DR. ORHAN KARACA
[email protected]
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) geçen hafta açıkladığı verilere göre, sanayi üretimi kasım ayında önceki yılın aynı ayına kıyasla yüzde 4,6 yükseldi. Aynı dönemde takvim etkisinden arındırılmış yani işgünü sayısına göre düzeltilmiş sanayi üretimi yüzde 2,7 artış gösterdi. Kasım ayında mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış sanayi üretimindeki önceki aya göre değişim ise “sıfır” olarak gerçekleşti. Yani kasım ayında sanayi üretimi mevsimsel düzeltilmiş olarak yerinde saydı.
2016’nın üçüncü çeyrek döneminde yıllık bazda yüzde 3,2 düşüş gösteren sanayi üretimi dördüncü çeyreğe ise sıfıra çok yakın bir artışla başlamıştı. Sanayi üretiminde ekim ayında yaşanan yıllık bazdaki artış sadece yüzde 0,2 olmuştu. Kasım ayında yaşanan yüzde 4,6’lık artıştan sonra ekim-kasım ortalamasında önceki yılın aynı dönemine göre değişim ise yüzde 2,4 olarak hesaplanıyor. Eğer yılın son ayında yüzde 4,5 ve üstü gibi ciddi bir düşüş yaşanmadıysa -ki bunun olasılığı düşük görünüyor- sanayi üretiminde dördüncü çeyrekte çok güçlü olmasa da pozitif bir değişim göreceğiz demektir.
SANAYİ VE BÜYÜME
Sanayi üretiminin yıllık bazda yüzde 3,2 düşüş gösterdiği üçüncü çeyrekte ekonominin genelinde de yüzde 1,9 küçülme yaşanmıştı. Peki, dördüncü çeyrekte sanayi üretimi yeniden artmaya başladıysa ekonominin genelinde de tekrar büyüme yaşanmaya başlamış olabilir mi?
Eskiden olsa -çok değil sadece iki ay önce- bu soruya “büyük ihtimalle evet” yanıtını verebilirdik. Ancak şimdi aynı yanıtı veremiyoruz. Çünkü TÜİK geçen ay milli gelirin hesaplanma yönteminde önemli bir değişiklik yaptı. Daha önce sanayi üretimi gibi kısa dönemli iş istatistiklerine dayanılarak hesaplanan milli gelir artık Gelir İdaresi ve Sosyal Güvenlik Kurumu gibi kuruluşların idari kayıtlarına dayanılarak hesaplanıyor. Eski yöntemle hesaplanan milli gelirdeki büyüme ile sanayi üretimindeki değişim arasında önemli bir paralellik vardı. Yeni yöntemle hesaplanan milli gelirdeki büyüme ile sanayi üretimindeki değişim arasındaki ilişki ise o kadar güçlü değil. Yeni büyümenin tam olarak devreye girdiği 2010’un ilk çeyreğinden iki serinin ortak verilerinin bulunduğu son çeyrek olan 2016’nın ikinci çeyreğine kadarki dönemi ele alırsak, bu dönemde eski büyüme ile sanayi üretimindeki değişim arasındaki korelasyon katsayısı 0,93’ü bulurken, yeni büyüme ile sanayi üretimindeki değişim arasındaki korelasyon katsayısının 0,57’de kaldığını görüyoruz. Bu da sanayi üretimine bakarak büyüme hakkında tahmin yapmayı epey zorlaştırmış bulunuyor.
NEDEN BÖYLE OLDU?
29 Aralık’ta İstanbul’da yapılan yeni milli gelir serisiyle ilgili bilgilendirme toplantısında edindiğim bilgilere göre, TÜİK yetkilileri, sanayi üretim endeksindeki değişim ile yeni büyüme arasındaki ilişkinin zayıf olmasını, 2010=100 bazlı bu endeksin temsil kabiliyetinin azalmasına bağlıyor. Bu endeks her ay 5 bin 67 işyerinden alınan bilgilerle oluşturuluyor. Oysa yeni milli gelir serisi Türkiye’deki 3 milyon dolayındaki işletmenin verilerinden hesaplanıyor. Sanayi üretim endeksinin baz yılından giderek uzaklaşılması ve bu arada kurulan yeni işletmeleri kapsamına alamaması nedeniyle de temsil kabiliyetinin zayıfladığı ifade ediliyor. Bu arada muhtemelen 2015 baz yıllı olacak ama yukarıda bahsettiğimiz sorunları azaltmak için baz yılı sabit tutularak değil de zincirleme yöntemiyle hesaplanacak yeni sanayi üretim endeksinin çalışmalarının sürdüğünü de belirtelim.
Bu bilgilerden sonra başlıktaki soruya dönersek, sanayi üretiminin artık büyüme için çok da fazla bir şey söyleyemediğini ifade edebiliriz. Elbette yine de sanayi üretimine bakarak büyüme hakkında fikir sahibi olmaya çalışabiliriz. Ancak bunu yaparken çok temkinli olmak şart. Bu temkinlilikle şu an için sanayi üretiminin yılın son çeyreğinde ekonomide düşük de olsa pozitif bir büyüme görebileceğimiz sinyalini verdiğini söyleyelim. Tabii daha sağlıklı bir sinyal için sanayi üretiminde aralık ayı verilerini de görmemiz gerekiyor.
PERAKENDE SATIŞLAR
Yukarıda sanayi üretimi için söylediklerimiz, geçen hafta yayınlanan bir başka önemli öncü gösterge olan perakende satışlar için de aynen geçerli. Reel perakende satışlardaki yıllık değişim ile ekonomideki büyüme arasındaki ilişki zaten eski milli gelir serisinde de sanayi üretimdeki değişim ile büyüme arasındaki ilişki kadar güçlü değildi. Yeni milli gelir serisinde bu ilişki biraz daha zayıfladı. Perakende satışlara ilişkin veriler 2010 yılından başladığı için buradaki karşılaştırmayı 2011’den itibaren yapabiliyoruz. 2011’in ilk çeyreğinden 2016’nın ikinci çeyreğine kadar olan dönemde, eski büyüme ile reel perakende satışlardaki yıllık değişim arasındaki korelasyon katsayısı 0,67 çıkarken, yeni büyüme ile reel perakende satışlardaki yıllık değişim arasındaki korelasyon katsayısı 0,51’e iniyor. Bu da artık perakende satışlardaki reel değişime bakarak ekonomideki büyüme hakkında fikir yürütürken de daha temkinli olmamız gerektiğini gösteriyor. Bu nedenle perakende satışların reel olarak ekim ayından sonra kasım ayında da yıllık bazda düşüş göstermesini hemen ekonomide küçülmenin devam ettiği şeklinde yorumlamaktan kaçınıyoruz.
Aynı sorun bizim yıllardır büyüme tahminleri için kullandığımız diğer iki önemli öncü gösterge olan altın hariç reel ihracat ve altın hariç reel ithalat için de geçerli. Karşı sayfadaki tabloda görebileceğiniz gibi, bu göstergelerde de yeni büyüme ile hesaplanan korelasyon katsayıları eski büyüme ile hesaplanandan daha düşük.
Kısacası, bu öncü göstergelerin yeni versiyonları çıkana kadar büyüme tahminlerinde daha temkinli olacağız. Bu arada yeni büyümeyle korelasyonu daha yüksek olan başka göstergeler de bulmaya çalışacağız.