İlk endüstriyel enzim fabrikasını kurduk

06 Şubat 2020

Harvard'taki görevini bıraktı ve yakın coğrafyada endüstriyel enzim üreten tesisi kurdu. Hedef, Türkiye'nin yılda 150 milyon dolarlık ithalatını her geçen yıl küçültmek.





Hem girişimci hem de Bezmialem Üniversitesi Yaşambilimleri ve Biyoteknoloji Enstitüsü'nün kurucularından. Sırada Hepatit B aşısını üretmek var.





TALAT YEŞİLOĞLU
tyesil@ekonomist.com.tr





Altı yıl Harvard Tıp Fakültesi'nde doktora üstü ihtisas yapan Serdar Uysal, enstitü kurmak ve hayalindeki teknoloji start up'ını hayata geçirmek için Türkiye'ye geri döndü.





Bezmialem Vakıf Üniversitesi Beykoz Yaşambilimleri ve Biyoteknoloji Enstitüsü müdür yardımcısı olarak görev yapan Serdar Uysal, endüstriyel enzim üretimi için kendi şirketi Livzym'yi kurdu.





Tuzla'da Deri Organize Sanayi'de fabrika kuran Uysal, kısa bir zaman içinde ilk ürünü çıkarmayı hedefliyor. Kuruluş aşamasında 6 milyon dolar yatırım alan Livzym, bu yılsonunda 1 milyon dolarlık satış yapmayı planlıyor.





Dr. Serdar Uysal, "Bu coğrafyada Afrika'dan Rusya'ya kadar endüstriyel seviyede enzim üreten ilk fabrika ve ilk şirket olacak" diyor.






Serdar Uysal ile gelecek planlarını konuştuk.





Altı yıl boyunca Harvard'da ne üzerine çalıştınız?
Uzmanlığım aslında sentetik yollarla antikor üretimi ve proteinlerin atomik çözünürlükte yapılarının belirlenmesi. Antikor üretimi kanser basta olmak üzere farklı hastalıklara uygulaması olan bir teknoloji.





Tabi, eğitiminiz esnasında çok farklı değişik teknolojiler de öğreniyorsunuz. Benim bu manada uzmanlığım protein, aşı, enzimleri de içeren rekombinant yollarla protein üretim ve saflaştırılması. Enstitü için Türkiye'ye gelirken bir yandan da kendi uzmanlığım için bir şirket kurmak istiyordum.





Şirket kurma aşaması nasıl oldu?
Türkiye'de neler üretilebilir, açığı olan yerler neresi, ben ülkeme nasıl katkı sağlayabilirim diye çalışıyordum. Türkiye'nin yaklaşık 150 milyon dolarlık endüstriyel enzim ithalatı var.





Piyasası ise 300 milyon doların üzerinde. Dünyada 8 milyar dolarlık bir sektör. Globalde beş tane büyük şirket var. Türkiye, ihtiyacının tamamını ithal ediyor. Kuzey Afrika'dan Rusya'ya kadar bölgede de endüstriyel enzim üreticisi yok.





Benim aslında Harvard'dan da önce Chicago Üniversitesinde doktora yaparken böyle bir şirket kurma hayalim vardı. Bu konuda ciddi bir fizibilite çıkardım. Bezmialem Üniversitesinde de bu şirketi kurmamla ilgili müsaade aldım yurda dönmeden ve biyoteknoloji enstitü kurulumuna katkıyla, şirketin kurulumunu beraber organize ettim.





Kurulduktan sonra faaliyetleriniz neler oldu?
Kuruluş aşamasında tohum yatırımımı aldım, bununla bir laboratuvar kurdum. Üç yıl kadar AR-GE yaptık, yaptığımız iş mikroorganizmaları birer fabrika haline getirmek, sonrasında isterseniz bu organizmalara insülin, aşı ya da enzim ürettirebilirsiniz.





Benim ayrıca Kalkınma Bakanlığı bünyesinde Hepatit-B aşısı projem var. Şirket bünyesinde enzim üretip satma hedefimiz vardı, zira insülin gibi insana enjekte edilen farmasotik grubu ilaçlar için ciddi validasyon gerekiyor, bu yüzden de gerekli yatırım büyük ama işin maddi geri dönüşü geç oluyor.





Enzim üretimi üzerine üç yıl kadar AR-GE üretiminden sonra ben bir tur yatırım yaptım. Böylece Tuzla'da Deri Organize Sanayi'de fabrikamızı kurduk.





Şirket bünyesinde neler yapacaksınız?
Sirketimiz bir teknoloji start up'ı. Üretim teknolojilerine ait tüm asamalar şirket bünyesinde gerçekleştiriliyor.





Kanaatim, bizim gibi ülkelerin ekosistemi, insan ve finansal kaynağındaki derinlik "de novo" yani sıfırdan inovasyona su an için müsait değil. Halbuki halihazirda ihtiyacımız olan milyarlarca dolarlık teknolojik ürünü ithal ediyoruz.





Zamanla yarattığımız değerle ve yetiştirdiğimiz insan kaynağıyla 10 yıl sonranın inovatif ürünlerine de çalışmaya başlayabiliriz. Böylece sonraki inovatif ürünler için de alt yapı oluşturabiliriz.





Aynen Çin'in yaptığı gibi… Amerika ve dünyanın değişik yerlerinde yetişmiş binlerce adamını uygun koşullarda özel açtıkları merkezlere geri döndürdüler. Kanaatim bizim için de bu yolun da böyle gidilmesi lazım.





Bu yolun sonunda hedefiniz nedir?
Hedefim, ülkeme biyoteknoloji alanında yetkinlik kazandırmak. Bunun iki sac ayağını da organize etmeye gayret ediyorum.





Üniversitemiz bünyesindeki biyoteknoloji enstitümüzle gerekli insan kaynağının yetişmesini sağlarken, diğer taraftan tersine mühendislikle biyoteknolojik yetkinliği ticari manada endüstriyel seviyede üretimi ülkeye kazandırma amacındayım.





Böylece ülkem katma değerli ürün üretiminde ve çok önemli bir alanda dikey derinleşme imkanina sahip olmuş olacak. Buradan elde edeceğimiz tecrübe ve insan kaynağıyla, zaman içinde aminoasit, pepton gibi gıdada kullanılan farklı ürünler üretilebilir.





2020 fizibiliteniz nasıl?
İlk yılın bitiminde yani 2020 yılının sonunda en az 1 milyon dolarlık satış yapmak istiyoruz. Fabrikada kapasiteyi iki katına çıkaracak altyapıyı da hazırladık.





Üçüncü yılın sonunda yaklaşık yıllık 15 milyon dolarlık satış yapmak istiyoruz. ikinci yılın sonunda artık her şey tamam dediğimde şu anki kapasitemizin çok daha büyüğünü inşa etmek istiyorum.





Peki bu bahsettiğiniz sadece enzim değil, ulusal aşı da var. Katma değer veya acil olası durumlarda ihtiyacımız olan sağlıkla ilgili bir şeyler üretebilmek mi?
Enstitü'de Malariya (sitma) ve Kırım Kongo aşısı ile ilgili araştırmalar var ve yine imuno-terapi üzerinden kanserle ilgili projeler var.





Daha çok yeni Johns Hopkins eğitimli bir hocamızı Malezya'dan Türk genom projesine de katkı yapması için üniversitemiz bünyesinde istihdam etmiş bulunuyoruz TÜBİTAK bursu aracılığıyla. Bunlar ülke adına önemli yetkinlikler ve katkı sağlamaya çalışıyoruz, ekosistem yaratmak pesindeyiz.





Size ilaç şirketleri destek oluyor mu?
Enstitü olarak görüştüğümüz yetkinliğimizden faydalanmak isteyen birkaç ilaç şirketi geldi, görüşme yaptık ama onun haricinde bizim sanayi ile su an icin ciddi bir ilişkimiz yok. Çünkü, daha çok yeniyiz.





BİYOTEKNOLOJİYE 40 MİLYON TL YATIRILDI
“Harvard’da okurken Türkiye’ye dönme arzum vardı. Türkiye’de örnek bir enstitü kuralım diye bir fikir ortaya koydum, Harvard Long Wood’un StarBucks’indaJ . ETH, İsveç Karolinska, İsrail Weizmann, Almanya Max Plank, ABD MIT Whitehead enstitüleri gibi…





Bu bahsettiğim enstitülerin özelliği ise genelde o ülkelerin üniversitelerinin üzerinde ileri çalışmaların yapıldığı yerler ve genelde o ülkede bir taneler. Bu işler insan kaynağıyla oluyor. Böyle bir yer kuralım dediğimde 2011-2012 yıllarından bahsediyorum.





Dünyadaki örneklerine ve Türkiye’deki faydalarına baktık bir fizibilite hazırladık. Bezmialem Vakıf Üniversitesi, basta mütevelli heyeti başkanımız ve rektörümüz olarak projeye çok güçlü şekilde sahip çıkarak çok güzel bir platform sağladı.





Biyoteknoloji enstitüsü haline gelmesi sürecinde üniversitenin yaptığı yatırım 40 milyon TL. Burada birbirinden bağımsız 10 hocanın çalışabileceği laboratuvar var.”