USD/TRY
Döviz Çevirici
TRY
USD
EUR
Hesapla

“Enerji arz güvenliği, sürdürülebilir büyümenin ön koşulu”

İSO Meclisinin kasım ayı olağan toplantısı “Sürdürülebilir büyüme ve sanayimizin rekabet gücü açısından Türkiye’nin enerjide gelecek vizyonuna bir bakış” ana gündemi ile Odakule Fazıl Zobu Meclis Salonu’nda gerçekleştirildi.


 “Enerji arz güvenliği, sürdürülebilir büyümenin ön koşulu”

İstanbul Sanayi Odası (İSO)  Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan’ın açılış konuşmasını yaptığı toplantıya T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar konuk olarak katılarak gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan konuşmasında, Türkiye sanayisinin rekabet gücü ile enerji sisteminin birbirinden ayrılamaz unsurlar olduğunun açık olduğuna dikkat çekerek “Enerji arz güvenliği sürdürülebilir büyümenin ön koşuludur. Düşük karbonlu enerjiye geçiş ise küresel ekonomide güçlü bir oyuncu olmanın gerekliliğidir. Türkiye, bu iki hedefi de başarabilecek nadir ülkelerden biridir. Sanayiciler olarak ülkemizin enerji dönüşümünü güçlü bir kalkınma fırsatı olarak görüyoruz. Bu süreçte özel sektör olarak üzerimize düşen sorumluluğu yerine getirmeye, üretmeye ve teknoloji geliştirmeye hazırız” mesajı verdi.

Küresel belirsizliklerin arttığı bir dönemde rekabet gücünü ve sürdürülebilir büyümeyi korumanın yolunun enerjide dönüşümü stratejik, bütüncül ve kararlı bir şekilde yönetmekten geçtiğini vurgulayan Bahçıvan “Türkiye’nin son yıllarda ortaya koyduğu enerji dönüşümü vizyonu bu noktada önem kazanıyor. Enerjide Türk Yolu Stratejisi, sürdürülebilir büyüme ve sanayinin rekabet gücünün desteklenmesi açısından da çok anlamlı. Bakanlığımızın ortaya koyduğu dengeli, çok katmanlı ve çok boyutlu bu enerji politikası, ülkemizin 2053 net-sıfır emisyon vizyonuyla uyumlu olması ve enerjide dışa bağımlılığı azaltan bir yaklaşım sergilemesi açısından da çok önemlidir. Bu dönüşümün temelinde yenilenebilir enerji bulunuyor. Türkiye’nin kurulu gücü içinde yenilenebilir enerji kaynaklarının payı yüzde 60’ın üzerinde. Bu oran enerji çeşitliliğini güçlendirirken sanayimizin öngörülebilir maliyetlerle üretim yapmasını kolaylaştırıyor ve uzun vadeli rekabet gücümüz için stratejik bir avantaj sağlıyor. 2035’te rüzgâr ve güneşte 120 bin megavatlık kurulu güce ulaşma hedefimiz de ülkemizin bu konudaki vizyonunu net olarak ortaya koyuyor. Bu hedef, 2026’da ev sahipliği yapacağımız COP31’de ülkemizin yeşil dönüşüm yolculuğunun dünyaya daha güçlü yansıtılmasında da etkili olacak. Beklentimiz; Türkiye’nin yenilenebilir enerji sektöründeki büyümesini sürdürülebilir kılabilmesi için mevzuatın yalınlaştırılması, izin süreçlerinin hızlandırılması ve yenilenebilir enerji yatırım süreçlerinin kolaylaştırılmasıdır” dedi.

Kritik ham maddelere erişim, ekonomik olduğu kadar jeopolitik

Enerji geçişi ve sanayide yeşil dönüşüm için vazgeçilmez hale gelen kritik ham maddelere erişimin, ekonomik olduğu kadar jeopolitik bir konu olduğunu da belirten Bahçıvan “Bunu unutmadan tedarik güvenliğinin sağlanması gerekiyor. Bakanlığımızın bu alanda attığı adımlar da sanayimiz için son derece değerli. Sanayiciler olarak bizler de kritik ham maddeler başta olmak üzere yer altı zenginliklerimizin bütünü için yapay zeka destekli cevher analizi ve otonom ekipmanların kullanıldığı yöntemler gibi teknolojik inovasyonu merkeze koyan yaklaşımları yakından takip ediyor ve destekliyoruz” dedi. Bahçıvan, geleceğin enerji dönüşümünde, karbon salımlarını minimize etme ve temiz enerjiye geçişi hızlandırma konusunda umut vaat eden kilit teknolojilerden birinin de “Yeşil Hidrojen” olduğunu dile getirerek “Dünya genelinde hidrojen üretimi ve kullanımına yönelik teknolojik gelişmeler büyük ölçekli elektrolizör üreticilerinin kapasite artışlarıyla destekleniyor. Bakanlığımızın belirlediği elektrolizör kapasitesinin 2053’te 70 GW’e çıkarılması hedefi de dünyada yeni gelişmekte olan bu sektöre Türkiye’nin güçlü bir giriş yapması adına büyük önem taşıyor” diye konuştu.

Arz güvenliği için istikrarlı enerji kaynağı sağlayacak yakıtlar kritik

Ülkemizin sürdürülebilir büyümesinin devamlığı için enerji dönüşümü kadar önemli bir diğer başlığın “enerji arz güvenliği” olduğunu vurgulayan Bahçıvan “Üretimin devamlılığı için rekabetçi fiyatlarla, kesintisiz, kaliteli ve öngörülebilir enerjiye erişim üretim planlamasından ihracata kadar her aşamadaki karar süreçlerinde kritik bir unsur. Uzun vadeli arz güvenliği, Türkiye’nin hem ekonomik büyümesinin hem de sanayi stratejisinin temel taşı. Arz güvenliğinin sağlanabilmesi için düzenli ve istikrarlı enerji kaynağı sağlayabilecek olan yakıtlar halen kritik rol oynuyor. Ülkemizdeki barajlı hidroelektrik santrallerin yanında esnek doğal gaz santralleri, yenilenebilir enerjinin dalgalandığı dönemlerde sistemi dengeleme görevi görüyor. Bu dengeleme, enerji sisteminin güvenli bir şekilde çalışabilmesi için son derece önemli. Bu çerçevede Tuz Gölü ve Silivri’nin toplam 6,3 milyar m³ doğal gaz depolama kapasitesine ulaşması, Türkiye’nin enerji arz güvenliğinde yıllardır özlediğimiz bir durum. Bu hacim, tam dolulukla birlikte kış aylarında istikrarlı, kesintisiz arz güvenliği anlamına geliyor. Depolamanın büyümesi, enerji maliyetlerinin enflasyon ve döviz üzerindeki baskısını da azaltıyor. Elektrik üretimi ve sanayi için daha istikrarlı bir maliyet yapısı sağlanıyor. Ayrıca yüksek depolama hacmi ve tam doluluk oranıyla enerji sistemimizi jeopolitik risklere karşı da dayanıklı hale getirmiş oluyoruz” dedi.

Enerjide arz güvenliği için depolama kadar dışa bağımlılığı azaltmanın da önemine değinen Bahçıvan, bu noktada Gabar bölgesinde artan petrol üretimi, Karadeniz’de keşfedilerek sisteme kazandırılan doğal gaz kaynakları ve Akkuyu Nükleer Santralinin de kritik öneme sahip olduğunu, ayrıca nükleer enerji yatırımlarının başarılı olabilmesi için proje yönetiminin etkin yapılması, yatırım maliyetlerinin kontrol edilmesi ve düzenleyici çerçevenin güçlendirilmesinin önem taşıdığını vurguladı. Bahçıvan “Nükleer enerji yatırımlarında yerlilik oranlarının artırılması ise katma değerli üretimin desteklemesi açısından önemli. Bu süreçte sanayi-üniversite iş birlikleri ve mesleki eğitim programları gibi adımlar, yerli sanayinin nükleer projelere entegrasyonunu destekleyecektir” şeklinde konuştu. Küresel bağlamda 2027 öngörüleri elektrik talebindeki güçlü büyümenin altını çizdiğini söyleyen Bahçıvan, “Yeni bir elektrik çağının yaşanacağını gösteriyor. Ancak sanayicimiz altyapı kaynaklı elektrik dalgalanmaları ve kesintileri nedeniyle üretim kayıpları yaşamaya devam etmektedir. Bu bağlamda sanayimizin büyümesini desteklemek ve enerji arz güvenliğini güçlendirmek için elektrik altyapımızı daha modern, esnek ve yüksek kapasiteli bir yapıya dönüştürmemiz artık stratejik bir gerekliliktir. Bu doğrultuda kamu, özel sektör iş birliğinde adımlar atılması sürecin sağlıklı ilerlemesi açısından kritiktir” diye konuştu.

Sürecin en güçlü bileşeni; enerji verimliliği

Ülkemizin yeşil dönüşüm ve sürdürülebilir büyüme sürecinin en güçlü bileşenin “enerji verimliliği” olduğunu da vurgulayan Bahçıvan, şunları söyledi: Enerji verimliliği yalnızca çevre dostu bir yaklaşım sunmakla kalmaz, aynı zamanda ekonomiye de büyük katkı sağlar. Enerji maliyetlerinin sanayiciler üzerindeki baskısını azaltmak, verimli üretim süreçlerini desteklemek ve rekabet gücünü artırmak için bu alandaki tüm fırsatları değerlendirmemiz gerektiğine inanıyoruz. Bu nedenle sanayicilerimize verilecek Verimlilik Artırıcı Proje Destek Programları başta olmak üzere enerji verimliliğine yönelik teşvik ve desteklerin artırılarak devam etmesini çok önemli buluyoruz. Küresel ölçekte emisyon azaltım baskısının arttığı böylesi bir ortamda, Türkiye’nin İklim Kanunu’nun yürürlüğe girmesi ile birlikte Ulusal Emisyon Ticaret Sistemi’ne (ETS) dair gelişmeleri de yakından takip ediyoruz. ETS’nin devreye alınması, sanayimizin düşük karbonlu üretime geçişi ve uluslararası rekabet gücünü koruması açısından kritik bir adım olacaktır. AB’nin SKDM’yi uygulama döneminin başlayacağı 2026’dan sonra bu sürecin önemi daha da artacak. EPDK’nın yürüttüğü hazırlıklar büyük önem taşımakta. Karbon piyasasının şeffaf ve öngörülebilir bir yapıda kurulması, sanayicilerimizin doğru fiyat sinyallerini alarak yatırım kararlarını şekillendirmesine katkı sağlayacak. Değinmek istediğim bir diğer önemli konu da enerji ve su ilişkisi. Bu konu önümüzdeki dönemin kritik başlıklardan biri olacak. İklim değişikliğinin su döngüsü üzerindeki etkileri, enerji üretimi ve sanayi proseslerinde su verimliliğinin önemini artıyor. Artan kuraklık riski; enerji yatırımlarının planlamasında su yönetiminin de dikkate alınmasını gerektiriyor. Bu süreçte sanayinin sürdürülebilir büyümesi için suya ve enerjiye erişimini güvence altına alan bütüncül bir yaklaşım öne çıkıyor.”

 

0
EKONOMİST YENİ SAYI
Ekonomist Dergisini takip etmek için abone olun.
ABONE OL