Eğitim alanında 65 yıllık bir geçmişe sahip olan Kültür Eğitim Kurumları, 2025 yılının zorlu ekonomik koşullarına rağmen yeni yatırımlarla yoluna devam ediyor. Anaokulundan üniversiteye kadar altı kampüste toplamda 16 bin öğrencinin eğitim gördüğü Kültür Grubu, 75 milyon dolarlık yeni bir yatırımın temelini attı.
Ekonomist’in 23 Kasım - 6 Aralık 2025 tarihli sayısından
Kısa bir süre önce Ataköy 2 Kampüs adıyla temeli atılan yeni üniversite binasının 2027 yılında devreye girmesini planladıklarını anlatan İstanbul Kültür Eğitim Kurumları Yönetim Kurulu Başkanı Ful Akıngüç, yeni kampüsün uluslararası standartlarda inşa edildiğini ve 10 bin öğrenci kapasiteli olduğunu dile getiriyor. Akıngüç ile grubun yeni yatırım gündemi ve eğitimdeki sorunları konuştuk.
Kültür ailesinin eğitim alanındaki yolculuğundan söz eder misiniz? 2025 yılını nasıl geçiriyorsunuz?
Köklerimiz Dedem Halil Akıngüç’ün 1932’de Eskişehir’de açtığı Kültür dersevine uzanıyor. Bugünkü adıyla eğitim yolculuğumuz ise 1960 yılında kurucumuz ve onursal başkanımız Fahamettin Akıngüç’ün eğitim girişimiyle başlıyor. 65 yıl içinde Kültür Koleji, Kültür2000 Koleji, Kültür Koleji Vakfı ve vakfımızın kurucusu olduğu İstanbul Kültür Üniversitesi ile tüm kademelere dokunan bir eğitim tesisi olarak çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Okullarımızda 2 bin 500, üniversite özelinde ise 14 bin 200 olmak üzere toplam 16 bine yakın öğrenciye hizmet ediyoruz. Eğitim kurumlarımızda toplam bin 350’ye yakın eğitim emekçisi çalışıyor. 2025 dünya genelinde yönetilmesi zor bir yıl. Bir fırtına yaşanıyor. Kültür’de ise ilke olarak fırtınalı dönemlerde daha fazla efor göstermeye çalışırız. Kriz zamanlarının panzehiri yine çalışmak ve yatırım yapmak. 2025’te de bu yaklaşımımızı koruduk. Anaokulundan üniversiteye kaynaklarımızı kısıtlamak yerine, imkanlar dahilinde eğitim yatırımlarımızı sürdürdüğümüz bir yıl oldu. Büyüme noktasında ise çift haneli rakamlarla hedeflerimizi koruduğumuzu söyleyebilirim.
Kültür Okulları olarak yatırım gündeminizden söz eder misiniz?
Okullarımızda eğitimin tüm kademelerinde yer alıyoruz. Anaokulundan üniversite dahil bir eğitim kurumuyuz. Yatırım gündemimizde eğitim niteliğinin artırılması ve insan kaynağının geliştirilmesi var. Bunun yanı sıra yapay zekanın eğitim çalışmalarına nasıl fayda sağlayacağı konusu da yatırım gündemimizin ağırlıklı konusu. Üniversite tarafında ise Ataköy II kampus yatırımımızın temellerini attık. Kampus projemiz, uluslararası standartlarda bir üniversite altyapısı sunan, aynı anda 10 bin 500 öğrenciye hizmet verebilecek kapasitede, yeşil bina kriterlerini taşıyan, deprem güvenliğini merkeze alan bir proje olarak tasarlandı. Eylül 2027’de eğitim-öğretim hizmetine açılmasını hedefli yoruz.
Yeni kampüs ne kadarlık bir yatırımla hayata geçecek?
Bugünün ekonomik koşullarında pek çok paydaşımız tarafından fazla cesur bulunan bu yatırımımız için temelleri geçtiğimiz ay attık. 75 milyon dolar tutarındaki bu yatırımın yaklaşık yüzde 61’ini öz kaynaklarımızla sağlıyoruz. Eğitimden kazandıklarımızı da eğitime aktardığımız bir girişim oldu.
Bu yıl okula kayıt performansı ne oldu? Ücret artışları kayıtları ne düzeyde etkiledi?
Genel olarak özel okul sektöründe öğrenci kaybı yaşanıyor. Biz kayıt performansında stabiliteyi koruduk diyebiliriz. Burada mevcudu korumayı; 65 yıldan gelen tanıklıkla ve deneyimle aldığımız tedbirler, mali disiplin yapımıza borçluyuz. Ancak enflasyonist ortamın etkilerinin, ailelerdeki sürdürülebilirlik kaygısının her alanda olduğu gibi eğitim kurumlarında da hissedildiğini söyleyebiliriz.
Türkiye’de özel okullulaşma oranı düşüyor. Bu oran özel okul ücretleriyle önümüzdeki süreçte nereye doğru gider?
MEB 2024-2025 verilerine göre Türkiye’de özel okul sayısı 14 bin 700 olarak telaffuz ediliyor. Genel itibarıyla özel okullulaşma oranının yüzde 8 civarında olduğunu söyleyebiliriz. Geçmişe baktığımızda bu oranın yüzde 10’u aştığı zamanlar da olmuştur. Ancak pandemi sonrasında başlayan alım gücündeki düşüş ve ardından gelen yüksek ekonomik dalgalanmalar bu sayıyı ciddi etkiledi. Şu anda özel okullulaşma oranının yüzde 8’in dahi altına düştüğünü söyleyebiliriz. Bu oranda özel okul ücretleri elbette bir faktördür ancak esas mesele enflasyonist ortamla birlikte insanların alım gücünün aşınmasıdır.
Türkiye’de eğitim sisteminin sorunları ve kaliteye yönelik tespitleriniz nedir? Buradaki yerimizi daha yüksek noktaya çıkarmak için hangi adımlar atılmalı?
Türkiye’de eğitim sisteminin sorunları her dönem değişiklik gösterdi. Bir dönem ülkenin doğusu ve batısı arasındaki fırsatların eşitliği konusu en büyük meselemizdi. Bu uçurum belli seviyede kapandı ama ancak hala hassasiyetle üzerinde durulması gereken bir konu. Yine eşitsizlik meselesinde kız çocuklarının okullulaşma oranı bir konuydu, hâlâ en önemli gündemler arasında. Ardından ezbere dayalı müfredat tartışmaları ve ölçme-değerlendirmenin eğitim üzerindeki hakimiyeti bir konu oldu. Eğitimin niteliğini etkileyen bir faktör olarak bu başlığın üzerinde çalışmalar sürüyor. Internet ve dijitalleşme ile birlikte öğretmen ve öğrenme araçlarının doğası evrildi. Bugün geldiğimiz noktada yapay zeka bir tartışma konusu. Niteliği yapay zekaya karşı nasıl koruyacağımız değil, yapay zeka ile nasıl artıracağımızı tartışma zamanı. Dünyanın geçtiği pandemi süreci uzaktan eğitimle birlikte nesilde yaklaşık 2,5 yıllık bir öğrenme erozyonu yarattı ki bunun etkilerini henüz ölçmedik. Ayrıca 2023 depreminde 11 ilimizde yaşanan sorun, ülkemizde okul çağında binlerce çocuğumuz, gencimiz ve öğretmenimiz için olağanüstü üzücü bir öykü. 11 ildeki eğitim süreçlerinin yönetimi bir eğitimci olarak hepimizin gündemi.

“Özel okullarda öğrenci sayısı azalıyor”
“Eğitimin temel bileşeni; okul ve öğretmen. Bir diğer boyutu da bilişim altyapısı ve öğrenme faaliyetlerini destekleyen öğrenme araçları. Dolayısıyla bu maliyetlerden tasarruf yapmak eğitim kalitesinden ve aslına ülkenin geleceğine yapılan yatırımdan tasarruf etmek demektir ki bu mümkün değil. Misyonunun farkında olan nitelikli özel okullar için enflasyonist ortam çok ciddi bir sınav oldu. Eğitimin kalitesi teknolojideki gelişmelerle daha da artarken, enflasyonist ortamın etkisi eğitim alanında da ciddi hissedildi. Özel okullarda öğrenci sayısı 1,5 milyon iken 1,3 milyona geriledi. Burada enflasyonun aileler üzerindeki etkisi hissediliyor. Özel okullardaki öğrenci sayısını ekonomik durum ve alım gücü elbette çok etkiledi. Özel okullara talepteki azalmada pahalılık değil, enflasyon etkisi görülüyor. Bir takım ekonomik uygulamalar nedeniyle ailelerin eğitime ayırdığı kaynakta kısıtlamaya gittikleri görülüyor. Önümüzdeki süreçte ise ekonomik koşulların yanı sıra nüfusumuzun yaşlanması daha etkili olacak. Demografik etki okul ve öğrenci sayısını gelecek yıllarda daha belirgin bir şekilde etkileyecek.”