Trabzon’un Maçka ilçesinde, 11 Ağustos 2017'de terör örgütü PKK’lı teröristler tarafından şehit edilen Eren Bülbül ve Jandarma Astsubay Kıdemli Başçavuş Ferhat Gedik’in hayatlarının konu edinildiği TRT Ortak Yapımı “Kesişme; İyi ki Varsın Eren” bugün vizyona giriyor. Film, Türkiye'nin yanı sıra Almanya, Avusturya, Fransa, Belçika, İngiltere, Azerbaycan, Norveç ve Danimarka'da da vizyona girecek
Filmin başrol oyuncularından Rahman Beşel, Mutlunur Lafçı ve Emir Çiçek, filme ilişkin AA muhabirine açıklamada bulundu.
Eren Bülbül'ü canlandıran genç oyuncu Beşel, okuduğu okulda yapılan seçmeler sonucu filmde rol aldığını belirterek, "Okula gelip video çektiler. Kendimi tanıttım. (Seçildikten sonra) Oyunculuk eğitimi aldım, sete alışmam için. Hatay'a gittim. Hatay‘dan sonra Maçka'da çekimlerim oldu. Tabii ilk olduğu için heyecanlıydım." dedi.
Rahman Beşel, tecrübesi olmadığı için çekimlerde zorluklar yaşadığını kaydetti.
Set ekibinin kendisine çok yakın davrandığını dile getiren genç oyuncu, ekiple aile gibi olduklarını söyleyerek, "Karadenizliyim. Eren de Karadenizliydi. Aynı şive, yöre... Benzer yanlarımız var. Eren'in hikayesi çok zor bir hikaye. Kolay yollardan geçmedi tabii Karadenizli olarak. Ben de Karadenizliyim. Şehit olmak çok gurur verici bir şey, çok etkiliyor insanı. 15 yaşında küçük bir çocuk. Türkiye için kendini feda etti, şehit kardeşimiz." ifadelerini kullandı.
Beşel, Trabzon, İstanbul, Hatay ve Niğde'de gerçekleştirilen çekimlerin 12 hafta sürdüğünü aktardı.
Eren'in annesi Ayşe Bülbül'ü oynayan Mutlunur Lafçı ise ilk kez bir sinema filminde oynadığını söyleyerek, "O yüzden çok daha değişik bir heyecana, diğer işlerden daha farklı bir hisse sahibim açıkçası. Senaryoyu ilk okuduğumda çok heyecanlandım. Hikaye zaten bildiğimiz, yaşandığı zaman şahit olduğumuz bir olaydı, tüm ülkece hepimizi çok üzen. Elim bir olay." değerlendirmesinde bulundu.
Lafçı, kurmaca bir karakteri oynamanın daha rahat olduğunun altını çizerek, şunları kaydetti:
"Ayşe Bülbül, hepimizin bu olaydan sonra bildiği bir simge haline geldi. Ayşe anneyi canlandırmak biraz zor bir işti. Yaşayan birini oynamak kurmaca karakterden daha zor. Çünkü bir görevin var. Aslında işini biraz daha farklı yönden yapman gerekiyor. Özellikle Trabzon’da Ayşe ve çocuklarıyla şu an kurdukları düzende çok vakit geçirdik. Onlarla beraber yemek yedik, kahvaltı ettik, televizyon izledik, uyuduk. Hatta her şeyi yaptık. Onlarla birkaç gün geçirdim. Onların yaşantısını, nasıl bir düzen içinde yaşadıklarını görmek, bir oyuncu olarak gerçekten enteresan bir maceraydı. Bu elde edebileceğiniz bir şans değil, oynayacağınız kişiyle tanışmak ve onunla beraber vakit geçirmek."
Eren'in annesinin çok güçlü bir kadın olduğunu vurgulayan Lafçı, "Yitip giden iki kişi var ama bu iki kişinin arkasında bıraktığı iki de kadın var. Bence onlar büyük kahraman. Çünkü hala hayatlarına devam etmek, bu acıyla yaşamlarını sürdürmek zorundalar. Onların o güçlü duruşları beni çok etkiledi. 13 çocuğu var. 13 çocuk yetiştirmek lafta kolay. Ben sette 13 çocuğu görene kadar o durumu algılayamamıştım. Gerçekten çok farklı bir his onları yönetmek, bu aileyi idame ettirmek, o güç... Hep bunun üzerinden yürüdük." ifadelerini kullandı.
Filmde en çok şive konusunda zorlandığına dikkati çeken Lafçı, filmden ve performansından umutlu olduğunu sözlerine ekledi.
Lafçı, amaçlarının yara açmak olmadığını dile getirerek, şöyle devam etti:
"İlk başlarda benim için gerçekten zordu. Aile ile oyuncu olarak ve Mutlunur olarak tanışıyorsun. Kendi duygularım var ama oyuncu olarak da gözlemlemem gereken bir durum var. İkisi ilk günler çok zorladı beni. Gerçekten depresif bir moda girdim. Ben bunu nasıl çözeceğim? Üzülüyorsun. Bir aile var. Yaşananları canlı canlı dinliyorsun. Bir yandan rolü çıkarmam lazım. Orada ne yapacağını düşünüyorsun. Gerçekten o karmaşayı çok fazla yaşadım. Biraz psikolojimi etkiledi. Onu toparlamak zor oldu. Çok etkilendim. Mümkün değil etkilenmemek. Bu profesyonellik değil. Kim olsa aynı etkiyi hissedecektir izlediğinde. Gerçekten büyük bir acı var. Eren'in vefatına kadar da aile zaten çok zorluklar içerisinde idame ettirmiş hayatını. Eren çok mutlu, rahat bir hayat sürememiş. Bu beni çok daha fazla etkiledi. Yavrumun neredeyse hiçbir şey yaşamadan göçüp gitmesi çok üzücü bir hikaye. 16 yaşında bir çocuğun bu anlamda yok olması maalesef üzücüydü. Çok etkilendim."
Filmde Eren'in babası Hasan Bülbül'ü canlandıran oyuncu Emir Çiçek ise projeye dahil olduğu için çok mutlu olduğunu söylüyor: "Bu, aslında tarihe not düşecek bir proje. Çok uzun yıllar hatırlanacak. Bir röportajda daha söylemiştim, bu aslında gelecek nesillere de aktarılacak bir proje. Benim 17 yaşında ikizlerim var. Onların çocukları da bunu izleyecek, belki onların çocukları da izleyecek. Çünkü bu tarihsel bir proje. Bir biyografi üzerinden, tarihsel bir noktaya evrilecek bir proje diye düşünüyorum."
Çiçek, Eren Bülbül'ün evinin olduğu alanda, 25 gün çekimlere katıldığını dile getirerek, bölgenin coğrafi koşullarının, oyuncuları ve set ekibini çok zorladığını, özellikle set ekibine bu anlamda çok teşekkür ettiğini söyledi.
Hasan Bülbül ile fiziki anlamda birbirlerine benzemediklerine dikkati çeken sanatçı, Maçka'ya gittiğinde ilk olarak Eren Bülbül'ün kabristanını ziyaret ettiğini aktararak, şöyle konuştu:
"Baba, oğul yan yana yatıyor. Orada çok etkileniyorsunuz. Maçka'da ben ilk defa gördüm, Anadolu'da zaman geçirdim ama (Maçka'da) bütün ailelerin mezarları bahçelerinde. Benim aklım almadı. Bu acı bitmiyor, gerçekten bitmiyor. Kapıyı açıyorsun, mezar orada. Giriyorsunuz, mezar orada. Şehirde ya da Türkiye'nin farklı coğrafyalarında mezarlıklar var. İnsanlar ölüm yıl dönümlerinde, bayramlarda, kandillerde gidiyor yani o anlarda hatırlıyor. Ama orada böyle bir şey yok. Orada hep karşılaşıyorsun. O yüzden o acı çok etkileyici bir şey. Bu benim oynarken kurduğum rolü de çok etkiledi. Çünkü benzemek değil, oradaki duyguyu yansıtmak çok önemli."
Filmde rol aldığı için gurur duyduğunu ve heyecan içinde olduğunu söyleyen Çiçek, "İyi ki bu projede varım. İyi ki Varsın Eren'e, ben de destek olduğum ve projede var olduğum için çok mutluyum. Biz burada o acıların ne kadarını anlatabiliriz, onu bilmiyorum. Orada yaşayanlar için her şey daha zor." değerlendirmesinde
Filmin başrol oyuncularından Rahman Beşel, Mutlunur Lafçı ve Emir Çiçek, filme ilişkin AA muhabirine açıklamada bulundu.
Eren Bülbül'ü canlandıran genç oyuncu Beşel, okuduğu okulda yapılan seçmeler sonucu filmde rol aldığını belirterek, "Okula gelip video çektiler. Kendimi tanıttım. (Seçildikten sonra) Oyunculuk eğitimi aldım, sete alışmam için. Hatay'a gittim. Hatay‘dan sonra Maçka'da çekimlerim oldu. Tabii ilk olduğu için heyecanlıydım." dedi.
Rahman Beşel, tecrübesi olmadığı için çekimlerde zorluklar yaşadığını kaydetti.
Set ekibinin kendisine çok yakın davrandığını dile getiren genç oyuncu, ekiple aile gibi olduklarını söyleyerek, "Karadenizliyim. Eren de Karadenizliydi. Aynı şive, yöre... Benzer yanlarımız var. Eren'in hikayesi çok zor bir hikaye. Kolay yollardan geçmedi tabii Karadenizli olarak. Ben de Karadenizliyim. Şehit olmak çok gurur verici bir şey, çok etkiliyor insanı. 15 yaşında küçük bir çocuk. Türkiye için kendini feda etti, şehit kardeşimiz." ifadelerini kullandı.
Beşel, Trabzon, İstanbul, Hatay ve Niğde'de gerçekleştirilen çekimlerin 12 hafta sürdüğünü aktardı.
"Yaşayan birini oynamak kurmaca karakterden daha zor"
Eren'in annesi Ayşe Bülbül'ü oynayan Mutlunur Lafçı ise ilk kez bir sinema filminde oynadığını söyleyerek, "O yüzden çok daha değişik bir heyecana, diğer işlerden daha farklı bir hisse sahibim açıkçası. Senaryoyu ilk okuduğumda çok heyecanlandım. Hikaye zaten bildiğimiz, yaşandığı zaman şahit olduğumuz bir olaydı, tüm ülkece hepimizi çok üzen. Elim bir olay." değerlendirmesinde bulundu.
Lafçı, kurmaca bir karakteri oynamanın daha rahat olduğunun altını çizerek, şunları kaydetti:
"Ayşe Bülbül, hepimizin bu olaydan sonra bildiği bir simge haline geldi. Ayşe anneyi canlandırmak biraz zor bir işti. Yaşayan birini oynamak kurmaca karakterden daha zor. Çünkü bir görevin var. Aslında işini biraz daha farklı yönden yapman gerekiyor. Özellikle Trabzon’da Ayşe ve çocuklarıyla şu an kurdukları düzende çok vakit geçirdik. Onlarla beraber yemek yedik, kahvaltı ettik, televizyon izledik, uyuduk. Hatta her şeyi yaptık. Onlarla birkaç gün geçirdim. Onların yaşantısını, nasıl bir düzen içinde yaşadıklarını görmek, bir oyuncu olarak gerçekten enteresan bir maceraydı. Bu elde edebileceğiniz bir şans değil, oynayacağınız kişiyle tanışmak ve onunla beraber vakit geçirmek."
Eren'in annesinin çok güçlü bir kadın olduğunu vurgulayan Lafçı, "Yitip giden iki kişi var ama bu iki kişinin arkasında bıraktığı iki de kadın var. Bence onlar büyük kahraman. Çünkü hala hayatlarına devam etmek, bu acıyla yaşamlarını sürdürmek zorundalar. Onların o güçlü duruşları beni çok etkiledi. 13 çocuğu var. 13 çocuk yetiştirmek lafta kolay. Ben sette 13 çocuğu görene kadar o durumu algılayamamıştım. Gerçekten çok farklı bir his onları yönetmek, bu aileyi idame ettirmek, o güç... Hep bunun üzerinden yürüdük." ifadelerini kullandı.
Filmde en çok şive konusunda zorlandığına dikkati çeken Lafçı, filmden ve performansından umutlu olduğunu sözlerine ekledi.
Lafçı, amaçlarının yara açmak olmadığını dile getirerek, şöyle devam etti:
"İlk başlarda benim için gerçekten zordu. Aile ile oyuncu olarak ve Mutlunur olarak tanışıyorsun. Kendi duygularım var ama oyuncu olarak da gözlemlemem gereken bir durum var. İkisi ilk günler çok zorladı beni. Gerçekten depresif bir moda girdim. Ben bunu nasıl çözeceğim? Üzülüyorsun. Bir aile var. Yaşananları canlı canlı dinliyorsun. Bir yandan rolü çıkarmam lazım. Orada ne yapacağını düşünüyorsun. Gerçekten o karmaşayı çok fazla yaşadım. Biraz psikolojimi etkiledi. Onu toparlamak zor oldu. Çok etkilendim. Mümkün değil etkilenmemek. Bu profesyonellik değil. Kim olsa aynı etkiyi hissedecektir izlediğinde. Gerçekten büyük bir acı var. Eren'in vefatına kadar da aile zaten çok zorluklar içerisinde idame ettirmiş hayatını. Eren çok mutlu, rahat bir hayat sürememiş. Bu beni çok daha fazla etkiledi. Yavrumun neredeyse hiçbir şey yaşamadan göçüp gitmesi çok üzücü bir hikaye. 16 yaşında bir çocuğun bu anlamda yok olması maalesef üzücüydü. Çok etkilendim."
"Bu, aslında tarihe not düşecek bir proje"
Filmde Eren'in babası Hasan Bülbül'ü canlandıran oyuncu Emir Çiçek ise projeye dahil olduğu için çok mutlu olduğunu söylüyor: "Bu, aslında tarihe not düşecek bir proje. Çok uzun yıllar hatırlanacak. Bir röportajda daha söylemiştim, bu aslında gelecek nesillere de aktarılacak bir proje. Benim 17 yaşında ikizlerim var. Onların çocukları da bunu izleyecek, belki onların çocukları da izleyecek. Çünkü bu tarihsel bir proje. Bir biyografi üzerinden, tarihsel bir noktaya evrilecek bir proje diye düşünüyorum."
Çiçek, Eren Bülbül'ün evinin olduğu alanda, 25 gün çekimlere katıldığını dile getirerek, bölgenin coğrafi koşullarının, oyuncuları ve set ekibini çok zorladığını, özellikle set ekibine bu anlamda çok teşekkür ettiğini söyledi.
Hasan Bülbül ile fiziki anlamda birbirlerine benzemediklerine dikkati çeken sanatçı, Maçka'ya gittiğinde ilk olarak Eren Bülbül'ün kabristanını ziyaret ettiğini aktararak, şöyle konuştu:
"Baba, oğul yan yana yatıyor. Orada çok etkileniyorsunuz. Maçka'da ben ilk defa gördüm, Anadolu'da zaman geçirdim ama (Maçka'da) bütün ailelerin mezarları bahçelerinde. Benim aklım almadı. Bu acı bitmiyor, gerçekten bitmiyor. Kapıyı açıyorsun, mezar orada. Giriyorsunuz, mezar orada. Şehirde ya da Türkiye'nin farklı coğrafyalarında mezarlıklar var. İnsanlar ölüm yıl dönümlerinde, bayramlarda, kandillerde gidiyor yani o anlarda hatırlıyor. Ama orada böyle bir şey yok. Orada hep karşılaşıyorsun. O yüzden o acı çok etkileyici bir şey. Bu benim oynarken kurduğum rolü de çok etkiledi. Çünkü benzemek değil, oradaki duyguyu yansıtmak çok önemli."
Filmde rol aldığı için gurur duyduğunu ve heyecan içinde olduğunu söyleyen Çiçek, "İyi ki bu projede varım. İyi ki Varsın Eren'e, ben de destek olduğum ve projede var olduğum için çok mutluyum. Biz burada o acıların ne kadarını anlatabiliriz, onu bilmiyorum. Orada yaşayanlar için her şey daha zor." değerlendirmesinde