İsviçre merkezli GPHG Vakfı (Grand Prix d’Horlogerie de Genève) tarafından her yıl İsviçre, Tokyo, New York, Paris, Singapur, Dubai, Macao gibi dünya şehirlerinde düzenlenen ve saat dünyasının en prestijli etkinliklerinden biri olarak kabul edilen GPHG sergisi, ilk kez Türkiye’de, Vakko Hotel Sumahan Bosphorus’ta düzenlendi. Türkiye ile İsviçre arasında diplomatik ilişkilerin 100’üncü yılının kutlandığı yılda gerçekleşen etkinlikte, saatçilik kültürünün tasarım ve ustalık boyutu İstanbul’daki saat tutkunlarıyla buluşturuldu.
Sergiyi ilk kez Türkiye’de sunmaktan memnun olduklarını söyleyen GPHG Vakfı Başkanı Raymond Loretan, “GPHG, genellikle “Saatçiliğin Oscar’ları” olarak anılır çünkü sektörümüzün sunabileceği en iyi örnekleri bir araya getirir. Türk koleksiyoncular ve zanaatkârlar için bu etkinlik, sadece saatleri değil; hikâyeleri, duyguları ve ustalık becerisini (savoir-faire) de yakından keşfetme fırsatı” diyor.
Cenevre’nin ‘yüksek saatçiliğin başkenti’ olarak önemli bir rol oynadığını, şehir yaşayan bir mirası temsil ettiğini ve bu mirasın, yeni nesilleri kendine çekmeye ve onları beslemeye devam ettiğini belirten Loretan, “Bu yaklaşım, dünyadaki diğer bölgelere de ilham verici bir örnek oluşturuyor — bugün birçok yerde yeni saatçilik okullarının açılması bunun en somut göstergesi” diye ekliyor.
50 MİLYAR DOLARLIK PAZAR
Öte yandan küresel lüks saat endüstrisi, belirsizliklerle çevrili bir dünyada bile büyümesini sürdürüyor. Loretan’a göre, 2024 yılı itibarıyla yaklaşık 47–50 milyar dolar hacme ulaşan dünya lüks saat pazarı, önümüzdeki yıllarda da yıllık ortalama yüzde 4–5 oranında büyüyecek. Ancak bu tablo, küresel jeostratejik dengelerden güçlü biçimde etkileniyor ve geleceğe dair temkinli bir iyimserlik gerektiriyor.
HİKAYESİ OLAN SAATLER
Loretan, performansın bölgelere göre farklılık gösterdiğini belirtiyor. Öyle ki Asya, Hindistan ve Latin Amerika’nın bazı ülkeleri büyümenin itici gücü olurken; Çin ve Hong Kong gibi geleneksel merkezlerde yavaşlama gözleniyor. Buna karşın üst segment ve niş pazarlar güçlü kalmayı başarıyor. Koleksiyonerlerin ilgisi ise, nadir el işçiliği ürünlerine ve yüksek teknolojili komplikasyonlara yönelmiş durumda.
Sanatla saatçiliğin kesiştiği noktada ise yeni bir dönem yaşanıyor. Loretan bu iki dünyanın bağının her zamankinden daha güçlü olduğu görüşünde. Koleksiyonerlerin artık yalnızca teknik mükemmeliyet değil, aynı zamanda hikâyesi ve kimliği olan tasarımlar aradıklarından söz eden Loretan, “Sanatsal nitelikteki saatler yaklaşık 50 bin İsviçre Frangı’ndan başlıyor ve benzersiz modellerde milyonlarca Frang’a ulaşabiliyor” diyor.
TÜRKLERİN CENEVRE İLGİSİ
Etkinlik katılımcılarından Cenevre Turizm ve Kongre Vakfı Direktörü Adrien Genier ise lüks turizmin artık yalnızca konfor ve ihtişamla değil, kişisel deneyimlerle ölçüldüğünü belirterek, bu dönüşümü “lüksü daha kişisel, kapsayıcı ve duygusal olarak etkileyici bir anlayışla yeniden tanımlama fırsatı” olarak gördüklerini söylüyor.
“Cenevre’nin sunduğu deneyimler de bu anlayışın yansıması niteliğinde. Bir saat ustasıyla kendi İsviçre saatinizi tasarlamak, gölde özel bir balık avına çıkmak ve yakaladığınız balığın otel şefi tarafından hazırlanması gibi özgün aktiviteler, ziyaretçilere şehrin “İsviçre DNA’sı” olan mükemmeliyet, güven ve sıcak misafirperverlik duygusunu yaşatıyor” diyen Genier,
Türkiye’den gelen ziyaretçilerin de bunları talep ettiklerini ifade ediyor. Türkiye pazarının, dinamik bir büyüme gösterdiğini ve Cenevre için oldukça güçlü bir potansiyele sahip olduğunu söyleyen Genier, “Türk ziyaretçiler şu anda toplam geceleme oranlarımızın yaklaşık yüzde 0,9’unu oluşturuyor ve 2024’e kıyasla yüzde 26,6’lık etkileyici bir artış gözlemledik” diyor.