Dedeman Hotels & Resorts Yönetim Kurulu Başkanı Ergün Demiray, “2027 sonunda 150 otele ulaşmayı hedefliyoruz” diyor.
Ekonomist’in 17 - 30 Ağustos 2025 tarihli sayısından
Türkiye’nin yerli zincir otel markalarından Dedeman Otelleri, üçüncü kuşakla birlikte yaşanan kurumsallaşma süreci sonrasında atağa geçti. Profesyonel yöneticisi Ergün Demiray’ın dümeninde yeniden yapılanan marka, agresif büyüme stratejisiyle 2001’de iki olan marka sayısını 14’e, 17 olan otel sayısını da 46’sı faaliyette olan, imzası atılanlarla birlikte toplam 81 otele çıkardı. Yönetim kurulunda yer alan Banu Dedeman’ın oğlu dördüncü kuşak temsilcisi Murat Özmestci de şirkette aktif görev alıyor. 2024’te 80 milyon dolar ciro yapan zincir, 2025’i 110 milyon dolar ciro ile kapamayı hedefliyor. Dedeman Hotels & Resorts International Yönetim Kurulu Başkanı Ergün Demiray ile gelecek planlarını ve turizm sektörünü konuştuk.
“Şezlong ve otopark fırsatçılığı bitmeli”
“Yüksek maliyetli plaj girişleri ve benzeri uygulamalar fırsatçılık olarak görülebilir. Otopark ücretleri de kontrolden çıktı ve çok yüksek seviyelere ulaştı. Bu tür kontrolsüzlüklerin önüne geçilmeli. Ülkenin kanun yapıcıları ve belediyeler bazı konularda daha net ve düzenleyici adımlar atmalı. Özellikle çöp sorunu ve kamusal alan kullanımı konusunda şu denge sağlanmalı; insanlar kamusal alanları işgal etmemeli, ettirilmemeli. Sokaktaki çöpleri toplayıp dönüştürerek tekrar kazandırmak mümkün.”
Dedeman Hotels & Resorts olarak kaç otelle faaliyettesiniz? Hangi markalarınıza talep var?
Toplam 14 markamızın çatısı altında açık 46 otelimizde 6 bin odamız var. Aslında Dedeman Suites & Residances’ı da otel konseptinde yaptığımız için imzası atılanlarla 81’e otele ulaşacağız ve 10 bin odayı geçeceğiz. 2025 sonunda 90 imzalı ve açılmayı bekleyen proje olur. Hedefimiz ise 100 otele ulaşmak. En çok talep gören markalarımız Managed by Dedeman, Rest by Dedeman. Markasını korumak isteyen ama yönetimi Dedeman’a devretmek isteyen yatırımcıların tercihi oluyor; Qrista Managed by Dedeman ve Elina Managed by Dedeman gibi. Özellikle küçük ölçekli butik otellerden yoğun talep var. Taksim, Ortaköy, Altınoluk gibi lokasyonlarda aynı yatırımcıya ait birkaç oteli işleteceğiz. Rest and More’lar da oldukça revaçta; temel olarak oda kahvaltı konseptine sahipler ve balo salonu, bar veya spa gibi ekstra olanaklar da sunuyorlar. En çok talebin Smart konseptine gelmesini isteriz. Smart oteller, gençlere ve genç kalmak isteyenlere yönelik, teknolojik altyapısı güçlü tesisler. Yatırım maliyetleri biraz yüksek olsa da daha az personelle işletilebildiği için kârlılık oranları da yüksek. Kıbrıs başta olmak üzere markalı konutlarla Suites and Residences’a çok talep var. Dedeman Village markasına talep geliyor. Yeni markamız Village Life ile sağlıklı aktif yaş alma merkezleri kuracağız.
Bu konseptin içerisinde neler var? İlk nerede açılacak?
Bu Türkiye’nin ve Avrupa’nın geleceği. Örneğin; bir kızımız evlenmek istedi, çocuk sahibi olacak ama kariyerine de devam etmek istiyor. Dedeman Village Life’da bir daire alır ya da kiralarsa çocuğuna da biz bakacağız. Annesi babası yaşlandığında onlara da biz bakacağız. Bakım, yemek, temizlik, güvenlik yani ne ihtiyacı varsa… İlk olarak Silivri’de, İstanbul’da ve Çanakkale’de olacak. Kıbrıs bu konsept ile ilerliyor. Kendi enerjimizi üreteceğiz, suyumuzu tarımda kullanacağız, ekolojik tarım yapacağız. Bir kasaba kültürü oluşturacağız. Manavı, kasabı, eczanesi, kreşi olacak, okulu olacak. Burada Avrupa’dan büyük potansiyel var. Ülkemiz yaşlanan Avrupalıların geleceği ve güvenlik açısından sıkıntı yaşamayacakları bir lokasyon. Genelde bu insanlar Endonezya’ya, Filipinler’e gidiyor.
Önümüzdeki üç yıl için hedefleriniz nedir?
Avrupa pazarı bizim için stratejik öneme sahip; İngiltere, Almanya, İspanya, Fransa, İtalya, Arnavutluk ve Makedonya gibi ülkelerde görüşmeler yürütüyoruz. Yurt içinde yakaladığımız başarıyı, yurt dışında da sürdüreceğiz. 17 otelden 80’e hızla yükseldik. Bu ivmeyi aynı kararlılıkla sürdürürsek, 2027 sonunda 150 otele ulaşabiliriz. Dedeman kalitesinden ve hizmet standartlarımızdan ödün vermeden büyüyoruz.
Turizm sektörünün önündeki sorunlar neler, trendlerde nasıl bir değişim var?
Kendimizi deniz, kum, güneşten kurtarmalıyız. Her şey dahili ‘olmazsa olmaz’ olarak sunmak, kötü bir turizm politikası. Her şey dahil otel çok güzel, lokasyon çok güzel ama oda kahvaltı, yarım pansiyon, tam pansiyon imkanı da sunulmalı. Kişi kullanmadığı hizmetin parasını ödemeye zorlanmamalı. Palandöken’de oda kahvaltı konseptini geliştirdik ve misafirlerin yüzde 42’si bunu tercih etti. İnsanlar akşam yemeğinde dışarı çıkıp farklı tatlar denemek istiyor. Bu yüzden her şey dahil sistemindense, kişiye özel servisler sunulmalı. Eskiden bir otele 100 dolar veriyorsanız, yemeğe 30 dolar harcıyordunuz. Şimdi ise otel yine 100 dolar ama dışarıda bir akşam yemeği 300 dolara çıkabiliyor. Bu dengesizlik de tüketicinin beklentisini değiştiriyor. Dolar yerinde sayınca uluslararası gezginler için Türkiye artık en pahalı ülkeler sınıfında. New York’ta taksiyle havaalanından Manhattan’a gitmek yıllardır 55 dolar. Türkiye’de uçak ve taksi fiyatları çok yüksek. En büyük tehditlerden biri kaliteli, kalifiye insan eksikliği. Bir diğer tehdit ise yüksek enflasyonun getirdiği maliyet artışları ve azalan kârlılıklar. Dövizin yerinde sayması ve maliyetlerin ters orantılı artması bu durumu daha da zorlaştırıyor.
Peki sektördeki fırsatlar sizce neler?
Çok büyük potansiyelimiz var. Uzun süre kalabilen Uzak Doğu ve Amerika kıtasından turist çekmeliyiz. Maliyetlere çok takılmadan, bu insanlara ülkemizi göstermeliyiz. Dağ turizmi, spor turizmi, gastronomi turizmi, sağlık turizmi gibi alanlarda turizmi çeşitlendirerek 365 güne yaymalıyız. Turizmde gerçekten başarılı olmak istiyorsak, belediyeler ve bakanlık nezdinde 5 binlik, binlik planlarda turizm alanları fazla esnetilmemeli. Doğru yerde, doğru lokasyonda, doğru ürünle, doğru kitleye ulaşılmalı.
Bölgemizdeki savaş ortamı turizme nasıl yansıyor?
İnsanlar Türkiye denilince, bölgede savaş var diye düşünüyorlar. Türkiye denildiğinde Ortadoğu’daki bir ülke diye algılıyorlar ve gelmekten kaçınıyorlar. Buranın güvenli bir ülke olduğuna insanları ikna etmeliyiz. TGA (Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı) bir şeyler yapıyor, evet ancak tam olarak yapması gerekeni yapıyor mu, emin değilim. Diyeceğim o ki hep aynı ülkelere yönelmeyin. Başka şeyler düşünün, farklı adımlar atın.
Ekonomideki daralma işlerinize nasıl yansıyor?
Yatırımcılar artık yatırım yapmakta isteksiz. Bunun temel sebebi yalnızca ekonomideki daralma değil, aynı zamanda yüksek faizlerin hâlâ hayatımızda olması. Bir yatırımcı, 10 milyon dolarlık bir tesis yatırımı yaparak faizde kazanacağından daha fazla gelir elde edemeyeceğini düşünüyor ve yatırımdan vazgeçiyor. Ekonomide, tekstilde, inşaatta iflaslar hızla artıyor. Bu sektörler daralınca otellerdeki konaklamalar, toplantılar da azalıyor. Ekonomideki sıkı para politikasının gevşetilmesi gerekiyor.
"Keşfedilmemiş yerlere yönelim var"
“İnsanlar artık daha önce keşfedilmemiş yerlere yöneldi. Bunun bir nedeni de sosyal medyanın etkisiyle oluşan bir ‘Türk politikası’ diyebileceğimiz dalga. Mesela, ‘Yunanistan çok ucuz’ söylemi yayılıyor ve herkes oraya gidiyor. ‘Bodrum çok pahalı’ deniliyor, Bodrum’a gitmeyelim havası oluşuyor. Dijital medyanın güçlü etkisiyle oluşan bir sürü politikası. Influencer’lar insanları kolaylıkla yönlendirebiliyor. Kalitesi çok yüksek olmasa bile, popülerleşen destinasyonlar tercih ediliyor."