USD/TRY
Döviz Çevirici
TRY
USD
EUR
Hesapla

Sellerin ve kuraklığın bilançosu ağırlaşıyor

Türkiye, giderek derinleşen kuraklık ve artan sellerle mücadele ediyor. ‘2024–2030 İklim Değişikliği Eylem Planı’ kapsamında su yönetimi güçlendirilirken, Dünya Bankası’nın 600 milyon dolarlık desteğiyle taşkın ve kuraklık projeleri hayata geçiriliyor.


Sellerin ve kuraklığın bilançosu ağırlaşıyor

İklim değişikliği Türkiye için artık uzak bir tehdit değil, günlük yaşamı doğrudan etkileyen bir kriz haline gelmiş durumda. Doğu Karadeniz’de son haftalarda yaşanan taşkınlar, bir ayda yağması gereken yağışların daha kısa sürede sele dönüşmesi, bu krizin çarpıcı yüzünü gösteriyor. Öte yandan Türkiye, uzun süredir yaşadığı kuraklıkla da ciddi bir sınav veriyor.

Ekonomist’in 12 - 25 Ekim 2025 tarihli sayısından

‘Su stresi altındaki ülkeler’ arasında yer alan Türkiye için su, stratejik bir kaynak olarak yönetilmek zorunda. İşte tam da bu noktada, ‘2024-2030 İklim Değişikliği Eylem Planı’ ve Dünya Bankası’nın 600 milyon dolarlık finansman desteğiyle hayata geçirilen ‘Taşkın ve Kuraklık Yönetimi Projesi’, ülke genelinde taşkın kontrol tesislerinden sulama modernizasyonuna kadar geniş bir alanda yeni bir dönemin kapısını aralıyor.

Sellerin ve kuraklığın bilançosu ağırlaşıyor-1

AFETLERİN FATURASI AĞIR

Sellerin ve kuraklığın yılların içinde ulaştığı boyut durumun ciddiyetini gözler önüne seriyor. Öyle ki Türkiye Afet Bilgi Bankası’na (TABB) göre 1960 – 2014 yılları arasında sel felaketleri, en sık yaşanan altıncı afet. Afete bağlı ölümler dikkate alındığında ise en yıkıcı üçüncü afet türü. 50 yılda gerçekleşen bin 76 sel felaketinin ekonomik maliyeti yaklaşık 800 milyon dolar olarak hesaplanmış durumda. TABB’a göre en fazla ekonomik kayıp yaşayan bölgeler ise Akdeniz (yüzde 42) ve Karadeniz (yüzde 28). Bu süreçte en fazla maliyeti ise 340 milyon dolar ile Antalya sırtlanmış durumda.

Türkiye, son yıllarda giderek derinleşen bir kuraklık döngüsüne de sürükleniyor. İklim bilimci Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Murat Türkeş’in değerlendirmelerine göre, ülkenin üçte ikisinden fazlası halihazırda yıllık su açığıyla karşı karşıya. İklim değişikliğinin etkisiyle bu oran önümüzdeki 20–25 yıl içinde yüzde 80’e ulaşabilir. Bu tablo yalnızca ekolojik değil, aynı zamanda ekonomik ve sosyal bir kriz anlamına geliyor.

TOPRAKLARIN YÜZDE 65’İ KURAKLAŞIYOR

Akdeniz ikliminin egemen olduğu Ege, Akdeniz, Güneydoğu Anadolu ve İç Anadolu’nun büyük bölümü, Türkiye’de kuraklıktan en fazla etkilenen alanlar arasında. Güney Marmara ve Doğu Anadolu’nun güney kesimleri de bu riskli kuşağa dahil. Kuraklık olasılığı açısından en kırılgan bölgeler ise Güneydoğu Anadolu, Akdeniz kıyıları ve Batı Anadolu.

Bugün için kuraklık riskinin en düşük olduğu alanların ise Karadeniz Bölgesi, Kuzeydoğu Anadolu (Erzurum, Kars, Ardahan) ve yüksek dağlık bölgeler olduğunu belirten Türkeş, ancak bu bölgelerin de gelecekte yazları kurak Akdeniz ikliminin ve yarı kurak step ikliminin etkisi altına gireceğini, dolayısıyla ‘görece güvenli’ alanların da tehdit altında olduğunu vurguluyor.

Türkiye’nin mevcut hidroklimatolojik koşullarının, ülke topraklarının yaklaşık yüzde 65’inin yarı kurak veya giderek kuraklaşan bir yapıya sahip olduğunu gösterdiğinin altını çizen Türkeş, “Bu durum, tarım topraklarında sertleşme, verim kaybı ve yeraltı sularının hızla çekilmesiyle kendini hissettiriyor. Konya Ovası’nda görülen obrukların artışı da bu tabloyu teyit ediyor” diyor.

Sellerin ve kuraklığın bilançosu ağırlaşıyor-2

DR. GAMZE KOÇ / KARLSRUHE TEKN. ENSTİTÜSÜ

GIDA FİYATLARI YÜKSELECEK

Türkeş, 1 Ekim 2025’te başlayan yeni su yılında Türkiye’nin büyük bölümünün uzun süreli tarımsal ve hidrolojik kuraklık koşullarında olacağını öngörüyor ve Karadeniz’in bir kısmının, Kuzeydoğu Anadolu ve yüksek yaylalar dışında ülkenin neredeyse tamamının kuraklıktan doğrudan etkileneceğine dikkat çekiyor. Türkeş, kuraklığın yalnızca tarımsal üretimi değil, enerji, sanayi ve turizmi de etkilediğini kaydediyor. Barajlarda azalan su, enerji üretim maliyetlerini artırırken; yaz turizmi bölgelerinde su kıtlığı ciddi sorunlara yol açıyor. İstanbul gibi büyük kentler içinse içme suyu tedariki, kritik bir risk alanı haline geliyor. Türkeş’e göre, eğer bütüncül bir kuraklık ve su yönetimi politikası hayata geçirilmezse, su kıtlığı sadece ekonomik dengeleri değil, toplumsal huzuru da tehdit edecek.

Türkiye’de iklim değişiminin etkisiyle şiddetli yağışların sıklığı ve yoğunluğunun artacağını öngören Karlsruhe Teknoloji Enstitüsü’de doktora sonrası araştırmacı olarak görev yapan Dr. Gamze Koç, “Kuraklık artacak ama bu demek değil ki daha az yağış olacak ve sel olmayacak. Çünkü, sıcaklık arttığında yüzeyden ve okyanustan buharlaşma da hızlıca artıyor. Bu ne kadar hızlı olursa yağış olarak düşme etkisi de o kadar hızlı oluyor” diyor. İklim değişikliğinden dolayı 2-3 derece arası ısınma beklediklerini, bazı iklim senaryolarında ise bunun 4-6 dereceye kadar çıktığını ifade eden Koç, “Hızlı buharlaşan su aynı şekilde çok hızlı şekilde yeryüzüne düşüyor. Bu da yağışların daha şiddetli olduğu anlamına geliyor. Ekonomik kayıplar da yağışın şiddetiyle doğru orantılı olarak artıyorlar” diye konuşuyor.

Sellerin ve kuraklığın bilançosu ağırlaşıyor-3

ÖMER EKMEKÇİOĞLU / İTÜ

Dünyanın en kapsamlı afet veri tabanı EM-DAT’ın afetlerin ekonomik boyutu ortaya koyduğundan söz eden İstanbul Teknik Üniversitesi, Afet Yönetimi Enstitüsü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ömer Ekmekçioğlu ise, “EM-DAT’ın afet kayıtlarına göre Türkiye’de sel afetinin yıllık ortalama ekonomik etkisinin 300 milyon dolar olduğu görülüyor. Ancak bu veri tabanı sadece büyük afetleri ölçüp onları baz alıyor. Küçük sel ve baskınların etkisi de dahil edildiğinde rakamın bunun üzerinde olacağı düşünülmeli” diye anlatıyor.

SU FELAKETLERİ ARTACAK

Türkiye’de sel ve taşkın riskleri her geçen yıl belirgin biçimde artırıyor. 2021, 2022 ve 2023 yıllarında üst üste yaşanan sel felaketleriyle gündeme gelen Kastamonu’nun İnebolu ilçesi, bu durumun en çarpıcı örneklerinden biri. 2021 yılında selin maliyetinin 290 milyon dolar, 2022’deki maliyeti ise 4,2 milyar TL olarak açıklanmıştı. Artık daha olağan hale gelen bu felaketlerde yalnızca iklim değişikliği değil, yanlış planlamalar ve yetersiz altyapılar da büyük rol oynuyor. Ne yazık ki bilimsel araştırmalar, felakete yol açan hataların yapılmaya devam edildiğini gösteriyor.

Sellerin ve kuraklığın bilançosu ağırlaşıyor-4

DR. ZEYNEP ÖZDEMİR / AMASYA ÜNİ.

GEREKLİ DERSLER ALINDI MI?

Amasya Üniversitesi Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Merve Özkaynak ve Dr. Zeynep Özdemir’in yürüttüğü yeni bir araştırma, 2021’deki uyarı niteliğindeki sel felaketinden ders alınmadığını ortaya koyuyor. Çalışma, 2022 ve 2023’te de aynı hataların tekrarladığını; kıyı kanununa aykırı biçimde riskli bölgelerde yapılaşmanın sürdüğünü, dere yataklarına kamusal binaların inşa edildiğini ve köprülerin hem dayanıksız hem de suyun doğal akışını engelleyecek şekilde yapıldığını gösteriyor. Bu uygulamaların, kentleri iklim değişikliği karşısında daha da kırılgan hale getirdiğini vurgulayan Özkaynak ve Özdemir, iklim değişikliği ile birlikte Batı Karadeniz’de yağışların miktarı ve şiddetinin arttığını, üst üste üç yıl yaşanan sel felaketlerinin önümüzdeki yıllarda daha da sık gerçekleşeceğini öngörüyor.

Sellerin ve kuraklığın bilançosu ağırlaşıyor-5

DR. MERVE ÖZKAYNAK YOLCU / AMASYA ÜNİ.

Bu arada Batı ve Güneybatı Anadolu’da özellikle kış aylarındaki kayıplar, su kaynaklarını azaltıyor ve tarımsal kuraklık riskini büyütüyor. Doğu Karadeniz ve Doğu Akdeniz’deki yağışlar ise yıllık toplamda çok artmasa da daha kısa sürede ve çok daha şiddetli sağanaklar halinde düşüyor. Yani yıllık ortalama azalsa da tek seferde yağan yağmurun miktarı artıyor. Bu durum hem barajların dolmasına engel oluyor hem de toprağın suyu emmesine fırsat vermeden akışa geçerek ani sel ve taşkınlara yol açıyor. Kısacası Türkiye’nin bazı bölgeleri kuraklıkla, bazı bölgeleri ise sel riskiyle karşı karşıya ve çoğu bölgede bu iki risk birlikte yaşanıyor.

Sellerin ve kuraklığın bilançosu ağırlaşıyor-6

DOÇ. DR. DOĞUKAN DOĞU YAVAŞ / KIRŞEHİR AHİ EVRAN ÜNİ.

BARAJLAR SU TUTAMIYOR

İklim değişikliğinin etkilerini derinden hisseden Akdeniz’deki yağış trendlerinin 1950’den 2024’e ne şekilde değiştiğini inceleyen yeni bir araştırmanın, havzanın doğu ve batı olmak üzere ikiye bölündüğünü ve farklı sorunlarla karşı karşıya olduğunu gösterdiğini söyleyen Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi Coğrafya Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Doğukan Doğu Yavaş, “Türkiye’yi de kapsayan Doğu Akdeniz’de sel riskini artıran aşırı yağışlar yoğunlaşıyor. Özellikle kuzeydoğu bölgelerinde şiddetli yağış alan gün sayısı artıyor. Tek bir günde yağan maksimum yağış miktarında ise 10 yılda üç mm’ye varan artışlar saptanıyor. Yağmurun kısa sürede ve şiddetli düşmesi, barajların su tutmasını zorlaştırıyor. Toprağın ememediği su ise hızla yüzey akışına geçiyor. Özetle bu bulgular, ani sel ve su baskını risklerinin yoğunlaştığını gösteriyor” şeklinde konuşuyor.

ZİNCİRLEME AFETLER OLUŞUYOR

İklim değişikliği zincirleme afetleri de artırıyor. İstanbul Teknik Üniversitesi’nden bir grup bilim insanının liderlik ettiği yeni bir çalışma, 6 Şubat 2023’te yaşanan depremlerden ve takip eden heyelanlardan kaynaklanan yıkımın, güçlü bir ‘atmosferik nehir’ olayı nedeniyle şiddetlendiğini ortaya koyuyor. Bu konu üzerine, İstanbul Teknik Üniversitesi Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü’nde doktora sonrası araştırmalarını sürdüren Dr. Bikem Ekberzade, deprem, fırtına ve sel gibi doğal afetlerin, büyük yıkımlara yol açabildiğine değinerek, “Birden fazla afetin birlikte ya da birbirlerinden beslenerek ya da birbirlerini tetikleyerek gerçekleştiği durumlarda ise bu yıkım, öngörülmesi zor şekillerde katlanıyor” diyor.

Doğu Anadolu Fay Hattı’nda gerçekleşen ve bölgede sayısız heyelanı tetikleyen depremlerden 36 gün sonra yaşanan ve 20 saat gibi kısa bir sürede bölgeye 183 mm yağış bırakan atmosferik nehirin de böyle bir sonuç doğurduğunu hatırlatan Ekberzade, “Depremlerin ardından gerçekleşen moloz akmaları ve heyelanlar sonrasında özellikle nehir yataklarında yığılmalar meydana geldi. Suyun blokajları aşamadığı yerlerde sel baskınları görüldü. Bu durum, artan sıcaklıklar nedeniyle karların erimesiyle ve depremden sonra yaşanan atmosferik nehir ile birleşince, zaten kırılgan olan bölge, ikincil bir afet ile karşı karşıya kalmış oldu” diye ekliyor.

Sellerin ve kuraklığın bilançosu ağırlaşıyor-7

FERHAT GÜRÜZ / AKDENİZ İHRACATÇI BİRLİKLERİ (AKİB) YKB

“2026 ‘kayıp sezon’ olabilir”
“Kuraklık; meyve irileşmesinin zayıflamasına, güneş yanığı ve kalite kaybına yol açar. Domateste uç çürüklüğü, nar ve turunçgilde çatlama/döküm artışı gibi spesifik bozukluklar kuraklığın tipik sonuçları. Ayrıca yetersiz sulama tuz birikimine sebep olarak kök gelişimini engeller. 2025 yazında Anadolu’da birçok baraj gölünde su seviyelerinin kritik düzeye düştüğü haberleri yayınlandı. Bu tablo, 2026 sezonuna girerken üreticilerin su yönetiminde ihtiyatlı davranması gerektiğini ortaya koyuyor. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın 2025’te duyurduğu ‘Kuraklık Strateji Belgesi’ kapsamında, özellikle Güneydoğu Anadolu ve Akdeniz bölgelerinde damla sulama destekleri ve kuraklığa dayanıklı çeşitlerin yaygınlaştırılması planlanıyor. Ancak çiftçi temsilcileri, bu önlemlerin hızla hayata geçirilmediği takdirde 2026 sezonunun ‘kayıp sezon’ olabileceğini ifade ediyorlar.”

Sellerin ve kuraklığın bilançosu ağırlaşıyor-8

PROF. DR. MURAT TÜRKEŞ / BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ ÖĞR. ÜYESİ

“Stratejik ürün planı yapılmalı”
“Kuraklık, tarımda en somut etkisini gösteriyor. 2024–25 döneminde hem tahılda hem de meyvelerde ciddi rekolte kayıpları yaşandı. Meyve fiyatları sert yükselirken incir, kayısı, kiraz gibi ürünler adeta ‘lüks tüketime’ dönüştü. Kuraklığın üçüncü yılına girilmesiyle gıda fiyatları 2025–2026 döneminde daha da artacak. Bu durum gıda enflasyonunu tetikleyecek ve özellikle dar gelirli grupları ağır biçimde etkileyecek. Türkiye halen dinamik bir kuraklık yönetim sistemine sahip değil. Suyun olmadığı bölgelerde yüksek su tüketen ürünlerin ekilmesi sürdürülemez. Silajlık mısır, yonca gibi çok su isteyen yem bitkilerinin salma sulama yöntemleriyle ekilmesi hem yeraltı sularını tüketiyor hem de krizi derinleştiriyor. Çözüm, kuraklığa dayanıklı çeşitlere yönelmek ve stratejik ürün planlamasıyla gıda güvenliğini sağlamak.”

0

EKONOMİST YENİ SAYI
Ekonomist Dergisini takip etmek için abone olun.
ABONE OL