezi yapmak. Bunun için enerji ve malzeme verimliliğiyle emisyon azaltımı, geri dönüştürülmüş içerik ve tasarımda döngüsellik, dijital izlenebilirlik, sektörler arası iş birliği ve nitelikli iş gücü dönüşümünü önceliklendirdiklerini söyleyen PAGEV Yönetim Kurulu Başkanı Yavuz Eroğlu, bu çalışmalarında RePlast Eurasia kapsamındaki konferans ve ödüllerin kaldıraç görevi gördüğünü ifade ediyor. Eroğlu, Türkiye’nin plastik ve elyaf geri dönüşüm teknolojileri ve ham maddeleri konularına odaklanan ilk ve tek fuarı RePlast Eurasia kapsamındaki etkinliklerin iyi uygulamaları ölçeklemek, standardı yükseltmek ve yatırımları hızlandırmak için büyük önem taşıdığını belirtiyor. Türkiye’nin Avrupa ile Asya arasında ‘Yeşil Köprü (Green Bridge)’ kurarak hem üretim hem kalite merkezi olabileceğini vurgulayan Eroğlu, Yeşil Köprü modelinin Türkiye’yi küresel ambalaj zincirinde yeni bir stratejik merkez konumuna taşıyacağına dikkat çekiyor.

VOLKAN BOZAY / TÜRKÇİMENTO
ÇİMENTO
BÜYÜMENİN KRİTİK UNSURU
2025 yılında hem iç satışlarda hem de ihracatta belirgin bir artış yaşayan çimento sektörü iç satışlarda yüzde 5, ihracatta ise yüzde 14’lük bir büyüme öngörüyor. Bu yükselişte özellikle kentsel dönüşüm sürecinin hızlanması ve yeni konut projelerinin artması etkili olurken, sektör üçüz dönüşümle büyüme yolculuğunu ilerletmek istiyor.
Sektörün en öncelikli başlıklarından yeşil, dijital ve insan odaklı üçüz dönüşüm çalışmalarının odaklarında olduğunu belirten TÜRKÇİMENTO CEO’su Volkan Bozay, Avrupa Birliği regülasyonları ve global karbon azaltım taahhütleri doğrultusunda, sürdürülebilir üretim süreçlerine geçişin artık tercih değil zorunluluk olduğunu kaydediyor. Bu kapsamda, enerji verimliliğinin artırılması, alternatif yakıt ve hammadde kullanımı, atık ısı geri kazanım sistemleri, dijitalleşme ve düşük karbonlu çimento türlerinin geliştirilmesi gibi alanlarda önemli adımlar attıklarını ifade eden Bozay, “2026 sonrası dönem, yalnızca çevresel hedeflerin değil, aynı zamanda rekabet gücünün yeniden şekillendiği bir dönem olacak. Yeşil dönüşümü bir uyum süreci olarak değil, sürdürülebilir büyümenin en kritik unsuru olarak görüyoruz. Sektörde düşük karbonlu çimento ve klinker üretimine yönelik AR-GE faaliyetleri hız kazanmış durumda. Birçok tesisimizde biyokütle ve atık türevli yakıt kullanım oranları giderek artıyor” diyor.

DR. İSA COŞKUN / SETBİR
TARIM VE HAYVANCILIK
EMİSYONDA YÜZDE 15-25’LİK DÜŞÜŞ HEDEFLENİYOR
Türkiye, 2053 Net Sıfır Emisyon hedefi doğrultusunda tarım ve hayvancılığı iklim politikalarının merkezine yerleştirmiş durumda. Et ve süt sektörleri de üretim zincirinin yapısı gereği çevresel etkilerin azaltılmasında önemli bir potansiyele sahip. Bu nedenle önümüzdeki dönemde hedef, üretim kalitesini koruyarak çevresel verimliliği artıran adımlara odaklanmak olacak. 2026–2030 yılları arasında, öncelikli hedefin, üretim birimi başına düşen emisyonu yüzde 15–25 civarında azaltmak olacağını söyleyen Türkiye Süt, Et, Gıda Sanayicileri ve Üreticileri Birliği Derneği (SETBİR) Yönetim Kurulu Başkanı Dr. İsa Coşkun, bu hedefin hem çiftlik düzeyinde hem de işleme tesislerinde enerji verimliliği, yenilenebilir enerji kullanımı, gübre ve atık yönetimi gibi alanlarda yeniliklerin yaygınlaştırılmasını gerektirdiğini belirtiyor. Yeşil dönüşümün yalnızca çevresel değil, ekonomik bir mesele de olduğuna değinen Coşkun, şöyle devam ediyor: “Bugünden atılacak adımlar, Türk et ve süt ürünlerinin ‘düşük karbonlu üretim’ etiketiyle uluslararası pazarlarda fark yaratmasını sağlayabilir. Ayrıca, atıktan enerji üretimi veya suyun geri kazanımı gibi döngüsel ekonomi uygulamaları sayesinde enerji verimliliği artarken işletme maliyetleri de azaltılabilecek. 2026 yılı sonuna kadar et ve süt sektörleri için kapsamlı bir ulusal yol haritasına ihtiyaç var. Bu belge, üretimden tüketime kadar tüm değer zincirini kapsamalı; üretici, sanayici ve kamu paydaşlarının ortak hedefler doğrultusunda eşgüdümünü sağlamalı.”

MUSTAFA PAŞAHAN / İHKİB
HAZIR GİYİM
OYUN PLANI DÖNÜŞÜM ODAKLI
İhracatının yüzde 60’ını Avrupa Birliği (AB) ülkelerine gerçekleştiren hazır giyim ve konfeksiyon sektörü, ikiz dönüşümü stratejik bir hedef olarak görüyor. Bütün oyun planlarını dönüşüm odaklı kurgulayan sektör, dönüşüm için AB’nin Katılım Öncesi Mali Yardım Aracı (IPA) fonlarını etkili bir şekilde kullanıyor. İstanbul Moda Akademisi’ni (İMA) IPA-I kapsamında tamamlanan projeyle moda endüstrisine kazandırdıklarını söyleyen İstanbul Hazırgiyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği Başkan Yardımcısı (İHKİB) Mustafa Paşahan, dijitallemeden yeşil dönüşüme pek çok proje hayata geçirdiklerini belirtiyor. IPA-III kapsamında hazırlanan ‘Karbon Ayak İzinin Takibi ve Azaltılması’ projesini de önümüzdeki aylarda başlatacaklarını vurgulayan Paşahan, “Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) ve İstanbul Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçıları Birliği (İTHİB) gibi paydaşlarla yürüteceğimiz proje ile firmalarımızın Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizmasına (SKDM) hazırlıklı olmasını sağlayacağız” diyor.

AHMET ÖKSÜZ / İTHİB
TEKSTİL
YEŞİL ÜRETİM MERKEZİ OLACAK
2026 ve sonrasında tekstil sektöründeki yeşil dönüşümün merkezinde döngüsel ekonomi, izlenebilirlik, enerji verimliliği ve sürdürülebilir ham maddelerin kullanımı yer alıyor. Bu kapsamda sürdürülebilir tekstil üretimi için enerji ve su tüketimini azaltan teknolojilerin yaygınlaştırılması, geri dönüştürülmüş ve yenilenebilir elyaf kullanımının artırılması, karbon ayak izinin ölçümlenmesi ve azaltılması için standart uygulamaların hayata geçirilmesi, firmaların yenilenebilir enerji yatırımlarını ölçekleyerek üretimde fosil kaynak bağımlılığını azaltması öncelikli hedefler arasında. Sürdürülebilirlik Eylem Planını açıklayan ve uygulamaya geçen ilk sektör olan tekstil, bu plan çerçevesinde eğitimler, farkındalık çalışmaları, atık yönetimi uygulamaları ve döngüsel ekonomi projeleri yürütüyor. Bu çerçevede en büyük projelerden birisinin ise Sustainability Talks etkinliği olduğunu söyleyen İstanbul Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçıları Birliği (İTHİB) Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Öksüz, “Gerçekleştirdiğimiz projeler neticesinde Türkiye’nin Avrupa Yeşil Mutabakatı ile tam uyumlu bir üretim üssü haline gelmesini hedefliyoruz” diyor.

ADİL PELİSTER / İKMİB
KİMYA
KÜRESEL DÖNÜŞÜME ENTEGRASYON
Kimya sektörünün yeşil dönüşümde 2026 ve sonrasında hedefi, üretim süreçlerini düşük karbon ekonomisine uyumlu hale getirerek Avrupa Yeşil Mutabakatı ve sınırda karbon düzenlemesi gibi küresel dönüşümlere tam entegrasyonu sağlamak. Bu kapsamda enerji verimliliğini artıran, geri dönüşümü destekleyen ve çevresel etkileri minimize eden üretim modellerini yaygınlaştırmak öncelik haline geliyor.
Sektörde sürdürülebilir ham madde kullanımını teşvik eden, atık yönetimi ve döngüsel ekonomi uygulamalarını güçlendiren projelere ağırlık verilmesinin büyük önem taşıdığını söyleyen İstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamulleri İhracatçıları Birliği (İKMİB) Yönetim Kurulu Başkanı Adil Pelister, dijitalleşme, yeşil teknoloji yatırımları ve sürdürülebilir tedarik zinciri uygulamalarının rekabetçiliği korumanın temel araçları olacağını ifade ediyor. Ayrıca yapay zeka ve yeşil dönüşüm uyumunun da önemli olduğuna dikkat çeken Adil Pelister şöyle konuşuyor: "Enerji ve sanayi sektörlerinde enerji verimliliği optimizasyonu ve akıllı şebekelerle şekillendirilmiş endüstride tedarik zinciri sürdürülebilirliği ile döngüsel ekonomi yönetimi kararlarında yapay zekayı çok iyi kullanabilmek karar süreçlerimizi derinden etkileyecek. Bu sebeple ‘Yeşil Yapay Zeka’ yaklaşımını şekillendirmemiz gerektiğini düşünüyoruz."

BİLGEHAN ENGİN / UTİKAD
LOJİSTİK
SÜRDÜRÜLEBİLİR DEĞER YARATMAK
Türkiye’nin dış ticaretine yön veren lojistik sektörünün temel öncelikleri arasında geleceğini çevresel, ekonomik ve dijital dönüşüm ekseninde şekillendirmek yer alıyor. 2026 ve sonrasında hedeflerinin, taşımacılıktan depolamaya, gümrük süreçlerinden tedarik zinciri yönetimine kadar tüm operasyonlarda karbon ayak izini azaltan, verimliliği artıran ve sürdürülebilir değer yaratan bir lojistik sektörü inşa etmek olduğunu ifade eden Uluslararası Taşımacılık ve Lojistik Hizmet Üretenleri Derneği (UTİKAD) Başkanı Bilgehan Engin, "Bu kapsamda, uluslararası taşımacılıkta alternatif yakıtlı araç kullanımının yaygınlaşması, intermodal taşımacılığın güçlendirilmesi ve yeşil liman/terminal uygulamalarının desteklenmesi gündemimizde olan başlıklar" diyor.
Ayrıca dijitalleşme yoluyla rota optimizasyonu, yük paylaşımı ve boş dönüşlerin azaltılması gibi çözümlerle operasyonel verimliliği artırmayı, çevresel etkileri en aza indirmeyi amaçladıklarını söyleyen Bilgehan Engin, ‘’Lojistik firmalarının finansal sürdürülebilirliğini güçlendirmek adına sektöre özel yeşil finansman mekanizmalarının geliştirilmesi ve AB fonlarının daha etkin kullanılmasını destekliyoruz’’ diye konuşuyor. Yeşil dönüşümün artık bir tercih değil; rekabetin ve geleceğin anahtarı olduğunu kaydeden Engin, 2026 ve sonrasında da lojistiği daha çevreci, daha dayanıklı ve daha kapsayıcı hale getirmek için tüm paydaşlarla birlikte çalışmaya devam edeceklerini aktarıyor.

ÖMER TOSUN / KAPYAD
TURİZM
KÜLTÜREL SÜREKLİLİĞİ SAĞLAMAK
Türkiye’nin ‘yeşil turizm’ ajandası, sadece üretim ve tüketim yapısını değiştirmekle kalmıyor; turizmin nasıl yapılacağına dair bir dönüşümü de içeriyor. Tesislerin çevresel etkilerini azaltması, yerel halkın fayda sağlaması, ziyaretçilerin farklı deneyimler edinmesi ve destinasyonların uzun vadeli korunması bu dönüşümün ana bileşenleri olarak öne çıkıyor. Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı (TGA) ile sürdürülebilir turizmde küresel standartları belirleyen Küresel Sürdürülebilir Turizm Konseyi (GSTC) arasında imzalanan iş birliği anlaşması kapsamında bu alanda Türk turizmi yeniden yapılanıyor. İlk aşaması 2023 yılında hayata geçirilen, ikinci aşaması ise 2025 yılında kademeli olarak hayata geçirilen programın, tüm uluslararası standartlara ulaşıldığı 2030 yılına kadar tamamlanması planlanıyor.
Turizmde yeşil dönüşümün odağında, nitelikli büyümeyi garanti altına almak ve kaynakları doğru yönetmek de önemli. Sektör olarak, artık ‘kaç turist ağırlıyoruz?’ sorusundan çok, ‘turist başına ne kadar katma değer yaratıyor ve ne kadar az çevresel ayak izi bırakıyoruz?’ sorusuna odaklanılması gerektiğini düşündüklerini söyleyen Kapadokya Alanı Turizm Yatırımcıları Derneği (KAPYAD) Başkanı Ömer Tosun, bu anlayışla yakın zamanda KAPYAD Sürdürülebilirlik Raporu’nu açıkladıklarını belirtiyor. Raporda özellikle su yönetimi, atık azaltımı ve çevre temizliği gibi bölgenin ekolojik geleceğini doğrudan ilgilendiren başlıklara dikkat çekildiğinden söz eden Tosun, “Yeşil dönüşüm yalnızca enerji tasarrufu sağlamakla ilgili değil; aynı zamanda kültürel sürekliliği koruyan bir turizm modeli inşa etmeyi gerektiriyor. Yerel üreticileri, geleneksel mutfak kültürünü ve bölge halkını destekleyen bir yaklaşım, bu dönüşümün kalbinde yer almalı” şeklinde konuşuyor.
YEŞİL DÖNÜŞÜM GÜNDEMİ
- Döngüsel ekonomiye geçiş: Şirketler, kaynakları verimli kullanmak ve atıklarının azaltılması için döngüsel ekonomi modellerine odaklanacak. Ürünlerin değişimini artırma, geri dönüştürülebilir yöntemleri kullanma ve atıkları yeniden değiştirme gibi uygulamalar öne çıkacak.
- Karbon nötr ve emisyon azaltma hedefleri: 2030’a kadar karbon nötr olma taahhütleri uyarınca, enerji kullanımı artırılacak ve enerji yoğun sektörlerde temiz üretim teknolojilerine geçiş hızlanacak. Şirketler, karbon ayak izini sürdürmeye yönelik somut adımlar atacak.
- Sürdürülebilir tedarik zincirleri: Tedarik zincirlerinde sürdürülebilir kaynaklar elde edilen seçenekler tercih edilecek ve tüm parçaların karbon ayak izi analizleri yapılacak. Şeffaflık için blok zinciri gibi teknolojiler kullanılarak kötü yaşam felsefesi daha iyi izlenecek.
- Sıfır emisyonlu taşımacılık ve lojistik: Elektrikli, hidrojenle çalışan veya biyoyakıt kullananlar şehir içi ve şehirler arası ulaşımın da yaygınlaşmasıyla, lojistikte sıfır emisyon hedefleniyor.
- Yeşil finansman ve ESG yatırımları: Çevresel sürdürülebilirlik kriterlerine; Environmental Social Governance (ESG) (Çevresel, sosyal ve kurumsal yönetişim) uyum sağlayan şirketler, yeşil krediler ve çevre dostu projelere yönelik finansman olanaklarından yararlanarak bütçelendirmek için daha cazip hale gelecek.

ALKIM BAĞ GÜLLÜ / SHURA ENERJİ DÖNÜŞÜMÜ MERKEZİ DİREKTÖRÜ
“ASIL IHTIYAÇ YAPISAL DÖNÜŞÜM”
“Elektrik sektöründe dönüşüm hızı artıyor. 2025 itibarıyla kurulu güç 121 GW’a ulaştı; bunun yüzde 61’i yenilenebilir kaynaklardan oluşuyor. Elektrik üretiminde yenilenebilir enerjinin payı yüzde 46’ya çıkarken, son yıllarda devreye giren yeni kapasitenin neredeyse tamamı rüzgâr ve güneşten sağlanıyor. 2035’e kadar bu kapasitenin dört katına çıkarılması, 80 milyar dolar yenilenebilir enerji ve 28 milyar dolar şebeke yatırımıyla birlikte 10 GW batarya kapasitesinin inşa edilmesi hedefleniyor. Sanayi sektöründe enerji verimliliği, elektrifikasyon ve yeşil hidrojen gibi teknolojiler elbette önemli, fakat asıl ihtiyaç, yeşil ve dijital dönüşümün ötesine geçen yapısal bir dönüşüm. Düşük katma değerli ve karbon yoğun üretimden, yüksek teknolojili, yüksek katma değerli ve verimliliğe dayalı üretim modeline geçilmeden enerji ve iklim hedeflerine ulaşmak zor.”

KEREM VARDAR / KPMG TÜRKİYE BANKACILIK SEKTÖR LİDERİ VE ŞİRKET ORTAĞI
“SÜRDÜRÜLEBİLİR FİNANS YAYGINLAŞMALI”
“Türkiye bankacılık sektörü 2026 yılına doğru yalnızca bilanço sağlamlığıyla değil; sürdürülebilir finans, dijital inovasyon ve toplumsal etki yaratma kapasitesiyle de öne çıkıyor. Önümüzdeki dönemde sektörün başarısı, fiyat istikrarına duyulan güvenin korunması, etkin regülasyon iletişimi, veri odaklı karar alma süreçlerinin güçlendirilmesi ve yeşil dönüşüm finansmanının yaygınlaştırılmasıyla ölçülecek. Bankalar bu çok boyutlu dönüşümü yönetebildikleri ölçüde, sadece finansal istikrarın değil; ekonomik, çevresel ve toplumsal dönüşümün de öncüleri olmaya devam edecekler.”

METİN GÜNEŞ / GÜBRE ÜRETİCİLERİ, İTHALATÇILARI VE İHRACATÇILARI DERNEĞİ (GÜİD) BAŞKANI
“TOPRAĞI KORUYAN ÜRÜNLERE ODAKLANMALIYIZ”
“Yeşil dönüşüm tarım sektöründe sürdürülebilir tarım uygulamalarını teşvik ediyor. Kimyasal gübre ve pestisit kullanımının azalması, toprak sağlığının korunması, su tasarrufunu sağlayan sistemlerin oluşması, biyoçeşitliliğin korunması anlamına geliyor. Sürdürülebilir tarımın öne çıkması, toprak ve suyun etkin kullanılması, çevreye duyarı ürünlerin yüksek verimde üretilmesi öne çıkan pozitif etkiler olarak sayılabilir. Yeşil dönüşüm için maliyetin yüksek olması, çiftçilerimizin geleneksel yöntemlerden yeni teknolojilere uyum zorluğu başlıca zorluklar olarak karşımıza çıkacaktır. Gübre firmaları özelinde değerlendirirsek organik ve biyolojik gübre kullanımı artarken, kimyasal gübre kullanımı azaltılması gerekmektedir. Ancak bunu yaparken azalan tarım sahaları, artan dünya nüfusu karşısında birim alanda verim ve kalitenin düşmemesi gerekmektedir. Bu nedenle verimliliği artıran, toprak kalitesini koruyan ve iyileştiren ürünlere odaklanmak önemlidir.”

İSMAİL TURHAN / GERİ DÖNÜŞÜMCÜLER VE GERİ KAZANIMCILAR DERNEĞİ (GEKADER) BAŞKANI
“GERI DÖNÜŞÜM SEKTÖRÜ KARBON YÜKÜNÜ AZALTIYOR”
“Avrupa’da uygulanmaya başlayan sınırda karbon düzenlemesi, Türkiye’yi de geri dönülmez biçimde düşük karbonlu üretime yönlendiriyor. Geri dönüşüm sektörü burada risk değil, aksine tüm sektörlerin karbon yükünü azaltacak en büyük fırsat. Çünkü geri dönüşüm; daha düşük enerji kullanımı, daha düşük emisyon ve daha yüksek verimlilik sağlar. Bu nedenle geri dönüşüm sektörü, sadece kendi iç transformasyonunu değil; sanayinin tümünde yeşil dönüşümün hızlandırıcı sektörüdür. 2026 ve sonrası için hedefimiz; sürdürülebilir enerji kullanımını yaygınlaştırmak, karbon ayak izini şeffaf biçimde ölçen ve raporlayan bir sektörel standart oluşturmak ve bütün üretim zincirinin yeniden ham maddeye bağımlılığını azaltmak.”

DOÇ. DR. DUYGU ERTEN
“200 MİLYAR DOLARLIK YATIRIM İHTİYACI VAR”
Türkiye’de binaların doğrudan emisyonları, toplam karbondioksit emisyonlarının yaklaşık yüzde 14’üne neden oluyor. Tüm binalar arasında konutlar ise yüzde 76 ile emisyonların aslan payından sorumlu. İstanbul Politikalar Merkezi’nin yayınladığı ‘Türkiye’nin Karbonsuzlaşma Yol Haritası: 2053’te Net Sıfıra Doğru’ raporuna göre, 2053 net sıfır hedefine uygun olarak bu emisyonları tamamen sıfırlamak mümkün. Doğru hedefler belirlenirse ve gerekli yatırımlar yapılırsa, bina sektörü emisyonları 2035’te yüzde 67, 2053’te ise yüzde yüz azaltılabilir. Rapora göre bu dönüşüm için gereken yatırım ihtiyacı 200 milyar dolar seviyesinde. Raporun yazarlarından Doç. Dr. Duygu Erten, “Türkiye’de kaç hane, bu tasarruflar için gereken dönüşümü yapabilecek bütçeye sahip? Cam ve pencere değiştirmek, yalıtım yapmak, bunlar oldukça masraflı işler. Bunun daha merkezi bir sistemden yapılması, kömürden doğal gaza ve son olarak elektrifikasyona geçilmesi gerek” diyor.

FİNANS SEKTÖRÜ YEŞİL DÖNÜŞÜME HAZIR MI?
İklim değişikliğiyle mücadelede finans ve bankacılık sektörü, ekonomik dönüşümün en kritik bileşeni durumunda. Küresel ekonomide düşük karbonlu bir modele geçiş, yalnızca enerji üretim ve tüketim alışkanlıklarını değil, finansal sistemin kaynak tahsisini de yeniden şekillendiriyor. Bankalar, bu dönüşümde sermayenin yönünü belirleyen aktörler olarak hem risklerin azaltılmasında hem de fırsatların finansmanında kilit rol oynuyor. Kredi politikalarının, yatırım portföylerinin ve risk yönetimi çerçevelerinin iklim hedefleriyle uyumlu hale getirilmesi, 2050 ve sonrasına yönelik sürdürülebilir büyüme stratejilerinin temelini oluşturuyor.
- TAAHHÜTLER YERİNDE Mİ SAYIYOR?
Peki, son durumda Türkiye’nin bankacılık sektörünün sürdürülebilir finansman odaklı çalışmalarında ve yatırımlarında son durum nedir? İklim için 350 Derneği ile Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği (SEFiA) tarafından yayımlanan “Türkiye’deki Bankaların İklim Değişikliğine Yaklaşımı Raporu” bu konuda önemli bulgular ortaya koyuyor. Raporda Türkiye Sürdürülebilirlik Raporlama Standartları’nın yayınlanması olumlu bir gelişme olarak değerlendiriliyor. Ancak iklim taahhütlerinin sektörün iklim riskini dönüştürmek ve 2050 net sıfır hedeflerine ulaşmak için yeterli olmadığı belirtiliyor. - GECİKME VE EKSİKLER TAKİP EDİLMELİ
Bu yıl dördüncüsü yayımlanan ve 17 bankanın incelendiği rapora göre, bankaların kömür finansmanı ile ilgili pozisyonlarında geçen yıla kıyasla bir değişiklik yaşanmadı. Sektörün 2024 yılı sonu itibarıyla 20 milyar dolar sürdürülebilir finansman hacmini aşması, yeşil tahviller

“STRATEJİLER YOK DENECEK KADAR AZ”
Rapor, banka taahhütlerinin çoğunlukla 2050 ve sonrasına yönelik olduğunun altını çiziyor. Ayrıca net sıfır hedefine ulaşmak ve aynı zamanda iklim risklerini bertaraf etmek adına yol haritalarının eksikliğine de vurgu yapıyor. SEFiA Kıdemli Enerji Analisti Dr. Evrim Özyorulmaz Akcura; “Hem küresel hem Türkiye özelinde bankaların büyük kısmı net-sıfır hedeflerini 2050 gibi uzak bir tarihe koyuyor. Ancak bu hedeflere ulaşmak için gerekli olan 5-10 yıllık somut yol haritaları ya eksik ya da hiç yok. Bu, sadece teknik bir sorun değil; bankaların iklim stratejilerinin yeterince sağlam bir zemine oturmadığını da gösteriyor” değerlendirmesinde bulunuyor. Küresel ölçekte finans sektörünün iklim hedefleri konusunda zorluklar yaşandığını hatırlatan İklim İçin 350 Derneği Koordinatörü Efe Baysal ise “Bankacılık sektörünün ‘geçiş riski’; düşük karbon ekonomisine geçiş sırasında ortaya çıkacak varlık değer kayıpları ve finansal istikrarsızlık olasılığının yükselmesidir” diyor. Net-Zero Banking Alliance (NZBA) gibi önemli bir uluslararası platformun faaliyetlerini askıya almasının küresel bankacılık sektörünün iklim hedefleri konusundaki ortak tutumunda ciddi bir zafiyetin olduğunu gösterdiğini kaydeden Efe Baysal’a göre; bu sadece yapısal bir kriz değil; aynı zamanda bankaların ‘taahhüt’ temelli iklim finansmanı yaklaşımının kırılganlığını da ortaya koyuyor.