Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) Başkanı Ali Fuat Taşkesenlioğlu, 2020'de toplam yıllık pay piyasası işlem hacminin bir önceki yıla göre yüzde 200’ün üzerinde artışla 6,6 trilyon TL’ye ulaştığını kaydetti. Taşkesenlioğlu, kısa vadede halka arz olan şirket sayısının artmasının sektörün büyüme ve genişlemesi açısından cazip göründüğünü belirterek, "Ancak borsa kotunda kalıcı olamayan şirketler uzun vadede sermaye piyasasının imajını ve yatırımcı güvenini de zedelemektedir. Belki bir kötü örnek birden fazla şirketin halka açılmasına dolaylı olarak engel teşkil etmektedir" dedi.
Taşkesenlioğlu, Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Ekonomi ve Finans Yuvarlak Masası faaliyetleri kapsamında düzenlenen “2021'de Halka Arz Süreçleri: Kalıcı Sermayeye Erişimi Nasıl Kolaylaştırırız?” başlıklı webinarda yaptığı konuşmada, uzun yıllardır Türkiye ekonomisinin ve sermaye piyasalarının önemli paydaşlarından biri olan TÜSİAD’ın sektöre birçok yönden katkıda bulunduğunu belirtti.
2020 yılında sermaye piyasalarının talep tarafının küresel ölçekte güçlü bir seyir izlediğini ifade eden Taşkesenlioğlu, Türkiye’de de gözlemledikleri bu gelişmelere borsadaki işlem hacimleri ve endeks değerlerinin rekorlarla eşlik ettiğini aktardı.
Taşkesenlioğlu, 2020 yılı öncesi son 3 yılda, toplam yıllık pay piyasası işlem hacimlerinin sırasıyla 1,5, 2 ve 2,1 trilyon TL olurken, 2020 yılında işlem hacminin bir önceki yıla göre yüzde 200’ün üzerinde artışla 6,6 trilyon TL’ye ulaştığını kaydederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“(2020) Yılın ikinci yarısından itibaren ise söz konusu talep arz tarafında da karşılık bulmuş, birincil pay halka arzları ve bedelli sermaye artırımları artış göstermiştir. Önemli ölçüde artan yerli yatırımcı sayısı, etkisi uzun yıllara yayılması beklenen küresel likidite bolluğu ve salgın öncesi seviyelere düşen ülke risk primimiz 2021 yılında yerli ve yabancı yatırımcıların sermaye piyasalarına olan ilgisinin artarak devam edeceğine işaret etmektedir.
Bu anlamda farklı sermaye piyasası enstrümanları üzerinden Kurulumuza yapılan başvurular söz konusu ilgiyi de teyit etmektedir. Sermaye piyasalarımızın büyümesine yönelik etki yapması beklenen bu gelişmeler, bu yılın sektörümüz açısından oldukça önemli olduğunu göstermektedir. Ayrıca geçmiş yıllardaki tecrübelerimiz sermaye piyasalarının geleceği ve piyasadaki algısının bugünkü talebin ve arzın doğru bir dengede karşılaşmasına bağlı olduğunu göstermiştir. Bu nedenle 2021 yılında ortaya konulacak örnek uygulamalar, önümüzdeki 10 yıl için de gösterge niteliğinde olacaktır. “
Taşkesenlioğlu, sermaye piyasalarının uzun vadeli sürdürülebilirliğinin 3 ana aktörün 3 farklı dengeyi doğru bir şekilde sağlamasına bağlı olduğuna işaret ederek, “Birinci denge, sermaye piyasalarımız için genişleme ve derinleşme dengesidir. Bu dengenin sağlanmasında en büyük sorumluluk SPK olarak bize ve yatırım kuruluşlarına düşmektedir. Sermaye piyasalarının temel faydalarından birisi hiç şüphesiz ekonominin geniş kesimine, yani şirketlere doğrudan finansman sağlamaktır.
Bu yüzden kısa vadede halka arz olan şirket sayısının artması, sektörün büyüme ve genişlemesi açısından cazip görünebilmektedir ancak borsa kotunda kalıcı olamayan şirketler uzun vadede sermaye piyasasının imajını ve yatırımcı güvenini de zedelemektedir. Belki bir kötü örnek birden fazla şirketin halka açılmasına dolaylı olarak engel teşkil etmektedir.” şeklinde konuştu.
Artan talep ile uyumlu bir biçimde birçok ölçekteki şirketin pay halka arzına yönelmesinin Türkiye ekonomisi ve reel sektör bilançoları için ne kadar kıymetli olduğunun bilincinde olduklarını ancak, SPK olarak ayakları yere sağlam basan bir piyasaya sahip olunabilmesi için genişlemeye derinleşmenin eşlik etmesi gerektiğini aktaran Taşkesenlioğlu, bu nedenle sermaye piyasalarının parçası olacak şirketlerin mevzuat hükümlerine tam manasıyla uyum sağlamaları ve kültürü içselleştirmeleri ve bu şekilde halka arz için gelmelerini dikkatli bir biçimde çalıştıklarını söyledi.
Taşkesenlioğlu, derinleşmenin sağlanması için aracı kurumlara da benzer bir görev düştüğünü, halka arz danışmanlığı ve aracılığı yaparken seçici olmaları, şirketlerin mali verilerinin geçici değil düzenli bir gelişime sahip olması ve doğru bir değerleme ile halka arz edilmeleri gerektiğini dile getirdi.
Aksi bir durumun uzun vadede sermaye piyasalarına ve aracı kurumların kendi itibarlarına zarar vereceğini belirten Taşkesenlioğlu, şunları kaydetti:
“Sermaye piyasalarımızın ihtiyacı olan ikinci denge, girişimcilik ve kurumsal yönetim dengesidir. Bu dengenin sorumluluğu şirket yöneticileri ve özellikle ana ortaklara aittir. Sermaye piyasalarından halka arz yoluyla fon sağlayan birçok şirketin arka planında uzun yıllara dayanan bir girişimcilik ve sektör tecrübesi olduğunun farkındayız. Ancak bu şirketlerin halka arz ile birlikte artık geniş kitlelere karşı sorumlu olduklarını bilmeleri çok önemli. Şirketlerin halka arz öncesinde ticari faaliyetlerinin bir parçası olarak yaptıkları birçok işlemin halka arz sonrasında yönetimde etkili olamayan diğer ortaklara verebileceği zararları analiz etmeleri gerektiği açıktır. SPK mevzuatımızda ilişkili taraf işlemleri, örtülü kazanç aktarımı, kamuyu aydınlatma ve izahname sorumluluğu ile düzenlediğimiz bu konunun merkezinde kurumsal yönetim uygulamaları yer almaktadır.”
Taşkesenlioğlu, sermaye piyasalarında kalıcı olmak isteyen şirketlerin kurumsal yönetim anlayışını bütün karar süreçlerinin bir parçası haline getirmesinin istikrarlı yapıda yönetimlerini sağlarken, yatırımcılarına beklenmedik sürprizler yaşatmalarını engelleyeceğini söyledi.
Taşkesenlioğlu, üçüncü dengenin ise risk ve getiri dengesi olduğunu belirterek, bu dengeyi sağlayacak olan aktörlerin ise yatırımcılar olduğuna dikkati çekti.
Yatırımcıların sermaye piyasalarında kalıcı olabilmesi için getiri hedefinin nasıl bir risk içerdiğini, karın ve zararın nereden geldiğini ve kararların muhtemel sonuçlarını analitik bir şekilde hesaplayabilmeleri gerektiğini ifade eden Taşkesenlioğlu, bunu sağlayacak olanın finansal okuryazarlık ve uzun vadeli yatırım anlayışı olduğunu bildirdi.
Taşkesenlioğlu, özellikle 2020 yılında borsaya katılan 786 bin yeni yatırımcının risk-getiri beklentilerini doğru kurgulayamazsa bu durumun sermaye piyasaları için uzun vadede önemli bir talep kaybı anlamına gelebileceğini aktararak, bu konuda SPK olarak çok yönlü bir biçimde çalıştıklarını belirtti.
Bir taraftan bireysel yatırımcıları farklı yöntemlerle uyarırken, diğer taraftan bu kişilerin yoğun bir şekilde bulundukları ve etkilendiklerini düşündükleri sosyal medya platformlarını yakından takip ettiklerini dile getiren Taşkesenlioğlu, sözlerini şöyle tamamladı:
“Piyasalarımızın derinliğinin artması, şirketlerin kurumsal yönetim kapasitelerinin güçlenmesi ve piyasa bozucu kişilerin hareket alanlarının daralması bireysel yatırımcılar için daha sağlıklı bir piyasa anlamına gelecektir. Halka arzlar konusunda büyük bir potansiyelin olduğuna herkesin hem fikir olduğu 2021 yılında bu 3 dengenin birlikte sağlanmasını, sermaye piyasalarımızın bugünü ve yarını için önemli görüyoruz. Bu adımlar Türkiye sermaye piyasalarının güvenilir, şeffaf ve etkin bir biçimde çalıştığının en büyük göstergesi olacaktır. Bu sayede 2022 yılında faaliyete geçecek yerleşkesiyle birlikte vücut bulacak İstanbul Finans Merkezi’nin güçlü bir altyapı ve kurumsal kapasite ile küresel ölçekte rekabet edebileceğine inanıyoruz.”
Taşkesenlioğlu, Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Ekonomi ve Finans Yuvarlak Masası faaliyetleri kapsamında düzenlenen “2021'de Halka Arz Süreçleri: Kalıcı Sermayeye Erişimi Nasıl Kolaylaştırırız?” başlıklı webinarda yaptığı konuşmada, uzun yıllardır Türkiye ekonomisinin ve sermaye piyasalarının önemli paydaşlarından biri olan TÜSİAD’ın sektöre birçok yönden katkıda bulunduğunu belirtti.
2020 yılında sermaye piyasalarının talep tarafının küresel ölçekte güçlü bir seyir izlediğini ifade eden Taşkesenlioğlu, Türkiye’de de gözlemledikleri bu gelişmelere borsadaki işlem hacimleri ve endeks değerlerinin rekorlarla eşlik ettiğini aktardı.
Taşkesenlioğlu, 2020 yılı öncesi son 3 yılda, toplam yıllık pay piyasası işlem hacimlerinin sırasıyla 1,5, 2 ve 2,1 trilyon TL olurken, 2020 yılında işlem hacminin bir önceki yıla göre yüzde 200’ün üzerinde artışla 6,6 trilyon TL’ye ulaştığını kaydederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“(2020) Yılın ikinci yarısından itibaren ise söz konusu talep arz tarafında da karşılık bulmuş, birincil pay halka arzları ve bedelli sermaye artırımları artış göstermiştir. Önemli ölçüde artan yerli yatırımcı sayısı, etkisi uzun yıllara yayılması beklenen küresel likidite bolluğu ve salgın öncesi seviyelere düşen ülke risk primimiz 2021 yılında yerli ve yabancı yatırımcıların sermaye piyasalarına olan ilgisinin artarak devam edeceğine işaret etmektedir.
- Kenan Investments’ten Migros kararı: Tüm hisselerini satıyor
- Işık Plastik’in halka arz detayları belli oldu
Bu anlamda farklı sermaye piyasası enstrümanları üzerinden Kurulumuza yapılan başvurular söz konusu ilgiyi de teyit etmektedir. Sermaye piyasalarımızın büyümesine yönelik etki yapması beklenen bu gelişmeler, bu yılın sektörümüz açısından oldukça önemli olduğunu göstermektedir. Ayrıca geçmiş yıllardaki tecrübelerimiz sermaye piyasalarının geleceği ve piyasadaki algısının bugünkü talebin ve arzın doğru bir dengede karşılaşmasına bağlı olduğunu göstermiştir. Bu nedenle 2021 yılında ortaya konulacak örnek uygulamalar, önümüzdeki 10 yıl için de gösterge niteliğinde olacaktır. “
"Borsa kotunda kalıcı olamayan şirketler uzun vadede sermaye piyasasının imajını zedelemektedir"
Taşkesenlioğlu, sermaye piyasalarının uzun vadeli sürdürülebilirliğinin 3 ana aktörün 3 farklı dengeyi doğru bir şekilde sağlamasına bağlı olduğuna işaret ederek, “Birinci denge, sermaye piyasalarımız için genişleme ve derinleşme dengesidir. Bu dengenin sağlanmasında en büyük sorumluluk SPK olarak bize ve yatırım kuruluşlarına düşmektedir. Sermaye piyasalarının temel faydalarından birisi hiç şüphesiz ekonominin geniş kesimine, yani şirketlere doğrudan finansman sağlamaktır.
Bu yüzden kısa vadede halka arz olan şirket sayısının artması, sektörün büyüme ve genişlemesi açısından cazip görünebilmektedir ancak borsa kotunda kalıcı olamayan şirketler uzun vadede sermaye piyasasının imajını ve yatırımcı güvenini de zedelemektedir. Belki bir kötü örnek birden fazla şirketin halka açılmasına dolaylı olarak engel teşkil etmektedir.” şeklinde konuştu.
Artan talep ile uyumlu bir biçimde birçok ölçekteki şirketin pay halka arzına yönelmesinin Türkiye ekonomisi ve reel sektör bilançoları için ne kadar kıymetli olduğunun bilincinde olduklarını ancak, SPK olarak ayakları yere sağlam basan bir piyasaya sahip olunabilmesi için genişlemeye derinleşmenin eşlik etmesi gerektiğini aktaran Taşkesenlioğlu, bu nedenle sermaye piyasalarının parçası olacak şirketlerin mevzuat hükümlerine tam manasıyla uyum sağlamaları ve kültürü içselleştirmeleri ve bu şekilde halka arz için gelmelerini dikkatli bir biçimde çalıştıklarını söyledi.
"Şirketlerin halka arz ile birlikte artık geniş kitlelere karşı sorumlu olduklarını bilmeleri çok önemli"
Taşkesenlioğlu, derinleşmenin sağlanması için aracı kurumlara da benzer bir görev düştüğünü, halka arz danışmanlığı ve aracılığı yaparken seçici olmaları, şirketlerin mali verilerinin geçici değil düzenli bir gelişime sahip olması ve doğru bir değerleme ile halka arz edilmeleri gerektiğini dile getirdi.
Aksi bir durumun uzun vadede sermaye piyasalarına ve aracı kurumların kendi itibarlarına zarar vereceğini belirten Taşkesenlioğlu, şunları kaydetti:
“Sermaye piyasalarımızın ihtiyacı olan ikinci denge, girişimcilik ve kurumsal yönetim dengesidir. Bu dengenin sorumluluğu şirket yöneticileri ve özellikle ana ortaklara aittir. Sermaye piyasalarından halka arz yoluyla fon sağlayan birçok şirketin arka planında uzun yıllara dayanan bir girişimcilik ve sektör tecrübesi olduğunun farkındayız. Ancak bu şirketlerin halka arz ile birlikte artık geniş kitlelere karşı sorumlu olduklarını bilmeleri çok önemli. Şirketlerin halka arz öncesinde ticari faaliyetlerinin bir parçası olarak yaptıkları birçok işlemin halka arz sonrasında yönetimde etkili olamayan diğer ortaklara verebileceği zararları analiz etmeleri gerektiği açıktır. SPK mevzuatımızda ilişkili taraf işlemleri, örtülü kazanç aktarımı, kamuyu aydınlatma ve izahname sorumluluğu ile düzenlediğimiz bu konunun merkezinde kurumsal yönetim uygulamaları yer almaktadır.”
Taşkesenlioğlu, sermaye piyasalarında kalıcı olmak isteyen şirketlerin kurumsal yönetim anlayışını bütün karar süreçlerinin bir parçası haline getirmesinin istikrarlı yapıda yönetimlerini sağlarken, yatırımcılarına beklenmedik sürprizler yaşatmalarını engelleyeceğini söyledi.
"Sosyal medya platformlarını yakından takip ediyoruz"
Taşkesenlioğlu, üçüncü dengenin ise risk ve getiri dengesi olduğunu belirterek, bu dengeyi sağlayacak olan aktörlerin ise yatırımcılar olduğuna dikkati çekti.
Yatırımcıların sermaye piyasalarında kalıcı olabilmesi için getiri hedefinin nasıl bir risk içerdiğini, karın ve zararın nereden geldiğini ve kararların muhtemel sonuçlarını analitik bir şekilde hesaplayabilmeleri gerektiğini ifade eden Taşkesenlioğlu, bunu sağlayacak olanın finansal okuryazarlık ve uzun vadeli yatırım anlayışı olduğunu bildirdi.
Taşkesenlioğlu, özellikle 2020 yılında borsaya katılan 786 bin yeni yatırımcının risk-getiri beklentilerini doğru kurgulayamazsa bu durumun sermaye piyasaları için uzun vadede önemli bir talep kaybı anlamına gelebileceğini aktararak, bu konuda SPK olarak çok yönlü bir biçimde çalıştıklarını belirtti.
Bir taraftan bireysel yatırımcıları farklı yöntemlerle uyarırken, diğer taraftan bu kişilerin yoğun bir şekilde bulundukları ve etkilendiklerini düşündükleri sosyal medya platformlarını yakından takip ettiklerini dile getiren Taşkesenlioğlu, sözlerini şöyle tamamladı:
“Piyasalarımızın derinliğinin artması, şirketlerin kurumsal yönetim kapasitelerinin güçlenmesi ve piyasa bozucu kişilerin hareket alanlarının daralması bireysel yatırımcılar için daha sağlıklı bir piyasa anlamına gelecektir. Halka arzlar konusunda büyük bir potansiyelin olduğuna herkesin hem fikir olduğu 2021 yılında bu 3 dengenin birlikte sağlanmasını, sermaye piyasalarımızın bugünü ve yarını için önemli görüyoruz. Bu adımlar Türkiye sermaye piyasalarının güvenilir, şeffaf ve etkin bir biçimde çalıştığının en büyük göstergesi olacaktır. Bu sayede 2022 yılında faaliyete geçecek yerleşkesiyle birlikte vücut bulacak İstanbul Finans Merkezi’nin güçlü bir altyapı ve kurumsal kapasite ile küresel ölçekte rekabet edebileceğine inanıyoruz.”